Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mayıs '16

 
Kategori
İnançlar
 

İmameti zorunlu kılan nakli deliller-1

İmameti zorunlu kılan nakli deliller-1
 

Hz. ALİ


Kur’an’da İmamet

Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda imamet makamının aynen nübüvvet makamı gibi ilahi iradeden kaynaklanan bir makam olduğunu görmekteyiz. Şöyle ki; Kur’an-ı Kerim sadece İslam ümmetinde değil, geçmiş ümmetlerde de imamın bir ilahi sünnet olarak bizzat Allah Teâla tarafından tayin edildiğini beyan etmektedir.

Kur’an-ı Kerim, bazı ayetlerinde, nübüvvet makamının yanı sıra imamet makamını da, bir hakikat olarak ortaya koymuştur. İlahi iradeyle kişilerin bu makama getirildiğini, hatta bazı peygamberlerin ancak bir takım zor imtihanlardan geçtikten sonra bu makama gelme liyakatini kazandıklarını ve bu makamın ilahi bir ahit olarak, zalimlere ulaşmayacağını beyan buyurmuştur.

Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetlerinde de, bazı peygamberlerin bizzat Allah tarafından imamet makamına tayin edildiğinden söz edilmiştir. Bu ayetler, imamet makamına gelecek kişinin bizzat Cenab-ı Hak tarafından seçildiğini açıkça göstermektedir. Şimdi bu ayetlerden bazılarına kısaca bir göz atalım.

1- Hz. İbrahim’in İmamet Makamına Tayin Edilişi

Hz. İbrahim (a.s)’ın imamet makamına tayin edilişini açıklayan ayetler imamet makamının ilahi bir makam olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Allah Teala bu konuda şöyle buyuruyor: “Rabbi İbrahim’i bir takım emirlerle denemiş, o da onları yerine getirmişti. Allah, “seni insanlara önder kılacağım” demişti. O “soyumdan da” deyince, “zalimler benim ahdime erişemez” buyurmuştu.”[1]

Görüldüğü üzere, Cenabı Hak Hz. İbrahim’i bir takım zor imtihanlardan geçirdikten ve o Hazret de o imtihanlardan başarıyla geçtikten sonra böyle bir makama getirmiştir.  Hz. İbrahim’in o makamı kendi zürriyeti için talep etmesinin cevabında da, bu makamın kendi ahdi olduğu ve zalim sayılan kimselerin (günah ehli olan kimselerin) böyle bir makama gelemeyeceğini açık ve net olarak o Hz. İbrahim’e bildirmiştir. Bunun anlamı şudur: “Ancak senin gibi zor imtihanlardan geçerek senin derecende olan kimseler böyle makama gelebilir. Senin gibi olmayanlar ise, bu makama layık değil ve ulaşamazlar.”

Bilindiği üzere, mezkûr ayette geçen Hz. İbrahim’in imtihanlarından maksat, Hz. İbrahim’in ateşe atılması, Şam’dan Hicaz’a hicret ederek kendi ailesini yalnız başına Allah’ın emri gereği o kuru çölde bırakması ve ihtiyar yaşında oğlu İsmail’i Allah yolunda kurban etmeye gitmesi gibi zor imtihanlardır.

Bütün bu imtihanlar, Hz. İbrahim’in nübüvvet makamına ulaşmasından sonra gerçekleşmiştir. Demek ki, Hz. İbrahim nübüvvet makamına ulaştıktan sonra bu gibi zor imtihanlardan geçmek suretiyle imamet makamına liyakat kazanmıştır. İşte bu ayet, imamet makamının önemini ve imamet makamına ulaşacak kimselerde hatta nübüvvet makamında aranan şartlardan daha ağır şartlarının arandığını göstermeye yeterlidir.

Zaten bizim de iddiamız imamet makamının aynen nübüvvet makamı gibi ağır bir ilahi makam olduğu ve o makama gelenlerde nübüvvet makamına gelen kimselerde aranan şartların arandığıdır. İşte bu ayet hem başlangıcı hem de sonu itibariyle bunu tam anlamıyla ortaya koymaktadır.

2- Bazı Peygamberlerin Allah Tarafından İmamet Makamına Getirildiğini Açıklayan Ayetler

Kur’an-ı Kerimde bazen de imamet makamından hilafet makamı olarak söz edilmiş ve bu makama gelen kimseyi de Allah Teâlâ’nın kendisinin tayin ettiği belirtilmiştir. Hz. Davud’un imamet makamına getirilişi bunun bir örneğidir.

Kur’an-ı Kerim’de Hz. Davud (a.s)’dan şöyle söz edilmektedir: “Ey Davut! Biz seni yeryüzünde halife kıldık. Öyleyse, sen insanlar arasında hak ve adalet ile hükmet.”[2]

Görüldüğü üzere, bu Ayet-i Kerimede masum olup, nübüvvet makamına ulaşmış olan Hz. Davud’u bizzat Allah Teâlâ’nın kendisi imamet ve hilafet makamına tayin ettiğinden bahsedilmektedir. O halde bu ayet de bizim, imamın masum olması ve Allah tarafından tayin edilmesi gerektiğine dair olan inancımızı doğrulamaktadır.

Keza, Hz. Talut’un imamet makamına bizzat Allah Teâlâ tarafından tayin edildiğini açıklayan ayetler, imamet makamının ilahi bir makam olduğunu ve o makama getirilecek kişide ilahi ilim sahibi olmak gibi özel şartlar arandığını açıkça gözler önüne sermektedir.

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Peygamberleri onlara: “Allah size şüphesiz, Talut’u hükümdar olarak gönderdi” dedi.

Onlar: “Nasıl o bize hükümdar olabilir? Oysa biz iktidara daha lâyığız, o zengin de değildir” dediler.

Peygamberleri: “Doğrusu Allah onu sizin içinizden seçkin kıldı. Ona fazla ilim verip, vücutça güçlü kıldı” dedi. Allah, hükümdarlığı dilediğine verir. Allah, imkânları bol olan ve sonsuz ilim sahibidir.”[3]

Görüldüğü üzere, bu ayet-i kerimede Hz. Talut’un bizzat Allah Teâlâ tarafından imamet makamına seçildiği ve bunun sırrının da, o Hazret dışındakilerin imamet makamına gelecek kişilerde aranan şartlardan yoksun olmaları olduğu kaydedilmiştir.

Ayrıca, bu ayetten önceki ayette açıklanan; o zamanın İsrailoğulları’nın kendilerine imam tayin edilmesi için peygamberlerine müracaat etmeleri, imamet makamına ancak ilahi tayin ile gelinebileceğinin ayrı bir kanıtıdır.

Çünkü imamet makamına halkın kendi seçimi veya ümmetin ileri gelenlerinin kararı ile gelmek caiz olsaydı, onlar bu hususta peygamberlerine müracaat etmez ve kendi kendilerine bir önder tayin ederlerdi. Özellikle de, onların Hz. Talut’un imamete seçilmesine karşı çıkıp kendilerini bu makama daha evla görmeleri, bu doğrultuda hareket etmeye daha yatkın olduklarını göstermektedir. Dolayısıyla eğer, bir ilahi zorunluluk olmasaydı, onlar peygamberlerine müracaat ederek, ayette görüldüğü üzere, başlarını ağrıtacak kararla karşılaşmayı hiç istemezlerdi.

3- Her Ümmetin Bir De Hidayetçisi Olduğunu Belirten Ayet

Allah Teâlâ’nın “Sen ancak bir uyarıcısın. Her milletin bir yol göstereni vardır” [4] ayeti imamet makamının ilahi bir makam olduğu hakikatini açıkça ortaya koymaktadır.

Bu ayet-i kerime peygamberlik makamı ile imamet makamının ayrı şeyler olduğunu açıkça belirttiği gibi, hiçbir toplumun ilahi hüccet olan imamdan yoksun olamayacağı hususunu da gözler önüne sermiştir.

Nitekim hem Ehl-i Sünnet, hem de Ehl-i Beyt kaynaklarında Hz. Resulullah (s.a.a)’dan nakledilen hadislerde bu ayet-i kerimede geçen hidayetçiden maksadın Hz. Ali (a.s) olduğu mütevatir olarak nakledilmiştir. Bu durumda işbu ilahi naslara karşı ayrı bir düşüncenin ortaya konmasının doğru olmadığı açıkça ortadadır.

Hadislere gelince, onların da, özellikle de Ehl-i Beyt kanalından gelen hadislerin bu ayetleri doğrular nitelikte olduklarını ve imamet konusunda farklı bir tablo çizmediklerini görmekteyiz.

Herhalde hem Ehl-i Beyt, hem de Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin kaynaklarında bulunan, Hz. Resulullah’ın “Kim zamanının imamını tanımadan ölürse, cahiliye ölümü ile ölmüştür” hadisinde geçen imamdan maksat, sıradan bir hükümdar değildir. Çünkü sıradan bir hükümdarı tanımamak kimseyi imandan çıkarmaz. Oysa Hazret, imamı tanımamanın insanı imandan çıkarabileceğini buyurmaktadır.

Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “Yeryüzü imamsız kalamaz. Eğer mü’minler bir şey artırırlarsa, o, onları geri çevirir ve eğer, onlar bir şeyi eksik bırakırlarsa, o, onu tamamlar.” [5]

Hz. İmam Muhammed Bakır (a.s) da şöyle buyuruyor: “Andolsun Allah’a ki, Allah Teala Adem’in ruhunu kabzettiği zamandan itibaren, yeryüzünü Allah’a hidayet vesilesi olan bir imamdan yoksun bırakmamıştır. Allah’ın kullarına hücceti de odur. Yeryüzü, Allah’ın kullarına hücceti olan imamdan yoksun kalamaz.” [6]

Genel anlamda imameti zorunlu kılan delilleri burada noktalayıp, bu konuda daha geniş bilgi edinmek isteyenleri, konu hakkında yazılmış geniş kitaplara havale ederken, özel anlamdaki imamet konusuna, yani Hz. Resulullah’tan sonraki dönemdeki imamet konusuna kısaca bir göz atalım.

Bu konuda biz Ehl-i Beyt dostları, Hz. Resulullah (s.a.a)’in vefatından sonraki dönemde de imamet konusunun ihmal edilmediği ve Allah’ın emriyle Hz. Ali ve on bir evladının imamet makamına tayin edildiğine inanıyoruz. Bunun, hem Kur’an ayetleri, hem de Hz. Resulullah’ın sünnetinde belirgin bir şekilde İslam ümmetine açıklanmış olduğuna da inanıyoruz. Ancak belirttiğimiz üzere maksadımız ihtisar olduğu için bu konuyu da özet olarak geçeceğiz.

 



[1]Bakara: 124

[2] Sâd: 26

[3] Bakara: 247

[4] Ra’d: 7

[5] Kafi c.1 s. 178

[6] Kafi c. s. 179

 
Toplam blog
: 447
: 1524
Kayıt tarihi
: 20.09.13
 
 

06 Mayıs 1974 Çorum Sungurlu'da doğdu. Yaşamının büyükçe bir bölümünü Mamak'ın gecekondu mahalleler..