Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Nisan '19

 
Kategori
İnançlar
 

İnansak Ne Kaybederiz

İnanç boyutunda, pek çok bilinmezi akılla sorgulayabiliriz.

Bilim, bunları anlamlandırırken, yaşamımızı da kolaylaştıran pek çok yeniliklere imza atıyor.

“Atomsal Düzeyde Mühendislik” olarak da tanımlanan “nanoteknoloji” yaşamı kolaylaştırıyor.

Aygıt fiziği, malzeme bilimi, elektronik, kimya, biyoloji, tıp, enerji üretimi dallarından bilim araştırmacıları, nanoteknoloji çalışmaları yapıyorlar.

Dijital aletler bu çalışmaların tipik örneğidir.

Bunun yanında, her yeni teknolojide olduğu gibi “nanomalzemelerin” sağlık ve çevreye zararlı etkileri var mıdır, araştırılıyor.

Feynman "Aşağıda daha çok yer var" derken; atomları ve molekülleri kontrol etmeyi becerebileceğimizi, bunu yapabilmek için de yeni aletlere ihtiyacımız olduğundan söz etmektedir.

İstediğimiz maddeyi “atom-atom dizerek” oluşturan nanorobotların var olabileceğini ispat etmeye ve bu teknolojinin etkilerini ortaya çıkarmaya çalıştı Feynman.

Kuantum elektrodinamiği üzerindeki çalışmaları nedeniyle 1965'te Nobel Fizik Ödülüne layık görülen Richard Feynman’ın “İki defa ölmekten nefret ederdim, çok sıkıcıymış” dediği rivayet edilir, acaba ne kastetmiş olabilir?

Aslında temel olay oldukça basit!

Nereden ve nasıl beynimize yerleştiğini asla kestiremeyeceğimiz toplumsal dogmatik bir bilgi ile yetiştirilmiyor muyuz, evet!

Bu bilgi ahlak ve inanç ile et ve kemiğe büründüğü zaman, var olduğumuz toplumun birer bireyi olmuyor muyuz, evet!

Ama bireysel olarak düşündüğümüz, denediğimiz ve sorguladığımız her şeyin ardından gelen onlarca cevapsız sorunun bizi kendi kimliğimize doğru götürmesine izin vermiyoruz! …

Örneğin “niye buradayız” diye sormanın bir anlamı var mıdır?...

Bunun cevabını bilmek zorunda değiliz.

Ancak “bilmemek” korkutuyor.

“Gizemli bir evrende herhangi bir amacı olmadan kaybolmak…”

İşte bizi korkutan budur.

“Yokluktan geliyoruz, şu an varız (hayvan ve taş da olabilirdik ama şans eseri insanız) ve yokluğa gidiyoruz…” korkusuna Feynman gibi düşünen fizikçilerin penceresinden bakmaya çalışalım bir an:

Onlar, “Bir yanılgıya kapılmaktansa bilinmeyenle baş başa kalmayı tercih ederim” diyorlardı.

Feynman kanserden yavaş yavaş ölürken, ölmeden önceki son sözü “İki defa ölmekten nefret ederdim, çok sıkıcıymış” dediğinde muhtemelen ilk ölümünü kansere yakalandığını öğrendiğinde tattığını kastetti.

1988 yılında öldüğünde Hubble teleskopu fırlatılmamıştı, uzayın bu kadar büyük olduğu bilinmiyordu.

Yani, Hubble’in çektiği “Büyük Patlama”dan sonra oluşan günümüzün evren fotoğrafını göremeden öldü Feynman…

Einstein 1955 yılında öldüğünde Ruslar, Yuri Gagarin’i uzaya bile çıkarmamıştı. Yani bugünün ortalama lise öğrencisi, Einstein’dan daha çok bilgiye sahip diyebiliriz.

Bu insanlar, mutasavvıflara göre şu an başka bir âlemdeler.

Kendilerine “niye iman etmedikleri” sorulsa, belki de “elimizde yeterli kanıt yoktu” diyecekler.

İşte 20’nci yüzyılın fizikçileriyle, yüzyıllar öncesinden tasavvuf erbabının birleştiği nokta, gördüklerimizin madde değil “bir enerji hareketi” olduğudur ve enerji yok olmuyor.

Mutasavvıflara göre dünya hayatı bir oyun, eğlence, süs, aramızda övünme, mal ve evlatta çoğalma yarışından ibarettir ve yeniden diriliş vardır, gidenler başka-başka boyutlara geçmiştir, dünya hayatı ise aldanma metaından başka bir şey değildir.

İnansak ne kaybederiz ki?

 

 
Toplam blog
: 276
: 1102
Kayıt tarihi
: 19.11.12
 
 

Evli, 2 evlat babası, 1965'te doğdu, inançlı, müziksever, insansever, yurtsever, iyi yüzer, ünive..