Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Haziran '16

 
Kategori
Eğitim
 

Jilet gibi okul

Jilet gibi okul
 

Eğitim, toplumun ciğerleri... Rahat ve sağlıklı bir hayatı nefesimize borçluysak, kaliteli bir toplum için de eğitimin iliklere kadar işlemesi gerekir. Bütün ölümler nefessiz kalmaktandır çünkü.

Okulların bu sene herkesin zihninde erken tatile girmesiyle, motivasyon yokluğumuzun ne seviyelerde olduğu bir kez daha ortaya çıktı. “Yunus eğitim merkezi, köpek eğitim merkezi, vb.” eğitim merkezlerinin artması, yeryüzünün en önemli canlısının bu eğitim kavramının neresinde olduğu sorusunu akıllara getirdi. 

6.sınıflardan birine derse girdiğimde sınıfta bulunan birkaç öğrenciden biri çok acı bir şey söyledi. “Bu nasıl okul hocam? Duvarlar sarmış her yeri. Bir de üzerine kaçmayalım diye jiletli tel çekmişler. Artık okullara “okul” yerine “hapishane” yazılmalı.” Bu sözleri bir yetişkinden değil de 11-12 yaşlarında bir çocuktan duymak çok acıttı içimi. İçerde zorla tuttuğumuz bir nesil, kaçmanın yollarını bulmak dışında hangi alanda başarılı olacak? Görev yaptığım eski okullardan birinde telleri kesip götürdükleri için,  duvarların üstlerine gres yağı sürmüştük. Ancak üzerine toprak atıp yine de kaçmışlardı. “Gelin, sizi eğitelim, bakın biz nasıl da eğitimliyiz” diye konuşuyordu halimiz.

Şekilci bir toplum olarak duygularımız, düşüncelerimiz köreldikçe, insan olma vasfımızı yitiriyoruz. Eskiden kedilere teneke bağlayıp koşuşunu izleyen bir nesilden, kedileri torbaya doldurup yakan bir nesle; anne ve babasına duyduğu öfkeden yumruğunu duvara, kapıya geçiren bir nesilden, öfkesinden gözü dönen ve her yere ölüm saçan bir nesle, komşunun ağacından erik çalan bir nesilden binlerce insanın hakkını yiyip rahat uyku uyuyan bir nesle, ve kaybettiğimiz bir’lerin binler olduğu bir zamana doğru gidiyoruz. “Bu gidiş nereye?”

Dünyada eğitimde başarı sıralamasında üstlerde olan ülkeleri incelersek, sorunları tespit edip hemen müdahale ettiklerini ve çağın zararlarını öteleyerek imkanlarını ne kadar doğru kullandıklarını göreceğiz. Eğitimin bir bütün halinde ele alınmayıp ülkemizdeki gibi parça parça müdahalelerle ne durumlara geldiğini, ufak bir araştırma neticesinde görebiliriz. İstatistikler bize Türkiye’de suç oranının ne seviyelere geldiğini gösteriyor. 2015 verilerine göre, yüksek okul veya fakülte bitirmiş 6000’e yakın kişi, adam öldürme, yaralama, taciz, gasp, hırsızlık, dolandırıcılık ve daha birçok suçtan cezalandırılmış. Özellikle sahtecilik ve dolandırıcılıkta yüksek öğrenim görmüş kişilerin sayısının fazla olduğu göze çarpıyor. Tabi öğrenim seviyesi düştükçe  suç oranları değişkenlik gösteriyor. Çocuk suçlarının artması da acı verici bir gerçek. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, temel sebepler:  aile ve göç.

2000’li yıllardan sonra “Aile” kavramı yapay hale geldi.  Aile saadetimiz fiber ve siber saldırı altında. Uyuşuk bakışlarla bu gerçeği göremiyoruz maalesef.  Aileden faile… Bizden ben’e…Geçmiş kuşağın kurduğu bugünkü ailelerin, gelecekte aile olmayı gerekli görmeyecek şimdiki kuşakları… Göçtükçe göçürülen ahlaki temeller, insanî değerler…

Öğrencilerimle yapmış olduğum birebir konuşmaların birinde, bir kız öğrencim “Annem evde yemek yapmıyor. Çoğu zaman bisküvi vb. şeylerle açlığımı gideriyorum. Aylardır sıcacık bir yemek yemedim. Siz kim bilir çocuklarınıza ne yemekler yapıyorsunuzdur” demişti. Yine benzer bir durum, 5. sınıflardan birinde derste hayattaki olumsuzluklara iyi tarafından bakmaya çalışmanın gerekliliğinden, kötü gördüğümüz bazı şeylerin iyi olabileceğinden bahsederken çıktı karşıma. Bir erkek öğrenci parmak kaldırdı, "Peki öğretmenim, babam dün gece anneme bıçak çekti. Bu da mı iyi?" dedi. Biri geleceğin annesi, diğeri babası... Her ikisinde de ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilememiş, çaresizce kıvranmıştım. Söylenen bir çift söz o esnada teskin etse de, okul çıkışında onları başka bir hapishane çağırıyordu: Huzursuz ev.

Aldatmanın, transparan mahremiyetlerin normalleştirildiği diziler, hep uzaktaki hayatlara özendiren magazinler, misafir bereketini ve muhabbetini hiçe sayan ihtişamlı sofra fotoğrafları, her şeyi oturduğu yerden kınayan veya beğenen, paylaşımlarıyla herkesin kendisini merkeze oturttuğu sosyal medya, suçların nasıl meydana geldiğini ayrıntısıyla anlatan haber programları ve gazeteler…  Domino taşları gibi yıkarak ve yıkılarak ilerliyoruz. Bütün bu yıkılışlar , birbiri hakkında her ayrıntıya sahip sanal alemin yalan kişiliklerini doğuruyor, insanı kendisinden uzaklaştırıyor. 

Sadece ödev vermemekle şahlandırabilecek miyiz  sürüngen ruhlarımızı? Kantinde abur cubur yerine süt, su satmakla oturacak mı taşlar yerine? Sınıfları modern bir şekilde tasarladığımızda toparlayacak mıyız dağılanları? Kitabını kendisi seçtiğinde, iyileşecek mi niteliğini ve kimliğini kaybetme hastalığına yakalanmış eğitmen ve öğretmenler?

Her hafta sadece bir erdemin işlendiği, öğretmenlerin de özveriyle öğrencilerinin kalplerine dokunduğu,  4 yıllık bir eğitim sürecini düşünelim. Ne kaybederiz? Yarış atına dönmüş, içi kurumuş nesillerle gelecek inşa edilebilir mi? Ahlaklı bir neslin neticesi zaten başarıdır.  Takdir belgeleri kaç iyiliğe vesile oldu şimdiye kadar, ya da sınavlardaki başarı kaç kişiyi merhamete zorladı?  Esnafıyla, üreticisiyle, çiftçisiyle, ailesiyle, memuruyla, işçisiyle güzel  ahlaklı insanların kurduğu bir toplum yükselebilir ancak. En alttan en üste, paylaştıkça eşitlenen imkanlar, adaletin -zerreden bütüne- kuşatıcılığı, hassasiyetlerin ben merkezciliğin önüne geçmesi için “Ahlaki Eğitim” şart.

Demem o ki, balkonumda özenle baktığım çiçeklerimden bazıları ölmek üzere. Peki bunun eğitimle ne ilgisi var? Önce dört mevsim açan çiçekler, açmayı bıraktılar, şimdi de yaprakları dökülüyor. İlk zamanlarda diplerinde gördüğüm böcekleri önemsemedim. Şimdi ise, köklere kadar istila etmiş durumdalar. Eğer erken müdahale etseydim çiçeklerim açmaya, maddi ve manevi dünyamı şenlendirmeye devam edecekti. Eğitimdeki sorunlar da manevi değerlerimizi dökmeye başladı. Köklerimize inmeden hastalıklar, ünvanlı insan kalabalığından kurtulup, artık bütün gücümüzü erdemli insan yetiştirmek için harcamalıyız. Yoksa jiletli öğretim hapishanelerinde suç üretmeye devam ederiz.

 
Toplam blog
: 32
: 347
Kayıt tarihi
: 11.09.08
 
 

1984 Kayseri doğumluyum. Adana merkez okullarından birinde görev yapmaktayım. Branş öğretmeniyim...