Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mayıs '16

 
Kategori
Kitap
 

Heba

Heba
 

Hasan Ali Toptaş uğruna Türkçe öğrenilmeli sözüne muhatap olan bir kelime dahisidir. Edebiyat çevresinde yazar bir işçidir aslında. Ama öyle bir işçi ki; kelimeleri dillin içinde cımbızla çeken, cümlelerinin başını ve sonunu eline aldığı, dilline doladığı ve bunları yaparken aslında kendisini ve kahramanlarını anlatırken bize edebiyatı, toplumu, hayal gücünü ve yazmayı öğreten bir işçidir. Tüm kelimeleri nasıl böyle yerine oturttuğuna, kelimeleri seçerken ince elleyip sık dokunuşunda gösterdiği çabaya, bu çabanın sonunda meydana gelen cümlelerin büyüsüne, o büyüde aslında dillin sonsuzluğuna, bu sonsuzlukta hayal gücünün katkısına, hayal gücüyle gerçeklik arasında o ince ufuk çizgisine, o ufuk çizgisindeki doyumsuz hazza, hazzın aslında; hayalden, kelimelerden, konuşma dillinden çok daha yüce çok daha ulvi çok daha muteber bir heyecan bir yaşantı bir aşk olduğunu fark edeceksiniz.  

Yazarın muhteşem bir dille bu kadar muhteşem bir hayal gücüyle bu kadar titiz bir işçilikle dokuduğu kitaplarında aldığınız tat bir yerden sonra hayret verici bir hal alıyor  aslında. Bugüne kadar en zorlandığım kitap yine yazarın başka kitabı olan “ Bin Hüzünlü Haz” kitabıdır. Kitap aslında belki de edebiyattın ulaşılmaz basamaklarının yarısındadır ama Alladin’in kendini bulma çabası o içinde bulunduğu ruh hallini anlatmak bu basamakların fersah fersah uzaklığında yazan yazarların başarabileceği bir şey değildir. Burada yazar aslında kelimelerin ve hayal gücünün tüm olanaklarına değil birazına belki de yazara  göre çok azına sahip olurken ortaya neler çıkacağını anlatan en güzel kitabıdır. Edebiyattın sınırsız kelime gücüne  ve hayal gücünün doruklarına bayrak dikmese de aslında o bayrağı elinde tutan yazarlar arasındadır bunu kimse inkar edemez. Bugüne kadar o bayrağı eline alan yazarın sayısı sanırım bir elin parmağını geçmiyordur.

Gelelim Heba’ya. Bu kitabı okurken bence elinizin altında bir kalem bir de defter bulunsun. Eğer gerçekten kelimelerin gücünü anlatan, kelimelerin envai çeşitlerinin bir aradaki uyumunu merak eden, beni bugünkü kullandığımız kellimler tatmin etmiyor diyen varsa buyurun şimdi bu kitaba başlayabilirsiniz. Bin Hüzünlü Haz kitabına göre çok daha sade bir dille yazıldığı muhakkak ama bu kesinlikle ondan eksiktir anlamına gelmiyor. Bu kitapta defterine yazacağınız çok kelime olacak. Daha önce hiç duymadığınız kelimeler, kelimelerin içindeki uyumun ortaya çıkardığı cümle bütünlüğü sizi bir kere daha cümle bilgisine ve anlamaya yönlendirecek ve de yazmaya dair düşünceye sevk edecektir.

Kahramanımız Ziya bir kuş öldürdüğü için vicdan azabı çekmektedir. Bu vicdan azabı hayatındaki her deminde kendisini bir şekilde baskın halle getirip Ziya’nın hayatında yer edinir. Bir rüyada ev sahibi Binnaz hanımın aslında hayata dair derslerini belki de bu vicdan azabından, kendi yaşadıklarından Ercüment beyin kendisine uzanan yardım elliyle okuyucuya ip ucu vermektedir. Binnaz hanımın hayatını yazar elle alırken çok az bir konu sınırları içerisinde; cinselliğe, paraya, ikili ilişkilere, çalışanlarla patron ilişkisini ve tüm bunların toplumla ilişkisini rüya bölümünde yani ilk bölümde bize anlattır. Bu anlatımda aslında büyülü gerçekçiliğin o doyumsuz hazını size en çok hissettireceği yerdir. Ve diğer tüm bölümlerde bunu görmek mümkündür. Aslında beni en çokta şaşırtan bu oldu yani; yazarın büyülü gerçekçiliği bu kadar ustaca kullanması ve kalemine bu kadar yakışması. Daha önce Kaan Murat Yanık ve Hakan Bıçakçı’dan örneklerini okumuştuk ama kesinlikle Hasan Ali Toptaş ile kıyaslanamaz.

Kitap bir çok bölümden oluşmaktadır. Belki de asıl bölüm kitabın Sınır kısmından geçen Ziya’nın yaşadıklarıdır. Bu bölüm belki de askeriyede ki hiyerarşi düzeni bu düzenin içindeki askerlerin üstlerine , birbirlerine , sivil hayata karşı, içinde bulunduğu koşuların harmanlanıp daha sonraki sivil hayatta olan etkisini, etkisinde doğan sonuçları ve vefa borcunu en güzel anlatan bölümdür. Bu vefa sonradan Ziya’yı şehir hayatından koparır taşra ya da köy hayattı dediğimiz bir hayatta hapseder. Hapseder diyorum çünkü insanın olduğu yerde bana sorarsanız ben hürüm ben tamamen huzurlu bir şekilde hayatımı devam ettirebiliyorum demeleri imkansız. Bu imkansızlığı aslında Ziya ilk kalp çırpınışlarına maruz kalırken hissetmiştir. Kenan’ın yani askerlik arkadaşı, bir yerden sonra aynı hayattı aynı kaderi paylaşan dostunun kardeşidir bu kalp çırpıntınsın sebebi. Bu sebep aslında ikisinin de hayattan kopuşlarının direkt olmasa da dolaylı sebebidir. Tabi ki Kenan’ın yeğeni  Besim ve annesi Cevriye hanım da etkenlerden biridir. Tüm bu nedenlerden alevlenen köy insanların düşmanlığıyla ve hüzünlü bir  sonla bitter kitap.

Kitabı anlatmaya ne sayfalar yeter ne de hafızamdaki kelimeler. Ben söyle bir toparlayayım: Eğer kelimelerin gücüne tanıklık etmek istiyorsanız, cümlelerin içindeki uyumu ve işçiliği görmek istiyorsanız, hayal gücünün sınırsızlığında yüzmek istiyorsanız, büyülü akımın Türkçedeki en güzel örneğini görmek istiyorsanız, farklı kelimeler ve kelimelerin oluşturduğu müzikal ritme kulak vermek istiyorsanız, emek ve alın terinin o tatlı meyvelerin verdiği hazzı duymak istiyorsanız, eleştirmenlerin dünyasında derin iz bırakan bir yazarla tanışmak istiyorsanız Hasan Ali Toptaş’ın kitaplarına hemen başlayın derim. Ben geç başladım ama hiç kopmayacağım artık gibime geliyor. Ve iyi ki edebiyat, kitap ve de kelimler var dediğim sınırlı yazarlardan biri oldu benim için. Ve ilk üç yazarımın arasında yerini aldı kesinlikle. Şimdi diğer kitaplarının vereceği heyecanı düşünerek bu yazıya son veriyorum. Hepinize iyi okumalar.

 

 

 
Toplam blog
: 6
: 125
Kayıt tarihi
: 26.11.15
 
 

 Edebiyata olan ilgim yaklaşık sekiz sene önce başladı. Bu zaman zarfı içerisinde önce Dünya Klas..