Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Eylül '18

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İki Orta Bir Sade

İki Orta Bir Sade
 

Kim derdi ki Etiyopya’da bir tohumun koskoca dünyada bir kültür haline geleceği.

Efendim “çay, kahve edebiyatı” diye dışladığınız şeyi yapmayacağım size. Ama Anadolu’da bu ikisiyle yapılan sohbetlerin verdiği haz da bir başkadır haberiniz o’la.

Bugün bir tutam telveyle suyun aşkını anlatalım dedik. Hikayesi ilginç. Afrika topraklarında keşfediliyor ilk. Nasıl mı? Bölge halkı keçinin yediği bir meyveden sonra daha enerjik olduğunu keşfetmiş. Bakmışlar ki sert, bugün kahve çekirdeği dediğimiz minnacık şey bu keçinin kıtır kıtır yediği.

    14.yy’da kavurup ezmişler bir güzel.
    16.yy’da Yemen’de içecek olarak sunulmuş.
    Sonrasında da Arap dünyasından bir kahve kokusu sarmış bütün dünyayı.

  Bizdeki hikayesi ise 16.yy’da başlıyor. Mırra dediğimiz şekliyle sunuluyor. O dönemin belgelerine, resimlerine bakılınca anlaşılıyor ki sokaklarda güğüm içinde satılıyormuş. Kanuni ile birlikte saraya taşınmış bu tat. Sarayda yeni biçimler verilmiş. “muhteşem” sunumlar adıyla bâkî o padişah tarafından yapılmış.

Çizilen resimlere konu olmuş.
Tahtakale'de ilk kahvehanenin açılmasına vesile olmuş.
Osmanlı sarayında ilgi görmüş. Kahvecibaşı adında rütbe eklenmiş.
Sır tutmasını bilen, sadık kişilere verilmiş bu rütbe. Hala da öyle değil mi? Eğer kahveye eşlik eden kişi içinize siniyorsa; paylaştığınız şeyler de sohbetin buğusu da ayrı bir güzel oluyor.

Kahvenin hikayesi burada bitmiyor tabii ki. Payitaht'tan Anadolu’ya yayılmış bu tılsımlı çekirdek. Biz de yapılışı farklı. Dolayısıyla dünyaya “Turkısh coffee” olarak nam salmış.

Gelişi, yapılışı zahmetli bu içecek biraz da sabrın süzgecinden dökülüyor fincanlarımıza. Kıvamı, köpüğü derken sabırla bekliyorsun. Bu yüzden kırk yıllık hatırı var. insanlar arasında dostluğun, vefanın, samimiyetin sembolü.

E misyonu bu kadar özelken öyle höpürdetip tek yudumda içilmez.
Batı güne kahveyle başlıyor. Bizde ise “acı acına” içilmez. O yüzden önce kahve altı yapılır, sonra keyif olsun diye cezveler kaynatılır.

Batı’da fincanlar geniş ağızlı Bizimki daha dar.
Onlarda karton bardakla bile içmek mübah.
Bizde ise sadece sunmak, başlı başına bir seremoni.

Değişik bir hikaye kahveninki. Bilmem kaç kilometre uzaklıktan, başka bir kıt'adan geliyorsunuz. Kokusuyla insanları mest ediyorsunuz. Adınız bir renge can veriyor. Yetmiyor farklı renkleri anlatırken de yardımcı oluyorsunuz:

Koyu kahve, açık kahve, sütlü kahve.
Evladınızı gelin ederken damadı bununla test ediyorsunuz.
Türkülerinize söz ediyorsunuz.
Anadolu böyle işte. Kendilerinden olmasa bile seviyorsa basıyor bağrına.

      Velhasıl kelam ziyadesiyle, müjdesiyle sevenlerinin baş tacı.
      Bu kadar konuşmanın üstüne kokusu burnunuza gelmiş olmalı.
      E haydi o zaman kalkın fincana kahve koymaya gidelim.

NOT: Gönül be kahve ister kahvehane
Gönül sohbet ister kahve bahane


 

 
Toplam blog
: 61
: 157
Kayıt tarihi
: 26.09.13
 
 

"Sevgili günlük" tadında, aşure kıvamında ..