Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Günün Tarihi. 23 : (4.Eylül.2015, Cuma) Akıl akıl…

Günün Tarihi. 23 : (4.Eylül.2015, Cuma) Akıl akıl…
 

tr.wikipedia.org


“Akıl çevresiyle mukayyettir.” demiş Mevlana..
 
Büyük bir sosyolojik olguyu dile getirmiş.. Doğduğumuz andan itibaren çevremiz insanlarla dolu değil mi? Kimisinden az, kimisinden çok şeyler alırız… Ama mutlaka alırız. İyi şeyler, kötü şeyler. İyi bilgiler, kötü bilgiler… İnsanoğlu hep iletişim halindedir. 
 
Doğduktan sonra epey bir zaman dinler, dinler, dinler…Önce kendi sözcük dağarcığını oluşturur.. Sonra bu sözcükleri nasıl yan yana nasıl dizeceğini öğrenir, yani dilbilgisini… Aslında kimse ona “dilbilgisi” diye bir şey öğretmemiştir ama tümünü kendi içgüdüsüyle keşfeder. Zaten insanoğlu bir dil olgusuyla doğmuştur. Ondan başka hiçbir yaratık açık bir dil kodlamasıyla yaftalanamaz. Hayvanların birbirleriyle şöyle ya da böyle iletişim kurdukları kuşkusuz ama biz onların dillerini hala çözebilmiş değiliz!
 
Demek ki çevremizden çok şeyler alıyoruz. Önce annemizden babamızdan, yakın akrabalardan.. Arkadaşlardan, okuldan, öğretmenlerimizden, kitaplardan, televizyondan… her şeyden, herkesten bir şeyler alıyoruz. Genellikle edilgen bir ruh haliyle bunları dinleyip unutuyoruz; bazıları için “doğru be yahu..!” diyoruz. Bazıları da bir ilke, bir etiksel düzen içinde bilgi çatımızın bir yönünü, yanını oluşturup, kişiliğimizin parçası oluyor. 
 
Aslında bizi biz yapan başkalarından aldığımız değerler. Genellikle bu değerler, daha önceki değerlere benziyorsa daha kolaylıkla kabullenilir, ama farklı değer yargılarıyla karşılaşırsak, bunları benimsememiz çok zordur; çoğu kez olanaksızdır. Kabul etmeyiz: reddederiz; bazen de düşünmeden hemen karşı çıkarız. 
 
“Akıl çevresiyle mukayyettir.”
 
“Mukayettir..” Ne demek… “kayıtlıdır..”  Yani, bir bakıma aklımız, çevremizde olan kişilerin akıllarına bağlıdır. Çevremizdeki insanlar nasıl düşünürse biz de onlar gibi düşünmeye bir bakıma zorunluyuz. İnsanın yakın çevresini aşıp, gerçek bilgi kaynaklarına erişmesi hiç de kolay olmaz. Çevremiz cahil insanlarla doluysa, o insan yavrusunun beyni küçük yaşlardan itibaren o zavallı insanların beyin yapısına benzeyecektir. Ve belli bir yaştan sonra da, insanın yeniden eğitilmesi çok zor olabilir. Çünkü “ağaç yaşken eğilir.”
Bu gün yazıya başlarken ne yazacağım kafamda yoktu. Ama ilk satırı yazınca, diğer satırlar dökülmeye başladı. 
 
İyi biliniyor ki, insanın bilgi külliyatı ve kişiliği iki ana kaynaktan oluşur. İnsanın doğuştan getirdiği genetik yetiler ve sonradan çevreden edindiği bilgi ve yetenekler. Bunların hangisi daha önemlidir, hangisi insan davranışları üzerinde daha çok etki yapar hep tartışmalıdır. Ama belli ki  “Çevre” bunun içine çok genel anlamıyla “eğitim” girer, insanı insan yapan ana öğeleri kapsar. 
 
İnsanı eğitimle gerçekten kendine ve çevresine yararlı bir insan da yapabilirsiniz veya insanı yanlış eğitimle yoldan çıkarabilir ve insanlık için bir mikrop haline de dönüştürebilirsiniz. Yanlış eğitime eğitim demek doğru mu, bilmem.. Belki de beyin yıkama. Yoksa insanlar nasıl başkasını öldürmeyi öğrensinler ki…
 
İnsanlara her şeyi öğretebilirsiniz. Öğretimde iki önemli yaptırım vardır: “Ödül ve “Ceza” . Ödülle köpeklere, yunus balıklarına envai türlü marifeti öğretebilirsiniz. Bakın sirklere,  hayvanlara marifetlerini gösterdikten sonra bir küçük yem verirler. O da bunu bekler. “Oyuncu ayılar” tef çalınca oynamayı nasıl öğrenmişlerdir. Tef çalınca altından elektrik verilirse sen de oynarsın..! Tabii bunun değişik yolları var. Ödül ve ceza…
 
Neyse, niye kafamıza “Çevre” sorununa taktık; çünkü çevrede insanları değiştirecek bir akıllı insan yoksa; çevre hep birbirine benzer, hadi adını koyalım cahil insanlardan oluşuyorsa, yeni gelen insanlar da ömürlerini eskiler gibi sürdürür giderler. Oysa çevrede önemli bir değişim ajanı varsa, bir akıllı öğretmen, bir danışman; bunlar insanların oldukça hızlı bir şekilde değişmesine neden olabilirler.
 
Şimdi aşağıdaki olguya bakalım :
 
1. “Entel Köy Gerçek Oldu”
 
Yazının başlığı böyle. Neyi anlatıyor. Bir emekli bayan mühendis bir köye gelip yerleşiyor ve sonra çevresindeki kadınların kalkınması, dolayısıyla köyün kalkınması için elinden geleni yapıyor. Haber kısaca şöyle: 
“Şehir hayatından sıkılan Süheyla Doğan yerleştiği Çanakkale Kaz Dağlarındaki Nusratlı köyünü üretim ve turizm merkezi haline getirdi. Doğanın geliştirdiği projelerle çeşitli eğitim alan köylüler artık ürettikleri doğal ürünleri satarak geçiniyorlar..” (Milliyet, 2.Eylül.2015)
 
Sayın Süheyla Doğan’ın yaptıkları bu iki satırda anlatılamaz. Milli Eğitimin boş bıraktığı okulu alarak orasını bir üretim merkezi haline getirmiş. Çeşitli  yerlerden edindiği bilgisayarlarla köylülere bilgisayar kullanmasını öğretmiş. Çanakkale’yi bile görmeyen köyün kadınlarını dış ülkelere bilgi ve görgü gezilerine götürmüş… Ve daha neler neler..!
 
Bazen bir insanın yapabileceğini hayal bile edemezsiniz. Bir insan bir köyü değiştirebilir mi? İşte gördünüz Sayın Süheyla Doğanı… Ülkemizde ona benzer nice insanlar var. Öğretmenler, imamlar ve diğer gönüllüler. Bu insanlar iyi işler yapıyorlar. Belli..
 
Kim cennete gider kim yarı yolda kalır. Onu bunu bilmem ama Sayın Süheyla Doğan hem dünyasını kazanmış hem de ahretini. Çünkü dünyasının değerini bilmeyen ahretin değerini hiç bilmez. Bunu bilir, bunu söylerim.
 
İşte bir insanın değeri.. Bir insan ne yapabilir? Bir insan bir köyü değiştirebilir. Bazen de bir ülkeyi?
 
Atatürk ne yapmıştı ki? Örnek olmuştu örnek.. Tabii anlayana. Anlamayanlar onun heykellerini şimdi çöpe atıyorlar. Siz artık bu insanların değerini biçin.
 
Günün sözü :
 
“Yaratıcılık hayata değer katmalıdır.” (John Hegarty)
 
İşte o kadar.
 
 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..