Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '14

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Kana kan... İntikam! Almam mı ben o emboli attıran pıhtıdan?

Kana kan... İntikam! Almam mı ben o emboli attıran pıhtıdan?
 

En son nerde kalmıştııııkkk? Heh! "Nur topu" gibi bir "Pulmoner Embolim" olmuştu. Umarım diildir diye dua ederken, Bilgisayarlı Tomografi (BT) taramasında sonuç kesinleşince, bir anda omuzlarım çökmüş halde, kös kös hastane odama dönmüştüm:) Önceki gelişmelerle ilgili o çok eğlenceli yazıyı kaçıranlar buradan bir göz atabilirler:)


Her bir nefes aldığımda, vücüdumun üst bölümüne korkunç sancılar saplanırken, bu savunmasız durumumdan menfaat sağlamak üzere, insan müsveddesi kılıklı, asık mı asık suratlı "nursuz" bir erkek doktor dikildi başıma.


Başta zoraki de olsa, biraz daha normal davranmaya çalışarak (ama beceremeyerek), ağzında birşeyler geveledi. Onca can acısı içinde önce "ne demeye çalışıyor yahu bu adam?" diye anlamaya çalıştım. Lafları üstü kapalı bir şekilde öyle bir karıştırıyor ki, karşısında saftorik birisi olsa, hemen katekulliye getirecek belli ki.

 


Dediklerini özetlemem gerekirse, Pulmoner Embolinin standart tedavisi dışında beni kobay olarak kullanarak, (ki tabi ki o "kobay" kelimesini telafuz etmiyor, eder mi?), henüz onaylanmamış ilaçları, benim üzerimde denemeyi teklif ediyordu pişkin pişkin. "Hatta sonrasında, hastalarımızın, hastaneye gelir-giderken taksi ücretini de biz ödüyoruz" diye ekledi. Ooo Allah razı olsun sizden !!!:(

Kişisel menfaati için, büyük riskleri olan bu durumumdan faydalanıp, bir "beyaz kobay faresi" arıyordu kendine belli ki. O taksi paralarını alsın da... Biiiiiipppp!


Yanında getirdiği belgeleri imzalasaydım, her şey tam istediği gibi olacaktı ve istediği şeye zahmetsizce konmuş bir "kara sinek" gibi ellerini ovuşturarak çıkacaktı o odadan... Ama ben kesinlikle böyle bir şeyi kabul etmeyeceğimi söylediğimde, bir anda bakışları ve yaklaşımı değişti ve iğrenç bir canavara dönüştü suratı. Defoldu ve gitti. Bir daha da karşıma çıkamadı Allahtan...

Günler günleri kovaladı, benim ilk gün sadece bir kereliğine vurulacağını zannettiğim o kan sulandırıcı karın iğneleri meğer her gün yapılacakmış, onu öğrendim. Ayrıca kandaki pıhtılaşma katsayısına bakılan INR testleri ve diğer kan testleri de derken, bırakın o eskiden enjektör görünce bayılan zavallıyı, artık kolları, karnı, her yeri iğne morluklarıyla dolmuş ama hemşire geldiğinde, "gık" demeden ve kesinlikle kımıldamadan, başını başka tarafa çevirip, hepsine Eyvallah'ı olan bir "cesur yürek" haline gelmiştim.


Oksijen seviyem hala normalin çok altında olduğu için devamlı burnumda oksijen hortumları takılıydı. Ara ara gelip Tansiyon, Ateş ve Oksimetre ölçümleri de yapılıyordu.

Bu arada mis gibi bomboş olan 5 kişilik odanın da başka talipleri çıkmaya başladı. Özel oda istedik ama zaten o bölümde toplamda 1-2 tane vardı ve genellikle haklı olarak ileri derecede kanser hastaları tarafından rezerve edilmişlerdi.

Odaya ilk gelen hanımın ne sıkıntısı varsa artık, akciğerinden bir hortum çıkıp, diren gibi bir şeyin içine sarı sarı bişeyler doluyordu. Kadını o halde görünce korktum. Sonra sonra insan her şeye alışıyor. Ne garip değil mi? :)


Başta can acısının da verdiği ciddiyetle birbirimize mesafeli davranmış, fazla konuşmamıştık ama sonrasında birbirimizi çok sevdik ve yataktan yatağa sohbet-muhabbet aldı yürüdü. Günler içinde biraz-biraz daha iyi hissetmeye başladıkça şakalar, espriler iyice odamızın havasını ısıtmaya başladı.

Üniversite hastanesi olunca, 10'ar kişilik ekipler halinde Tıp öğrencileriyle, Hocaları beraber viziteye geliyorlar ve baş ucunuzdaki dosyada yer alan toplu tetkiklerinizin sonuçlarına bakarak, Hocayla karşılıklı soru-cevap şeklinde rahatsızlığınızın ne olabileceğini tahmin etmeye, hangi durumda ne yapılması gerektiğini adım adım öğrenmeye çalışıyorlar. Bunu da orada uygulamalı olarak tecrübe etmiş oldum. Bildiğiniz "tıp dersi konusuydum" yani:)

 


Hastanedeki üçüncü günün sonunda artık kendi hastalığımı internetten öylesine araştırıp, öğrenmiştim ki, gelen doktor adaylarına kendim sorular sorup, hangi testte ne çıktıysa, nasıl ilerlemek gerektiğini, hiç bir ukalalık yapmadan, ama hem çok iyi araştırmış hem de birebir yaşıyor halde olduğum için, büyük bir özgüven içerisinde ben anlatıyordum. Hoca bile susup beni dinliyor, arada gerekli görürse, üzerine ilavelerini yapıyordu. Sözlü sınav yaptığım gençler, bir ara benim de Doktor olduğumu zannettiler ve hepsi "hazır ol"a geçtiler, o derece!

Sonra odaya yaşlı bir teyze geldi ama nasıl nur yüzlü, nasıl şeker birisi anlatamam... Ne sıkıntısı olduğu tam bilinmiyordu. Devamlı testler yapıyorlardı. Her gece yatmadan önce "Yattım Allah Kalktım Allah" diye başlayan bir duası vardı, asla tekrarlamadan uyumadığı...


Arada biraz iştahımız açılıp da, hastane dışından güzel bir yemek getirtsek, "Yattım Allah Kalktım Allah... Dönerleri Yuttum vallah" filan diye onu güldürmeye çalışırdık. Hemen başlardı kikirdemeye... Hastane yemekleri malumunuz, tatsız tuzsuz... Sevdiği birşeyi yiyebilmek bile moral oluyor insana o anda:)

O zamanlar Çarşamba geceleri Avrupa Yakası vardı ATV'de. Baktık geceleri sönük geçiyor, odamıza evden bir Televizyon getirttik ve Avrupa Yakası'nı izler olduk.

Oradaki kokoş Şahika karakteri "ahhh! ben seni paramla döverim beaaa!" diye çıldırdıkça, akciğerlerine hortum takılı hanıma da, "sizi kızdırmasınlar valla, herkesi hortumunuzla döversiniz" diye takılmaya başladık. Bir müddet sonra onun da diline yapıştı bu söz.

Halimizle dalga geçmek işimizi kolaylaştırıyordu işte mis gibi:) Odanın tüm sakinlerini, kısa sürede kendi eğlenceli moduma geçirmeyi başlamıştım ve hepimiz depoladığımız moral sayesinde, biraz biraz iyiye doğru gidiyor gibiydik.

Aslına baktığınızda tezcanlılıkla alelecele yapılan bir bel fıtığı ameliyatı ile başlayan süreç beni nerelere getirmişti. Pulmoner Emboli'ye sebep olduğu düşünülen risk faktörlerini de bu esnada sık sık duymuş ve farkında olmadan, hepimizin aslında ne kadar bilinçsiz yaşadığımızı da iyice anlamıştım.

Bugünlük bu kadar yeter sanırım. Pulmoner Emboli nedir ve oluşmasına sebep olan risk faktörleri nelerdir, işte bunları da size bir sonraki yazımda anlatayım madem.

Sağlıklı güzel günler dilerim:)


...ve son olarak, işte takip etmek için sabırsızlandığınız diğer Sosyal Medya Hesaplarım:)

www.budagelirbudagecer.com
www.twitter.com/HepsiGelirGecer
www.facebook.com/budagelirbudagecercom
www.instagram.com/budagelirbudagecer 

 
Toplam blog
: 12
: 1454
Kayıt tarihi
: 15.08.14
 
 

"Ne ağlarsın, benim zülfü siyahım? Bu da gelir, bu da geçer, ağlama!" der Aşık Daimi... İşte ben ..