Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mart '08

 
Kategori
Tiyatro
 

Hadi Öldürsene Canikom

Hadi Öldürsene Canikom
 

http://www.ankaratiyatrofestivali.org/09/images/canikom.gif adresinden alınmıştır


Ön not: Birkaç yıl önce yazdığım bu yazıyla tesadüfen karşılaştım gece yarısı, "memleketten" uzaktayken...:) (simdi baktım da 2006'da yazmışım galiba) Sanırım hâlâ sahneleniyor oyun, en azından İstanbul'dan başka şehirlerde... Biri kapıyı çalsa "hadi öldürsene canikom" diyebilirim ben de şimdi... hadi öldürsene canikom...

Bu ay yazacak o kadar çok şey vardı ki aklımda tiyatroyla ilgili ; toplantılar, ümitle gittiğim yeni oyunlar, Türkiye’de tiyatro, Türkiye’de alternatif tiyatro, vs. vs. vs. Ama ya havanın sıkıntısı bana da yansıdı ya da “gerçekler bir tokat gibi yüzüme çarptı” : tiyatroyla ilgili tüm umutlarımı, heveslerimi, hayallerimi kaybetmeme ramak kaldı. Perihan Mağden’in iki yıl önce yazdığı “Tiyatrofobia” yazısı düştü aklıma, İnternet sağolsun buldum bir daha okudum. “<ı>'Niye yapıyor ki?' gibi oluyorum. "Niye böyle bizlerin önünde/bir nevi bizler için/ama temelde kendi için kendini mahv-u perişan ediyor ki?"” diyor Mağden. Hangi oyundan çıktıktan sonra bunları düşündüğümü söylemeyeceğim elbette, zaten “bir yudum insan” gidiyor oyun izlemeye onları da soğutmayalım bari. Neyse ki Harbiye Cep Tiyatrosu yetişti imdadıma, “Hadi Öldürsene Canikom”u izledim ve kendime geldim. Geçen sezon da benzer bir umutsuzlukla gittiğim aynı mekanda “Tahterevallide Üç Kişi” olmuştu ilacım. Bir kere daha fark ettim ki farklı olmak adına hep aynı şeyleri söyleyenlerden, aman burada da şöyle yabancılaştırayım, şurada da ne kadar harika oyuncu olduğumu göstereyim derken iskambilden yapılan evler kadar sağlam temellere dayananlardan gerçekten fena halde sıkılmışım. Onun için, elle tutulur bir şey görene kadar alternatif arayışları önümüzdeki aylara bırakıyoruz ve “Hadi Öldürsene Canikom”a geri dönüyoruz. Yeni bir oyun mu? Hayır, değil. Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından geçtiğimiz tiyatro sezonunda da sahneleniyordu ama gidip görmek bu sezona kısmet oldu. Aziz Nesin’in metnini Orhan Alkaya sahneye koymuş, Celile Toyon, Hale Akınlı ve Sezai Aydın da rollere hayat vermiş. Broşürdeki tanımlamayla “cinsel baskılar altında kişilerin bilinçaltı yönelimlerini parodik bir anlatımla ortaya koyan” oyunda bundan daha fazlasını bulmanız da mümkün. Oyunun broşüründe bunu şöyle ifade ediyor Alkaya : “... <ı>o derin, küçük kentsoylu ve elbette kentli yalnızlık iyiden iyiye ‘seks bunalımı’nın önüne çıktı”. Bunu sağlayan da, yönetmenin sahneye koyuş tercihi. Grotesk bir yaklaşımla sahnelenmeye çok müsait bir metin “Hadi Öldürsene Canikom”, Alkaya ise tamamen doğal bir anlatım kullanmayı seçmiş. Oyunculuklar kadar, oyunda kullanılan dekor, aksesuvarlar ve müzik de sizi belli bir gerçekliğin içine çekiyor. Doğal olmak için zorlanmadan oluşan bir doğallık sayesinde seyirci de koltuğunda gerilmeden, iç sıkıntılarına düşmeden oturabiliyor. Komedi unsurları korunarak yalnızlık temasının altı öyle ustaca çizilmiş ki, ben de ister istemez onun etrafında dönüp duruyorum.

Oyunun ilk yarım saatinde sadece, yalnız yaşayan iki komşuyu canlandıran Celile Toyon (Diha) ve Hale Akınlı’yla (Siyen) karşı karşıyayız. General olan kocasını 23 yıl önce kaybeden 68 yaşındaki Siyen ve “basit bir kâtip” olan kocası sadece üç ay süren bir evlilikten sonra ölen, asla gerçek yaşını söylemeyen Diha yalnızlıkta buluşuyor ve birbirlerine can yoldaşı oluyorlar. Birbirlerine oynadıkları küçük oyunlarla ve anılarla hayatlarına renk katmaya çalışırken radyodan yapılan bir anons birden gündelik hayatlarını değiştiriveriyor. Şehirde, kendini havagazı memuru olarak tanıtan ve yalnız yaşayan kadınlara tecavüz edip sonra da onları öldüren bir cani dolaşmaktadır. Peki ya bu cani onların evine gelirse? Peki ya gelmezse!!!? Sonunda kapı çalınır ve gelen havagazı memurudur, ama hangi havagazı memuru? Oyunun küçük sürprizlerini şimdiden bozmaya gerek yok değil mi?

Diha’yla Siyen’i izlerken, hikayeleriyle, yaşadıklarıyla aktardıkları ipuçlarını dinlerken birden hergün aynı şeyleri yaşadıklarını düşünüyorsunuz, hergün aynı konuşmaları yaptıklarına neredeyse emin oluyorsunuz. Anneanneniz geliyor aklınıza ya da babaanneniz, hayatta ya da değil, ama biliyorsunuz işte yalnız yaşlıların nasıl olduğunu, hergün onlarla geçmişi yeni baştan yaşamak gerektiğini, üstelik geçmişteymiş gibi de değil.

Dekorun da, atmosfer yaratımı açısından oyuna tartışılmaz bir katkısı var. Oyunun dekorunu tasarlayan Barış Dinçel, yalnız yaşayan yaşlı bir kadının oturma odasını eski fotoğraflar, küçük biblolar, avizeler, aplikler, vitrinler, saatler, likör kadehleriyle, tüm hatıralarla birlikte sunuyor seyirciye. Görür görmez insanın “tıpkı anneannemin evi” diyebileceği, ahşap ağırlıklı sıcak bir dekor. Duvarda duran silahın patlaması anlamında işlevsel değil belki ama oyun kişileri hakkında benzersiz bir anlatım sunuyor.

Oyunla ilgili bir de küçük çaplı skandal söz konusu. 1 Ekim tarihli Takvim gazetesinin haberine göre, Marmaris’te yapımı süren bir ilköğretim okulu yararına tiyatro gösterisi düzenlenmiş ve oyun olarak da, “Hadi Öldürsene Canikom” sahnelenmiş. Oyunu seyretme şansımız olmadığı için nasıl sahneye konduğunu bilemiyoruz tabi ama anlatılanlara bakılırsa meğer ortada “her türlü sapıklığın mevcut” olduğu bir metin söz konusuymuş da bizim haberimiz yokmuş. Oyun, “sürekli alkol alan iki dul bayan”, “iki sarhoş bayan, ‘sapık adamın kendilerine tecavüz etmesi durumunda’ seslerini çıkartmayacaklarını söylüyor. Sonra iki bayan eve çağırdıkları tamirciye küfürler içinde tecavüz etmek istiyor”, diye anlatılıyor. Oyuncular gerçekten küfür etti mi, eldeki metinden yola çıkıp sahneye bambaşka bir şey mi kondu bilmiyorum ama Aziz Nesin’in metninden böyle bir yoruma varmak zorlu bir çaba gerektiriyor doğrusu.

Sanatın, son derece ucuz bir şekilde kışkırtma unsuru olarak kullanılmasına isyan etsem de tiyatroya dair umudumu bu sefer de korumayı başardım. Neyse... Orhan Alkaya küçük amcasıyla büyük halasını ihmal ettiğinin ayırdına varmış oyunun sahneye konuluşu sırasında, ben de her şeyi unutup anneannemi arasam iyi olacak galiba...

Post scriptum: Artık arayacak bir anneannem de yok zaten... Yine de çok öpüyorum ben tontonumu:)

 
Toplam blog
: 23
: 1110
Kayıt tarihi
: 16.09.06
 
 

Biraz nefes almak için... ..