- Kategori
- Kentleşme
Kentleşme
İbrahim Gürşen Kafkas'la CKM kitap şenliğindeyiz.
Toplumsal değişim, kentsoyluluğun üstünlüğü,
usun, mantığın ürünü
düzyazıyı
doğurur.
Bu gerçek 17.yyıl Avrupasından başlayarak bilimsel
düşüncenin gelişmesi, bireysel yaşantıyı yansıtma,
gözleme dayanan anlatım düzyazı dilinin
gelişmesini hızlandırdı.
18. yüzyıldan sonra
şiir
egemen anlatım biçimi sarsılır. Kentsoylu sınıfının yaşama biçimi
doğrultusunda
düzyazı
şiirsel anlatım biçiminin önüne geçer.
Cevat Çapan,
Değişen Tiyatro
adlı yapıtında
oyun dilinin
düzyazıya dönüşmesini
kentsoylulaşma
ve çağdaşlaşma
süreci sayar.
Bir başka yazar Onur Bilge Kula, dil, yazın ilişkisini,
“Edebiyat,dili estetikleştirmektir.”
diye tanımlayarak belirtir.
Kentsoylulaşma
modernizmi
doğurmuş, aydınlanma dönemini de bu nitelikteki toplumlar
yaşamıştır.
İşte kentsoylulaşmayla düzyazının önemli türü olan
roman
kendine özgü dili bu süreçte yaratır.
Kentsoylulaşma
bununla kalmamış
resimde
yağlı boya
müzikte
keman
nesnelerini toplumsal yaşama sokmuştur.
Kentsoyluluk, nesnelere sahip olduğu gibi onun imgelerine de sahip
olduğunu göstermek istiyordu.
Örneğin,
yağlı boya resim “resimsel türü”,
keman konçertoları tek sesli “müziksel türü”,
yaylı çalgılar “çok sesliliği” temsil etmişlerdir.
Romanın çok sesliliği konçertodan senfoniye
geçiş sürecine rastlar.
Lirik şiirin tek seslilikten çıkışı romanın öne çıkmasıyla şiirin düzyazısallaşmasıdır.
Ancak şiirin öznel duyguları dile getirmesi nesnel dünyaya ilişkin protestoyu da dile getirmesine engel olmamıştır.
Toplumsal yaşamdaki gelişmelerin, değişmelerin, devrimlerin sonucu 19.yüzyılda coşumculuk (romantizm) ve gerçekçilik (realizm) yazın akımlarıyla
öykü
yazın türü oldu.
Amerikalı yazar Edgar Allan Poe, Fransız Guy de Maupassant,
Rus Anton Çehov, Alman Henrick vo Kiest, E.T. A Hofman, Wolfgang Borchert, kısa öyküleriyle bu türü tanıttılar.
Kısa öyküler sanatsal metinlerdir.
Kısa öykünün başarısı, yazılmamış ya da yazılamamış
olanların, okuyucuya metnin derin yapısında
bulunan simgesel alt yapılarla aktarılmasındadır.
Bu alt yapıların içinde okurca çözülmesi
gereken, onun zihninde bir dizi sorular oluşturan
kimi gizler saklıdır.
Okur bu soruları yanıtlarken, gizleri çözerken yazarın “yardımcı yaratıcısı” ve öyküdeki anlamların ortaya çıkmasına yardım
eden eylemli katılımcı konumundadır. Onun öyküye
katılımı ve sezgisel tepkileri okur–merkezli bir eleştiridir aslında.
Yazar ise sanatının getirdiği kimi sınırlamaları bilen, sanatının dar sınırları içinde dil kullanma özgürlüğünü dileğince kullanma
hakkına sahip bir sanatçı.