Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Temmuz '09

 
Kategori
Blog
 

İzmirli Blog Yazarları ile Sanal Söyleşi

İzmirli Blog Yazarları ile Sanal Söyleşi
 

.....................Bir başka İzmir klasiği.....................



Kısa süre önce yayınlanan “<ı>Vurun İzmir’e, Vurun İzmirliye”(1) başlıklı “<ı>İzmir” yazımda şöyle demiştim finalde:


“<ı>Şayet ki Siz, üstte incecik atlet, altta kısa şort, çıplak ayakta şipidik terlik, çiğdem çitleyerek kendinizi Karşıyaka yalıda dolaştırmadıysanız; ha bir de, Kordon'da göğsünüzü körfezin imbatına sere serpe açıp, buz-badem satan çocuğun floresan lambalı seyyar arabasına buğulu gözlerle bakarak kadeh tokuşturmadıysanız; öylesine bir akşam vakti Belkahve'ye çıkıp, Sarışın Kurt gibi, ışıl ışıl yanan İzmir'i seyrederken Yunan'ın yaktığı alevle kora dönmüş güzel İzmir'i düşlemediyseniz bu kent hakkında ahkam kesemezsiniz.”


İşte size; bu kentin, “<ı>Güzel İzmir”imizin; havasından-suyundan nasiplenmiş, İzmirli, İzmir’de doğmuş, İzmirli olup da başka memleketlerde yaşayan ya da İzmirli olmadığı halde sonradan bu cennet köşeye aşkla bağlanmış tam dokuz blog yazarımızın, kendi orijinal formatımızla gerçekleştirmiş olduğumuz sanal söyleşisini takdim etmek istiyorum şimdi.


Belki okumuş olabilirsiniz. Kısa süre önce "<ı>Milliyet Blog Yazarları ile Sanal Söyleşi"(2) başlıklı bir blog yayınlayarak; bu platformda ve belki de tüm blog siteleri içerisinde bir ilki gerçekleştirdik. Ve çok orijinal bir formatla, tam on Milliyet Blog Yazarının, birbirilerinin kim olduklarını bilmeden yapmış oldukları sanal sohbeti dostlarımızla paylaştık.


Almış olduğumuz tepkiler ise tahminlerimizin de çok ötesinde olumluydu. Bu destek ve takdirden edindiğimiz cesaretle, yine aynı formatı kullanarak, bu sefer de "<ı>İzmirli Blog Yazarları ile Sanal Söyleşi" fikrini hayata geçirmekteyiz. Sohbetimize davet etmiş olduğum çok değerli ve İzmirli blog yazarlarımızdan, bu sefer, sadece "<ı>İzmir" konulu birer soru göndermelerini talep ettim. Daha sonra da, yine "<ı>İzmir" konulu ve söyleşi blogu yayınlanana kadar sahibinin kim olduğunu bilmeyecekleri bir başka İzmirli MB yazarının sorusunu cevaplandırmalarını rica ettim.


Beni kırmayarak, söyleşi davetime icabet etme inceliğini gösteren çok sevgili ve İzmirli Milliyet Blog yazarlarımız; Sayın Tansel S.Çam, Hülya Gülcek, Ayten Dirier, Zeynep Kolm, Oya Tekin, İlyas Bayram, Matmazel Kokoş, Nilüfer Veldet ve Tijen Bağırgan’a teşekkürler ediyorum.


Ve sözü daha fazla uzatmadan, dostlarımızın keyifli İzmir sohbeti ile sizleri baş başa bırakmak istiyorum. İlk soru Tijen Hanım’dan gelecek. Ve bir, İzmir aşığı olduğunu çok iyi bildiğimiz Tansel Bey, eminim ki bu sorunun hakkını çok ama çok iyi verecek. Buyurunuz Tijen Hanım.


Tijen Bağırgan – Tijhen/Tijence
: “<ı>Sizce İzmirli olmak, İzmir'de yaşamak neden güzeldir?


Tansel S. Çam
: “<ı>İzmir'de yaşamak güzeldir, çünkü havası çok güzeldir.

İzmir'de yaşamak güzeldir, çünkü kızları güzeldir.

İzmir'de yaşamak güzeldir, çünkü denizi güzeldir.

İzmir'de yaşamak güzeldir, başka kentler gibi sıkmaz ve kızmaz!

İzmir'de yaşamak güzeldir, burada ömür bir başka geçer...

İzmir'de yaşamak güzeldir, her daim mevsimler sizi üzmez,

İzmir'de yaşamak güzeldir, hayat şartları cebinizi büzmez.

İzmir'de yaşamak güzeldir, edebiyat da buradadır, şiir de...

İzmir'de yaşamak güzeldir, ne de güzel dostlar vardır burada...

İzmir'de yaşamak güzeldir, burada eş bulunur, burada aşık olunur...

İzmir'de yaşamak güzeldir, kordon gibisi var mıdır başka diyarda?

İzmir'de yaşamak güzeldir, vapur da çay keyfi nerede alınır ki?

İzmir'de yaşamak güzeldir, martıları bile dosttur insana...

İzmir'de yaşamak güzeldir, beş bin yıllık da yazılmıştır tarihi,

İzmir'de yaşamak güzeldir, Homeros'un kaleminden çıkmıştır her bir taş, dağ tepe...

İzmir'de yaşamak güzeldir, ana gibi yar, İzmir gibi diyar olmaz

İzmir'de yaşamak güzeldir, Ata'm bile burada bırakmıştır anasını...

İzmir'de yaşamak güzeldir, herkes burada bırakır kederini, tasasını...

İzmir'de yaşamak güzeldir, bir neden hep bulunur,

Ya havası, ya kızları,

Ya martısı, ya tatlısı,

Ya denizi, ya kızları...


Dedim ya efendim. İşte Tansel Bey’den şairane ve aşıkane bir İzmir güzellemesi. Vallahi sohbetin daha başında aldı götürdü bizi derinlere. Kendisine çok teşekkür ediyor ve Nilüfer Hanım’a soracağı sorusunu bekliyoruz. Buyurunuz Tansel Bey.


Tansel S. Çam
: “<ı>İzmir'in tarihi ne kadar eskidir ve bir İzmirli olarak, sizi burada tutan en önemli şey nedir ve en çok sizin canınızı İzmir'de ne sıkıyor ? Ayrıca bir İzmirli olarak eski İzmir'de (Symrna'da ) yaşamak ister miydiniz ?”


Nilüfer Veldet
: “<ı>İzmir'in bilinen en eski adı Zmürna'dır. İlk kez İ.Ö 300’lerde Bayraklı Tepekule mevkii yerleşim yeriymiş. İkinci kez ise Büyük İskender zamanında Kadifekale yerleşim yeri olmuş. İzmir'de tarih boyunca liman, dolayısıyla ticaret hep ön planda olmuş. Bu da kentin sosyal hayatını olumlu yönde etkilemiş.

15. yy da ise Osmanlı egemenliğine girmiş.

İzmirli olarak beni burada tutan o kadar çok şey var ki, şöyle desem beni anlarsınız sanırım: İstanbul'daki kaosun olmayışı / günlerin hep cumartesi rahatlığındaymış gibi akması / yaz, kış müthiş gün batımlarını izlemek / havası / Karşıyaka vapuru henüz kalkmışken Balçova'ya baktığımda bulutların arasından sızan ışığın küçük yaramaz oyunlarını seyre dalmak / Attila İlhan gibi şahane bir insanın doğduğu yer olması / kiliseler / Asansör / Kordon / birahaneler / boyoz - fırında pişmiş yumurtalar / gevrek / çiğdem / darı / kumpir / Körfez / Kıbrıs Şehitleri caddesi / İletişim - Yakın - YKY kitapevleri / Hisarönü / Kemeraltı / Kızlarağası Hanı / sıcak insanları / yazın yaşanılan balkonlar / palmiyeli kent olması / Konak meydanı / Yazlık beldelere bir saat uzaklıkta olması, o beldelere kekik kokan dağların arasından ulaşmak / denizin, insana fotoşopla yapılmış hissi uyandıran masmavi rengi...

Ve bazen de; sıkıldığında değerini anlamak için başka şehirde bir kaç gün geçirmenin İzmirliye iyi geleceğini düşünüyorum.

Canımı sıkan, kışın özellikle sosyal hayatın durağanlaşması, kentin sıkıcı bir hâl alması...

Eski İzmir'de yaşamayı hiç istemezdim. Yaşadığım çağdan memnunum. Üstelik filmler sayesinde de o çağlara gidebiliyorum. O yüzden şimdiki zamanlar iyidir, diye düşünüyorum.”


Ben bu sohbetin, böyle gelişeceğini tahmin ediyordum Değerli Dostlar. Bakar mısınız zenginliğe? Kana kana, Güzel İzmir’i içmeye, içimize çekmeye devam edelim. Ve “iflah olmaz” bir Karşıyakalı olduğunu çok iyi bildiğim Sevgili İlyas Bayram Bey’e sormak üzere, sözü Nilüfer Hanım’a verelim yeniden. Buyursunlar Nilüfer Hanım.


Nilüfer Veldet
<ı>: “Karşıyakalıların kendilerini İzmir'den ayrı tuttukları herkesçe bilinen bir gerçektir. Bu fanatik ayrımcılığın tarihsel herhangi bir kökeni var mıdır? Ve neden kaynaklandığını merak etmekteyim.”


İlyas Bayram
: “<ı>Hayatımın ilk 25 yılını Karşıyaka’da yaşadım. 1976 yılından beri Karşıyaka'da yaşıyorum. Öncelikle şunu söylemek isterim ki İzmir'de yaşamak bir ayrıcalık, Karşıyaka'da yaşamak ise ayrı bir yaşam tarzı. Anlatılmaz, yaşanır. 35.5 ise bir felsefe.

Sorunuza dönersek bu fanatik ayrımcılığın tarihsel bir kökeni var. İnternette birçok web sitesinde yazacaklarıma benzer bilgiler bulabilirsiniz.

İşgal yıllarının direniş kalesidir, Karşıyaka. O yıllarda İngilizler futbol takımı kurup, Ermeni ve Rum gençlerinin futbol takımları ile karşılaşmalar yapmışlar. Böyle bir ortamda işgale direnişin bir yolu da futboldur. Buna inanan her Türk gibi Karşıyakalı gençler de kurdukları futbol takımı ile İngiliz, Rum takımlarını mağlup etmiş ve namını Ege'ye yaymış. Renklerindeki yeşil İslâm'ı, kırmızı milliyetçiliği simgelemektedir. Karşıyaka'dan sonra 1914 yılında Altay, 1925'de Göztepe kurulmuştur.

Geçen yıllar İzmir’de futbolu kutuplaştırır. Karşıyaka zaten kuruluşundan itibaren belli sebeplerle soğuk olduğu merkezden kulüp anlamında iyice uzaklaşır. Göztepe ise gelen büyük başarıların ardından İzmir’in Karşıyaka’dan arta kalan kısmının tamamını etkiler ve peşine ciddi bir kalabalık takar. İşte rekabet böyle başlamıştır. İkinci ligde 80000 seyircinin izlediği İzmir derbisinde Göztepe - Karşıyaka karşılaşmasını hatırlayınız.

Karşıyaka böylece İzmir’den soyutlandığı için ‘Biz İzmirli değil Karşıyakalıyız" der. İzmir’in plaka kodu 35.5 olarak değiştirilir ve herkes bilir ki ‘35.5’ Karşıyaka’dır. Buna karşılık Göztepe saf bir İzmir milliyetçiliği göstererek “tam 35” sloganını dahil eder bünyesine.

Futbolda rekabet böyle başlayıp yıllarca sürüp gider ta ki Göztepe'nin amatör kümeye düşene kadar. Karşıyaka ezeli rakibinin amatör kümede oynamasını her ne kadar sevinçle karşılasa da yaşanmayan rekabet onları mutlaka derinden yaralamıştır. Yoksa aralarında oynanan voleybol ve diğer spor karşılaşmalarına ilginin boyutu büyük olmazdı.

Karşıyaka'nın geçen sezon deplasman yolunda elim bir şekilde kaybettiği taraftarı ‘Özgür’ için Göztepeliler ‘Acınız acımızdır’ pankartı açarak cenazeye katılmışlardır.

Fanatik ayrımcılık bana göre biraz ağır bir değerlendirme. Bu çocukların hepsi özlerinde aynı toprağın suyunu içen kardeşler.

Göztepe'nin amatör kümeye düşmesiyle eski canlılığını kaybeden bu tatlı rekabetin yeniden başlamasını gönülden isterim.”


Evet, Ben de; başta Göztepe ve Karşıyaka olmak üzere, tüm İzmir kulüplerine başarılar dilemek istiyorum yeri gelmişken. Ve Oya Tekin Hanımefendi’ye yönelteceği sorusu için sözü yeniden İlyas Bey’e vermek istiyorum. Buyurunuz İlyas Bey, söz sizde.


İlyas Bayram
: “<ı>Size göre son yıllarda İzmir'de en çok ne değişti?


Oya Tekin
: “<ı>Benim gibi İzmir’le uzun ayrılıklar yaşamış birinin bu soruya vereceği cevap çok net. Çocukluğumun tadı değişti. Çocukluğumun enfes Yahudi fırınlarından çıkan lezzetli boyozları değişti. Merdiven başlarında oturup çiğdem çitlememelerimiz değişti. Buram buram tarih kokan İzmir Kız Lisesi değişti. Dario Moreno’nun o güzel sokağının komşuları, komşulukları değişti. Fahrettin Altay- Alsancak hattında çalışan çevre dostu troleybüslerim değişti. İzmir’in eski balık hali değişti şimdilerin Pier’i oldu. Giritli ve Yahudi komşularım değişti neredeler şimdi bilinmez. Bir ay süren İzmir Fuarı, kırpıla kırpıla fuarcık olarak değişti. Tanju Okan’ın kadınları, kadınım değişi değişti. Meşhur Dibek kahvesinin tadı değişti. Her şeyin tadı değişti. Yani özetle çocukluğumun tadı, İzmir’in tadı değişti. Ama her şeye rağmen seviyorum İzmir’i. Değişmeyen tek şey bu sevgim.”


Eh be Oya Hanım, Allah Sizi bildiği gibi yapsın emi. Şurada “havadan-sudan” İzmir muhabbeti yapalım derken; bu muhteşem cevabınızla, yüreklerimizi titrettiniz, gözlerimizi nemlendirdiniz. İyi ki varsınız, ne diyeyim başka? Hadi buyurun, Ayten Hanım’a diyeceklerinizi deyin o halde, bakın sorunuzu bekliyor.


Oya Tekin
: “<ı>İyonya’nın incisi Smyrne. Ah güzel Smyrne. Ayrıcalığın Smyrne’den mi gelir bilmem ama bu ayrıcalığını tanımlayacak bir İzmirli arıyorum. İşte İzmirli dedirten nedir? Bu şehri ve insanını ayıran fark, İzmirli olmak nedir?


Ayten Dirier
: “<ı>İyonya, İlkçağda Batı Anadolu’ya verilen ad… Körfez çevresinde kurulan Smyrna’nın tarihi ise İyonlardan öncesine dayanır.

Lelegler, Milâttan Önce 3000’de, sonraları Bayraklı olan Tepekule’de kurdukları ilk yerleşim yerinde gece gündüz körfez nöbetinde.

Aiolialılar ile tarihsel süreç başlar. Öncekine basarak tırmanır uygarlıklar. Hepsi birbirinden ihtiraslı ve doğurgan; bilim, sanat, vahşeti bir arada yaşar. Hititler, Frigler, İonlar, Lidler; balyoz gibi tepeye inen Persler. Hellenizmi başlatır Büyük İskender. Sırayla gelir Roma, Bizans, Türkler.

Smyrna, “Nazlı Çiçek” demektir. Güzel Smyrna’nın özelliği, şehrin doğasından çok buraya yerleşen Amazonlar’ın genlerinden kaynaklanır. Kimdir Amazonlar?

Devşirirken birbirini çağlar; Karadeniz’den bir fırtına kopar. M.Ö. 1500 yılında Amazonlar gelip Tepekule’ye konar. Hititlerin atlı savaşçıları, hem uzun saçlı, hem akıllı; kullanmak için ok, kılıç, kalkanı, sağ memeleri hep dağlı.

Kızlar tutulurken el üstünde, erkekler tanrılara kurban edilmekte. Zamanla dönüştüler tutsak köleye. Ürün karşılığı satıldılar diğer sitelere. Üç yüz yıl sürer Amazon egemenliği. Güzeller güzeli Antiyope son ecesi. Çoğunlukla onları yener Elkid kavmi. Kraliçe dışında kılıçtan geçirilir hepsi.

Kral These vurulur Antiyope’ye. Evlenip adını çevirir Nazlı çiçeğe. Nazlı Smyrna, artık herkesin dilinde. Tüm dişiliğini yansıtır körfeze. Amazonlar yıkılır ama silinmez izi, ruhlarını taşır birçok kişi. Kızlar her zaman güzellik ecesi, Smyrna herkesin hayalindeki dişi.

Zaman geçtikçe Smyrna’nın ünü Ön Asya ve Akdeniz çanağına yayılır. Amazonların torunları diğer kadınlardan farklıdır. Çünkü onlar deniz ve bereketli toprakların ürünüdür. Ege’nin dalgaları kadar hırçın, bereketli toprakları gibi verimli ve alımlıdır. Yetiştirdikleri çocuklar da aydın beyinli, gelişmelere açık, hep güneşin peşindedir. Bu durum Akdeniz’de ilk kolonileri kuran İonlar döneminde altın çağı yaşatır.

Milattan önce yedinci yüzyılda İonlar egemen bereketli topraklarda. Tarım ürünlerinin yanı sıra Akdeniz ticareti altın akıtmakta.

Bilimde önder artık Anadolu; batıl inanç ve mitolojinin sonu... Araştırma, deneyler akıl dolu; özgür düşünce simgeler her buluşu.

Miletli Thales, matematik ve gökbilimde; Smyrnalı Homeros, İliada ve Odysseia de; Smyrnalı Mimnermos, şiir ve müzikte buluşları düşünceleriyle temel olur çağlar ötesine.

Şiirde Sardesli Alkman, Efesli Kallinos; felsefede ‘Her şey akıyor’ sözüyle ünlü Heraclitos; tıpta Bergamalı Galenos; tarihte Bodrumlu Herodotos; fizik ve doğa biliminde namlı Miletli Anaximandros; sofist anatomici Anaxigoras; şair Hipponaks Urlalı; şair Ksenophanes Değirmendereli; Anakreon Teoslu; İskender’in tarihçisi Arianos; günümüzün Akurgal’ı...

Hepsi Smyrna’ya birbirinden delice sevdalı.

Bu sevdalı durum hep kem gözleri çekti, istilalara yol açtı. Ama şehre kim yerleştiyse esiri oldu, potasında eridi. Malazgirt Zaferinden sonra kısa sürede alperenler kıyıya ulaştı. 1081’de Çavuldur Boyundan Çaka Bey ilk ‘Türk Derya Beyliği’ni kurdu. Huzur dolu 14 yıldan sonra I.Haçlı Seferiyle şehir yağmalanıp, Bizans’a devredildi, ama körfezde kurulan St.Pier kalesi yıllar yılı Müslümanlara kan kusturup, yok etti. Yıldırım Bayezid döneminde şehir Osmanlılara geçti. Şehrin özgür doğasından kaynaklanan yapısı her isyana arka çıktı. (Cüneyd Bey, Şeyh Bedreddin, Efeler, Kuvayı Milliye…)

Herkes doğduğu yeri sever, ama İzmir sevdası farklıdır. Gerçek İzmirli; Ege’nin dalgaları gibi hırçın, ovaları gibi aydın ve verimli, boz dağları gibi özgür ve boyun eğmeyen, havası gibi cilveli, erkek-kız fark etmeden tam efe… Bu nedenle tehdide pabuç bırakmaz, gittiği yoldan şaşmaz, zarar edeceğini bilse de diz çökmez… Ama çok kişiye diz çökerttiği bir gerçek! Ülkenin dışarıya açılan en geniş kapısı. Bu kapıdan kimler girip çıkmadı… İzmir hepsini potasında yoğurdu… Cezayı da umursamadı, üvey evlat muamelesi görmeye de alıştı. Gerçek demokrasi aşığı olarak, yüzünü hep güneşe çevirip, şunu söyledi. ‘Gölge etme, başka ihsan istemem senden!’ ”


İşte Biz, İzmir şöyle, İzmirli böyle dediğimizde birilerinin canı sıkılıyor ama haksız mıyız değerli dostlar? Bakar mısınız şu zenginliğe ve güzelliğe? Ayten Hanım’a, buram buram İzmir ve tarih kokan bu şiirsel anlatımı ve cevabı için çok teşekkürler ediyoruz. Sizleri bilmem ama ben çok şey öğrendim. İyi ki buradasınız Ayten Hanım. Ve buyurunuz lütfen, Sevgili Matmazel sorunuzu bekliyor efendim.


Ayten Dirier
: “<ı>Türklere mal edilen 'nöbetçisiz cehennem kazanı' öyküsü, neden en çok İzmirlilere uyarlanıyor?"


Matmazel Kokoş
: “<ı>Valla bu İzmirlilerin birbirini kıskanmasının en çok gün yüzüne çıktığı durum Karşıyaka-Göztepe takım çatışmasıdır gibime geliyor. Ama ekstradan İzmirliler birbirlerini diğer hemşehrililere göre daha mı çok kıskanıyor, hiç sanmıyorum. Sadece şöyle bir durum var:

İzmirliler bence en yüksek egoya sahip insanlar. Çok fazla başarılı insan çıkaran bir şehir... Bir de İzmirliler, açık ve seçik olarak farklı bir ırktan geldiklerini düşünüyorlar. Yani İzmirli olmanın ayrıcalıklı olduğunu her fırsatta ve her ortamda başkalarına dikte etmeye çalışıyorlar. Ben bu yüzden bir İzmirli olarak İzmirlilerden pek hoşlanmam. Daha doğrusu İzmirli olup da İstanbul'da yaşayan ve bahsettiğim gibi her fırsatta İzmirli oluşundan bahseden gruptan hoşlanmıyorum.

Çünkü her ne kadar İzmirliler çok kültürlü ve çok açık vizyonlu bir halk olarak tanımlasalar da kendilerini, aslında tüm kültürlere (örneğin Laz, Kürt veya Trakyalı) ve değişik etnik gruplara bence tamamen kapalılar. Her konuda kıyaslama peşindeler. Örneğin ‘Çeşmeciyiz Bodruma gitmeyiz muhabbeti’... Neden gitmezsin, niye kıvranırsın gitmemek için? Bana komik geliyor.

Sonuç olarak demek istediğim, İzmirliler daha çok kendilerinden ziyade arenada boy gösteren başarılı ve gösterişli ve İzmirli olmayan ‘diğerlerini’ kıskanıyorlar diye düşünüyorum.”


Vallahi, Sevgili Matmazel’in cevabına yansıyan görüşleri sıkı bir “İzmir” tartışması yaratacağa benziyor, haydi hayırlısı. Bekleyelim, görelim. Ve İsrail’e, Sevgili Zeynep Kolm’e gönderilmek üzere sorusunu bekleyelim. Söz yeniden sizde Matmazel...


Matmazel Kokoş
: “<ı>İzmirli kızların güzelliğinden ve "hafifmeşrepliğinden" konuşulur da neden hiç erkeklerinden konuşulmaz. İzmirli erkek nasıl olur?


Zeynep Kolm
: “<ı>İzmirli erkek, İzmirli kadının oğlu, kocası, babası, kardeşidir. Dolayısıyla en az İzmirli kadın kadar güzeldir.

İzmirli erkek, adam gibi adamdır. Kendine güveni tamdır. Karısının, sevgilisinin, kızının, "malı" olmadığını bilir.

İşte bu yüzden İzmirli erkek, kendisinden korkulan değil, candan sevilendir.”


Yüreğinize ve gönlünüze sağlık Zeynep Hanım. Ne mutlu ki ifade ettiklerinizden tam anlamıyla nasiplenebilen İzmirli erkeklere... İzmir’den çok uzak, yabancı bir ülkede yaşamakta olan Zeynep Hanım’ın bu cevabı, eminim ki Sizleri de bir başka duygulandırdı. Sağ olsunlar ve Hülya Gülcek Hanımefendi’ye soracakları soruları için buyursunlar efendim.


Zeynep Kolm
: “<ı>Eğer su temiz olsaydı bugün İzmir'in içinden denize girer miydiniz? Olumlu ya da olumsuz cevabınızın gerekçelerini bizimle paylaşır mısınız?"


Hülya Gülcek – Alyoşacan
: “<ı>Eğer su temiz olsaydı, denize girer miydim?

Tabi ki ilk önce denize girilmesi için bir plaj gerekiyor, İzmir büyük şehir, her yerinden insan fışkırıyor, böyle bir ortamda tabi ki denize girilmez ama temiz olan İzmir denizine çok güzel bir plaj yapılırsa tabi ki girerim, ben değil herkes girer, hatta İzmirliler bu duruma çok mutlu olur.

Bu sorunun cevabıyla İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aziz Kocaoğlu'na da seslenmiş olalım, belki böyle bir girişimde bulunur.

Böyle bir soruyu soran İzmirli arkadaşıma çok teşekkürler ediyorum, belki bir İzmir sorununu da buradan çözmüş olacağız.”


Umarım Hülya Hanım. İzmir’imizin yerel yöneticileri ile merkezi idarenin, plajlarıyla iç içe yaşayan dev Akdeniz kentlerinden öğrenecekleri çok şey olsa gerek diye düşünmekteyim. Sanıyorum Sevgili Zeynep Hanım da bu soruyu sorarken, Tel Aviv örneğinden hareket etmiş olabilir.

Buyurunuz Hülya Hanım, Tijen Hanım merakla, kendisine yönelteceğiniz sorunuzu bekliyor.


Hülya Gülcek – Alyoşacan
: “<ı>İzmir’in tüm semtleri ve ilçeleri çok güzeldir de, sizce hangisi çok daha güzeldir? Neden?”


Tijen Bağırgan – Tijhen/Tijence
: “<ı>Vizontele filminde Belediye Başkanı bir cümle söylemişti. ‘Bir yeri seviyorsanız orası dünyanın en güzel yeridir. Dünyanın en güzel yerini sevmiyorsanız orası dünyanın en güzel yeri değildir.’

Bu anlamda fiziksel güzelliğinin yanı sıra bir yeri güzel yapan ve sevdiren de içinde yaşayan insanlar, dostlarımız ve sevdiklerimizdir.

Ben İzmir deki bütün semt ve İlçeleri severim. Ama denize yakın olanları daha güzel bulurum.

Göztepe sahildeki cafelerde oturup çayımı yudumlarken güneşin batışını seyretmeyi, Karşıyaka sahilini, çarşısının kalabalığını, rengini, sokak arasında kokoreç yemesini, Balçova Teleferik’in yeşilini, İnciraltı'nın denizini, rekreasyon alanlarını, dostlarımla paylaştığım cafelerini, eğlence mekanlarını, alışveriş merkezlerine yakınlığını ve İzmir'in içinde kendimi her an tatildeymiş gibi hissettiğim ve kolayca ulaşabildiğim tatil beldeleri Güzelbahçe, Urla, Çeşme, Seferihisar'a yakınlığını severim.

Ama genel olarak İzmir'in insanlarının sıcak, rahat ve modernliğini hissettiğim, paylaştığım her bir yerini çok güzel bulurum.”


Evet, Tijen Hanım’ın soruyu ilk defa duyduğunda; “<ı>anneni mi çok seviyorsun, babanı mı?” sorusuna muhatap olan küçücük bir çocuğun, cevap verirken çektiği sıkıntıyı iliklerine kadar çektiğini hissettim. Gördünüz mü? Ayıramadı bir semtini Güzel İzmir’in, yekdiğerinden. Gerçekten de öyle ama.


Değerli Dostlar, bir “<ı>blog yazarları sanal söyleşisi”ni de bu şekilde nihayetlendirmiş olmaktayız. Sizi bilemem ama naçizane Bendeniz, İzmirli blog yazarlarımızın, gönüllerinden taşanlardan inanılmaz keyif aldım. Umarım Sizler de zevkle takip etmişsinizdir.


Görüş, yorum ve önerilerinizi beklerim efendim.



(1) Vurun İzmir'e, Vurun İzmirli'ye

(2) Milliyet Blog Yazarları ile Sanal Söyleşi

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..