Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '12

 
Kategori
Deneme
 

Hayat; yenilgiler, rastlantılar, direniş ve sonuç!

Hayat; yenilgiler, rastlantılar, direniş ve sonuç!
 

Yengi/Yenilgi; aynı resmin farklı bir yansıması gibi...


Her aşk bitimi, bir mevsimin gidişi, baharın ve yazın yitimi gibi, hayat da hem soğur hem de küçülür ve daralır bazen… Hem ellerimizde hem de zihinlerimizde.

O el ele gezilen geniş bulvarlar, banklarında diz dize oturulan, yolları nazlı adımlarla arşınlanan o çiçekli parklar, bahçeler her aşk mevsimi yitiminde nasıl da solup silikleşir, nasıl da küçülüp daralırsa zihinlerimizde ve gözlerimizde işte öyle...

Güle oynaya, bayıla bayıla bilet aldığın ama içeride sıkılıp bitse de kalksam gitsem dediğin sıkıcı bir filme dönebilir bazı anlarda hayat. Tesadüfen geldik, mecburen yaşıyor, seyrediyoruz dediğin bir filme… Sıkıcı bir işe, birlikteliğe ya da oyuna zoraki katlanış gibi...

Bazen çek(il)ip kurtulmak istersin hayatın o sıkıcı geleneksel bağlarından, gereksiz tüketim ve gösterişlere dayalı -çoğu sahte- oyun alan(lar)ından... Kendi yüksek tepelerine çıkıp orada bir süre sakince durup düşünmek istersin! Çekip getirirler yine seni sahne ortasına dostların, akrabaların ve yakın çevren. Tıpkı sıkıcı düğünlerde oyuna kalkmak istemeyenlere yaptıkları gibi... Bildiğin ama çok da haz almadığın bir oyuna... Bazen ite-kaka, tuta-sürükleye...

Walter Benjamin’e göndermeyle; "başkalarının oluşturucu temelleri üzerine kurulmuş bir hayatın ve bu hayatı sürekli kılan bir yaşama biçiminin” içine girmeden, “yaşamın estetize edilmesine” göz yummak yerine, yaşamı değiştirmek gerektiğini düşünürsün(üz) hep...

Oysa hayat uzun ve büyük, bağların eski ve derindir. Anıların, özlemlerin ve kaderin derken kalış süren de uzadıkça uzar...

Şans, duygular ve aklın o rastlantıları çok seven düşeşleri de yengi ve yenilgiler(in)de birden fazla kez denk düşebilir bazen... Hayatın bu uzun, derin ve eski tavla masasında... Ama bu tavla seanslarından aklın o soğuk, katmanlı ve kuru satrancına geçiş evresi hep sancılı olur! İşte öylesi anlarda yaşın başın ne olursa olsun hayat, acemi bir öğrenci gibi sınıfta çakıp her seferinde bütünlemeye kalınan bir ders halini alabilir.

Bazen de kibrinden feragat etmiş bir sevgiyi, tenin gizemli mucizelerini, sevinçleri ve neşeyi gizlice birleştirip sürekli bir barış ve huzur hali olarak önüne getirip koyabilir de hayat.

İşte o nadir anlarda ise senin canlı, keyifli ve onunla dolu dolu bir ilişkiye hazır olman mümkün olmayabilir bazen…

Tüm bu nedenlerle bir insan zaman içinde hayata birkaç kez yenik düşebilir! Sabırlı, onurlu, yılmayan ve tekil yalnızlıklarınla dayanma sürecin ve direncin arttıkça geçip gidebilir ama yenilgilerin sayısı da artabilir bazen...

Yaşanan süreç, nitelikli ve özgür çoğulluklarla yaşamın doğasından gelen tezatlarla el ele, duygu ve aklın imbiğinden geçip damla, damla akıp iyice damıtılana kadar sürüp uzayabilir...

Gün gelir bazen...

yerli yersiz aldığın serin duşlarla, bazen de içkilerle, ilaçlarla, içe kapanmalar, dışa saldırmalarla ya da okumalarla direnmeye çalışırsın bu dur durak bilmeden devam eden sürece… Mesela, bir Ataol Behramoğlu dörtlüğüne sığınırsın bazen:

" Dostları özlemle kucaklamayı unutma/ Çocuk sevmeyi çiçek koklamayı unutma/ En zorlu anındayken bile kavganın/ Gökyüzüne bakmayı unutma…” diyen…

Bir yanıt gelir bazen “Dörtlüklere tamam. Ek olarak, burada balıkçı barınaklarında anne köpek ve yavruları var, ben onları da seviyorum…” diyen ılık, içten ve insancıl bir yanıt.

Tüm öksüz, yetim çocukları düşünürsün… Onların ve daha nice yoksun/ çaresiz insanın buruk acıları, puslu özlemleri yanında seninkiler sönük kalır, fark edersin...

Bu yüzden,

Uzun bir hayatın, ona göre her seferinde kısa kalan yoğun yaşanmışlıkları, tez-antitez sarmalında sentezlene sentezlene nihai noktasına taşınana dek beklenir çoğu kez!  Zamanın görünmez değirmeni bu şekilde  -tüm bu yaşanmışlıkları öğüterek-  hiç durmaksızın döner de döner.

Yorulan bedenlerin yardımına anılarla yüklü zihin ve yürek birlikte yetişebilir. O ikili, gün gelir, yaşanan her deneyimi kendi içinde ayıklayıp arıtabilir. Hüzünlü, acı yanlarını atar, seni geliştiren, neşeli ve güzel yanlarını ise saklar. Bazen zihinde kalan kekremsi bir burukluk da bir iz değeri gibi o saklananlara eşlik edebilir.

Gün(ü) gelir, sağlığın ve şansın da yaver giderse, yaşam binasının bin bir güçlükle ulaşılan o güzel teras katında, anılarla örülü mazi manzarasına karşı bol köpüklü keyif kahveleri de içilebilir. İşte o an, hayatta insanın tüm yenilgileri birer galibiyet, ulaştığı her yeni paylaşım ve sevgi eşiği de önceki basamaklara teşekkürü borç bilen birer kardeş olabilir.  

Yoksa hayattaki her bir yenilgi oradan ayrılmayı gerektiren bir yenilgi olurdu ki, o zaman da dünya asla bu denli kalabalık olamazdı.

Yeter ki her düşüş, her yenilgi sorası yeniden ayağa kalkmayı bilmelisin!

İ.Ersin KABAOĞLU,

19 Nisan 2012, Ankara 

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..