Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '17

 
Kategori
Kitap
 

Kaderin katalizörü bir doberman; Lucky

Kaderin katalizörü bir doberman; Lucky
 

Bu dünyaya bir görev için gelmiş bir Doberman ve o görevin farkında olan bir Ankara zengininin ilginç, garip ve keyifli hikâyesi, Lucky. Eğer bir film senaryosuna dönüştürülüp, sinemaya aktarılabilse, 1970’li yılların, sıcak ruhlu Türk filmleri kıvamında bir esere dönüşebilecek bir hikâye. Elbette o kıvamı yakalamak için, Tahsin Baydur karakterini rahmetli Hulusi Kentmen’in oynaması gerekirdi.

Romanda, bir taksi durağında tanışmaya başladığımız, dişi bir doberman olan Lucky, İsviçre’de bir dağ köyündeki köpek çiftliğinden alınarak Türkiye’ye getirilmiş bir köpektir. Yaşaması kaderin bir cilvesi gereği, özel bir hikâye ile başlayan Lucky, Türkiye’de de her anı aksiyon dolu, yaşamı kendi kuralları ile yaşayan ve bu kuralları ona her sahip olan kişi ve aileye dayatan bir baskın karakterdir.

Hikâye temel olarak dört temel mekânda geçiyor. Lucky’nin ilk sahibinin evi, geçici olarak kaldığı taksi durağı, yeni sahibinin evi ile, kaderin ağlarını ördüğü misafirlik evi. Her bir mekânda bolca karakter, gerek Lucky’li gerek Lucky’siz, her biri kendi içinde bağımsız hikâyeleri, diyaloglarla harmanlanarak, tek bir ana hikâyenin gövdesini oluşturuyorlar.

Sezgin Kaymaz, bu romanda karakterleri canlı kılma ve gerçekçi ve güçlü diyalog metinleri yazma konusunda oldukça başarılı olmuş. Her karakter kendi meşrebince, kendi zihinsel derinliği seviyesinde, gerçekçi konuşma dillerine sahipler. Taksicilerin her birinin konuşma dili ve derinliği ile Tahsin Bey ve Mücella Hanımın konuşma dilleri ve derinlikleri çok farklı ve yazar bu gerçekliği çok iyi yakalamış.

Roman zaman zaman, özellikle Lucky’nin aktif olduğu sahnelerde, çizgi film formatına kaymış. Akışkan, raslantısal, bazen abartısal ve bol kazalı sahneleri zihnimde canlandırmak için, çizgi film tekniklerinden yardım almak zorunda hissettim kendimi.

Gülmek ve ağlamak ve diğer duygusal tepkiler, romanın sahnelerinin birçoğunda iç içe geçmiş. Aynı sahnede hem gülmek, hem ağlamak, hem utanmak hem de iğrenmek mümkün. Buna esas olan sebep ise, romanın bir yanı ile toplumsal gerçekliğe uzanırken, diğer yanı ile edebiyatın hayal ve yaratım yönünü başarılı bir şekilde kullanması. Örneğin genelev gerçekliği, tüm detayları ile romanda yerini almış ve bu gerçekliğin içinde bir yandan utanır ve boğazınız düğümlenirken, diğer yandan bu gerçekliğin içindeki komediyi de yakalayabiliyorsunuz. Ama nihayetinde, Alaaddin’in sihirli lambasından çıkan bir cinin, genelev bataklığından kız kaçırma senaryosunu, bir mutlu son sahnesinin coşkunluğunda seyrediyoruz.

Lucky, tüm bu zengin hikâye sürecinin katalizörü konumunda. Alakasız insanları, alakasız nedenlerle bir araya getiren ve tüm o alakasız adamların bir birlerini alakasız bulmadıkları bir ilişkiler yumağı.

Hikâyenin temel dokusunu kader ve kaderin gerçekleşmesini sağlamak için görevlendirilmiş bir köpek oluşturuyor. Yazar, girişi ve çıkışı belli iki nokta arasında, karmaşık bir rotada bize uzun bir yolculuk yaptırıyor. Çünkü romanın bize sunduğu mantığa göre ulaşılacak nokta en sondan belli. Herkes, o noktaya ulaşmak için bir göreve sahip ve bu yol ile görevler zaman zaman eğri büğrü, inişli çıkışlı gözükse bile neticede varması gerektiği yere bir şekilde varır. İşte Lucky, tüm bu hikâyede, hikâyenin tüm karakterlerini kaçınılmaz sona bağlayan ipleri birbirine kavuşturan bir katalizör rolünde.

Kaderin, inanışın içinde dahi tam olarak bu anlama sahip olduğu konusunda şüpheliyim. Kaldı ki, inancı sorgulayan zihinler tarafından, hayata dair böyle bir bakışa ciddi bir itirazda bulunulacağından eminim. Ancak bu tip bir bakış açısının romana bir sır ve gerçeküstücülük kattığı ve bu şekli ile romanı daha renkli kıldığı kesin. Neticede insanlar bir zamanlar birbirinden kopmuş annesi ile çocuğunun, çok yıllar sonra bin bir türlü rastlantı ile birbirine kavuşmalarını seyretmeyi ve buna kader demeyi çok seviyorlar. Dünyada birbirleri ile kavuşamayan binlerce anne çocuk olsa bile.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..