Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Kasım '14

 
Kategori
Çocuk Kitapları
 

Güneş baba

Güneş baba
 

Çocuk ve Kitap


Güneş baba her günkü gibi uzayı; bu arada dünyayı seyrediyordu. Bu sırada aklına insanoğlunun kendinden bahsederken “Güneş battı, Güneş doğdu” demesi gelince “hoh!hoh!” diye göbeğini hoplata hoplata güldü. 

“Ya!” dedi “bu insanoğlu ne biçim böyle? Hem okullarda ‘dünya güneşin etrafında dönüyor’ diye öğretirler hem de kendi aralarında benden bahsederken ‘Güneş battı, Güneş doğdu’ derler.

Halbuki ben ne ‘batarım, ne de doğarım’.

Ben her zaman buradan önümden dönerek geçip giden dünyayı ışığımla ısıtır, ağaçlara, bitkilere can veririm” diye söylendi.

“Ağaçlara, bitkilere can veririm” dediği sırada dünyada insanların nükleer enerji ve zehirli gazlarla atmosferin dengesini bozduğu; kendinin gönderdiği ışınların dünyadaki yeşil doğaya ve tabi bütün canlılara zarar vermeye başladığı aklına gelince yine çok üzülmüştü.

“Bu insanoğlu bindiği dalı kesiyor” dedi.

Bu sırada 'dünyaya doğru bakarken' önünden geçen ülkelerden Türkiye’ye gözü ilişti.

Bu ülke tarihler öncesinden bu yana hep en fazla hayran olduğu, seyrine doyum olmayan güzelliğine bakmaya kıyamadığı bir güzellik abidesiydi.

Hatta 'çok değil' kırk elli yıl önce bile bu ülke yemyeşil ormanları, yem yeşil ovaları, bu ovalar arasına serpiştirilmiş gibi masmavi gölleri, akarsularıyla yine de çok güzledi.

Çok eski zamanlardaki keyfi kalmasa da; o yıllar bile bu ülke önünden geçse yine seyrine doyamaz, gözünü bu ülkeden zor ayırırdı. O nedenle bu ülkeye her zaman ışıklarını bir fazla sunardı. 

Ama şimdi ne zaman bu ülke önünden geçmeye başlasa yüreği kalkıyor; üzüntüden adeta kahroluyordu.

Zaten epey zamandır bu ülkede faklılıklar sezmeye başlamıştı. Çünkü masmavi göllerden birçoğu kurumuş; ormanlar birer birer yok olmaya, yemyeşil olan yerler sararıp solmaya başlamıştı.

Önceleri “acaba ben ışıklarımı fazla gönderdiğim için mi böyle oldu?” diye düşünüp çok üzülmüştü.

Sonra “olur mu canım? Ben ışıklarımla onlara hayat veriyorum. Benim yüzümden olmamıştır bu” demiş, rahatlamıştı.

Bu sıralar biraz daha dikkatli bakınca insanların o yemyeşil doğayı hoyratça kullandığı; “enerji sağlayacağız” sevdasıyla santral yapmaya soyunduğu, suların yolunu değiştirdiği, ormanları yok ettiği görmüş; çok öfkelenmişti onlara.

“Ya!” demişti “bu insanlar ne kadar aptal böyle? En çok ışığımı onlara gönderiyorum. Ondan

faydalanmayı niye akıllarına getirmiyor?” bunlar demişti.

Çünkü epeydir diğer ülkelerin üzerinden geçerken gözlüyordu.

Başka birçok ülke nükleer enerji ve doğaya saldıkları zehirli gazlarla doğanın dengesini bozduklarını fark etmişti.

Şimdi de ısınmak ve fabrikaları çalıştırmak, evleri yolları aydınlatmak için enerjiyi Güneş Babanın ışıklarını depo ederek sağlamaya çalışıyorlardı.

Bu konuda çok da mesafe almışlardı. Halbuki Güneş baba uzayın sistemi gereği o ülkelere çok az ışık gönderiyordu.

Ama ışıklarını en çok gönderdiği yerlerden biri olan Türkiye’de yaşayan insanlarsa ışıklarından enerji için faydalanmasını hiç bilmiyordu.

Enerji sağlayacakları tesislere yer açmak için ormanları katlediyor, ‘gürül gürül’ akan suların yolunu değiştiriyorlardı.  Ama bunu yaptıkları zaman yaşadıkları çevreyi yok ettiklerini hiç düşünmüyorlardı.

İşte bugün Güneş baba her gün olduğu gibi bakınırken önünden geçen Türkiye’yi görünce yine bunlar aklından geçti.

Bu sırada Türkiye’nin ‘batı denen’ bölgesi önünden geçiyordu.

Orada gözüne bir kalabalık ilişti.

Makineler ağaçları söküyor, oradaki insanlar da ‘her halde ağaçları kestirmemek için’ kendilerini makinelerin önüne atıyordu.

Dikkatli bakınca kesilen ağaçların zeytin ağaçları olduğunu görünce “ee bu kadarı da fazla. Ya! Bu insanlar bilmiyor mu? Bu dünyada ilk olarak ortaya çıkan ağaçların başında zeytin ağacı geldiğini… Bu zeytin ağacının kimseye minnet etmeden dağlarda kendi kendine altın sarısı meyveler verdiğini. Nuh’a tufandan sonra ‘meraklanma yaşam devam ediyor’ diye onun gönderdiği kuşla mesaj gönderdiğini?” diye söylendi; çok öfkelenmişti bu ülkeye.

“Bunlar çok nankör olmaya başladılar. Doğanın kendilerine sunduğu en güzel nimetlerin başında gelen zeytin ağacını bile utanmadan katlediyorlar. Bu gidişle hayatı kendilerine zehir edecekler” dedi.

Ne kadar öfkelense de elinden fazla bir şey gelmiyordu ki!

İçinden “inşallah bir gün benim ışıklarımdan en az faydalanan ülkelerin bile benim ışıklarımdan enerji için faydalandığını fark ederler. Kendi ülkelerine çok ışık gönderdiğim akıllarına gelince ‘belki’ utanırlar da ‘Güneş enerjisi’ adı verilen tesislerle ülkeyi donatıp, ihtiyacı oldukları bütün enerjiyi benim ışıklarımdan sağlarlar” dedi.

 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..