Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Kasım '14

 
Kategori
Deneme
 

Kim kimden özür dilemeli

Kim kimden özür dilemeli
 

Son zamanlarda bir özür dileme kampanyası başladı. Daha doğrusu başlatıldı. Ermeniler bu konuda çok faaliyet gösteriyorlar, dünyayı ayağa kaldırmak istiyorlar. Neredeyse yüz yıl önce meydana gelmiş kötü olaylar sanki yeni olmuş, Cumhuriyet döneminde geçmiş gibi, ısıtılıp ortaya dökülüyor; bu olayla yakından uzaktan ilgisi olmayan ve yeterli bilgisi bulunmayan kişilerin özür dilemeleri isteniyor. Sanki özür dilenecekler sütten çıkma ak kaşık! Sanki kendileri ve de ataları hiç masumların canına kıymamışlar, durduk yerde zulme uğramışlar. O zamanki beceriksiz yöneticilerin hataları yüzünden ortaya çıkan olaylardan niçin günümüz insanı sorumlu olsun? Burada bir art niyet, kin ve intikam duygusu var. Ayrıca yüz verilince astar isteyecekleri belli oluyor...

Uzun bir suskunluk döneminde sonra Dersim olayları CHP milletvekili Onur Öymen’in “Dersim’de analar ağlamadı mı?” temalı konuşmasıyla gündeme gelmişti. O dönem tartışılan konu bu kez yine bir CHP milletvekili olan Hüseyin Akgün’ün açıklamalarıyla gündeme geldi. Parti içinde çatlağa yol açan bu açıklamayı başbakan Erdoğan fırsat bildi; 1938 yılındaki yönetimi kınayan bir özür dileyişle Dersim’i politik kavgasına alet etti. Oysa iki yıl önce Dersim katliamı için araştırma komisyonu önerisi kendileri tarafından reddedilmişti... Madem özür dilenmesi gerekiyor; Sivas, Maraş, Çorum katliamları da unutulmasın, failleri bulunamayan tüm siyasi cinayetler için de özür dilensin.

Eğer özür dilemek gerekiyorsa, sadece biz değil; önce Amerika Kızılderililerden ve zencilerden, işgal ettikleri toprakların eski sahiplerinden; Vietnam ve Irak’tan özür dilemeli. İngiltere sömürdüğü müstemlekelerinden, Almanya Yahudilerden, Yahudiler Filistinlilerden, Fransa Cezayir’den özür dilemeli...

Bu böyle sürüp gider... Onun için, gelin fıkra ve esprilerle konunun güldürücü düşündürücü yönlerine, gülünç örneklerine değinelim, biraz yüzünüzü güldürelim.

Delikanlı otobüste bir genç kıza yiyecek gibi bakıyor, bakışı ve davranışlarıyla onu rahatsız ediyordu. Kız otobüsten inince arkasından o da indi, yanına yaklaştı, “Demin sizi rahatsız ettim. Özür dilerim. Güzelliğinizi görünce ne yapacağımı bilemedim. Kusura bakmayın” dedi. Kız hiç sesini çıkarmadı, yürümeyi sürdürdü. Delikanlı bu sefer, “Beni affetmeniz için bir şey yapmalıyım. Yoksa içim rahat etmeyecek. Gelin size yemek ısmarlayayım” diye konuştu. Kız onu başından savmak için, “Karnım tok” dedi.

“Öyleyse şu kafeteryada bir şeyler içelim. Kendimi size muhakkak affettirmek istiyorum. Gece uykum kaçar sonra” diye üsteledi genç.

 Kız baktı ki olmayacak, “Tamam. Sizi affettim. Özrünüzü kabul ettim. Peşimi bırakın da gidin artık” dedi ama delikanlıdan kurtulamadı gene de.

“Lafla olmaz bu iş, dedi. Size bir hediye almalıyım. Bakın çiçekçide güzel çiçekler var. Hangi çiçeği seviyorsanız söyleyin de ondan alıvereyim.”

Kız dayanamadı, oradan geçen bir taksiye atlayıp gitti. Böylece gencin özür dileme hevesi kursağında kaldı. Taksinin arkasından bakakaldı...

                                               ***

            Geçenlerde bir sinemaya gittim. Filmin birinci yarısını seyrettikten sonra verilen arada dışarı çıkanlardan bazıları film tekrar başlayınca, karanlıkta önlerini göremeyip oturanların ayaklarına basa basa yerlerine geçmeye çalıştılar. Yer arayanlardan biri kulağıma eğildi, “Demin ayağınıza bastım mı?” diye sordu. Ben “evet” deyince karısına döndü, “Gel Rebeka! Yerimiz bu tarafta” diye seslendi. Kadın ayağıma basarak yerine geçti. Öfkeyle, “Demin sorunca özür dileyeceksiniz sandım dedim. Adam zeytinyağı gibi üste çıktı, “Siz bizden özür dileyin” diye konuştu. Hayretle, “Niye?” diye sordum. “Tarihi okursan anlarsın!” demesin mi! Adlarından onların Ermeni olduklarını anlayan arka sıradaki biri, “Siz Azerilerden özür dilediniz mi?”diye bağırdı. “Kendi yaptıklarınızı unutmayın. Konsoloslarımızın ne günahı vardı?” diye sordu öteden bir başkası. Üç beş seyirci, “Susun da film seyredelim. Biz buraya tarih okumaya değil, film izlemeye geldik” demeseydi iş daha da uzayacak, fenaya varacaktı...

                                               ****

            Saf bir er varmış. Kendisinden daha kıdemli olan asker arkadaşları hem alay eder hem de tüm angaryaları ona yaptırırlarmış. Günlerden bir gün yaptıklarından pişman olmuşlar, bu saf erden özür dilemişler. “Bizi affet. Yaptıklarımıza pişman olduk. Söz veriyoruz. Bir daha seninle dalga geçmeyeceğiz” demişler. Bizimki sevinmiş, “Ben de bundan sonra, size getiriverdiğim kahvelerin içine tükürmeyeceğim” demiş...

                                               ****

            “Özrü kabahatinden büyük olmak” diye bir deyim vardır. Bilmem duydunuz mu?

            Padişah bu deyimin nasıl bir şey olduğunu merak etmiş ve İncili Çavuş’a:

            “Öyle bir şey yap ki, özrün kabahatinden büyük olsun” demiş.

            Aradan birkaç gün geçmiş. İncili Çavuş, Padişah pencereden dışarı bakarken arkasından yanına yaklaşmış ve ona bir çimdik atmış. Padişah hiddetle, “Bu ne hal?”diye sorunca da, “Kusura bakmayın efendim. Özür dilerim. Sizi hanım sultan sandım” demiş.

            Buna benzer şöyle bir fıkra daha vardır:

            Saray muhafızlarından biri, pencereden dışarıya bakmakta olan Çariçe Katerina’yı saray hizmetçilerinden biri sanmış, kalçasını çimdiklemiş. Onun kim olduğunu anlayınca da korkuyla titreyerek, “Özür dilerim. Kalbiniz de kalçalarınız kadar sertse yandım!” demiş. Bu söz çariçenin çok hoşuna gitmiş ve onu saray muhafızlarının komutanı yapmış.

                                               ****

            Bu dünyada kimi bedensel özürlü kimi zihinsel özürlüdür. Kibar ve nazik kişiler yaptıkları en küçük bir hatadan dolayı bile özür dilerler. Böyle biri yolda giderken ayağı eski bir lambaya takılır. Lambanın içinden çıkan dev, “Dile benden ne dilersen” diye bağırır. Bizimki boynun büker, “Özür dilerim efendim!” der. Özür dileme özürlüleri ise kimseden özür dilemezler. Onlar her zaman ve her yerde haklıdırlar. Bir de özür kabul etmeyenler var. Böylelerine, “kusura bakma” dersin, “Ben sünnetçi miyim, kusura bakacak” derler. “Af edersin” dersin, “Af edersem bir daha yaparsın” diye alayla gülerler...

            Bu dünyada en çok özür dilemesi gereken kimdir acaba hiç düşündünüz mü?

            Sizi bilmem ama bence politikacılardır bu sorunun yanıtı. Ama onlar özür dilemeyi sevmezler. Bu yazıyı yazarken, Milliyet gazetesinde, Hurşit Güneş imzalı “Özür Diliyorum” yazı gözüme çarptı. Yazar yazısına, “Özür dilemek bir erdemdir. Ama erdem kazanmak için kabahatin bariz olduğu bir konuda özür dilemek doğru olur” diye başlıyor yazısına. Şöyle bitiriyor: “Ekonomi kötü durumdaysa, İMF’den çok onun güdümüne gren hükümet sorumlu olur. Özür dilemesi gereken de odur. Kimden mi? Tabii bizden değil. Yani halktan.

            Demokrasilerde halktan özür dileyen hükümet ne yazık ki pek olmaz. Kabahatli bile olsa! Ama bugünlerde birçokları kendisinin kabahatli olmadığı acılardan özür dilediğine göre, ben de ekonomik durumdan dolayı özür dileyeyim, olsun bitsin...”

            Yazarımıza uyarak diyorum ki ben de; Aydın bir kişi ve şair yazar olarak biz de özür dilemeliyiz halkımızdan. Kısır çekişmelerle oyalandık, vakit kaybettik. Lafla peynir gemisi yürütmeye kalktık. Gül ve bülbül masallarıyla uyuttuk onları, dikkatlerini başka yöne çektik. Bunlar yetmemiş gibi, soyut, içi boş sözler ve imgelerle, anlamsız yazılarla şiirlerle düşüncelerini, duygularını bulandırdık. Kısacası kandırdık...

            Hadi gelin el ele verelim, geçmişi bırakıp geleceğe bakalım; doğruya iyiye güzele koşalım; kimsenin kimseden özür dilemek zorunda kalmayacağı bir dünya kuralım.

Erhan TIĞLI

 

 
Toplam blog
: 776
: 600
Kayıt tarihi
: 13.10.06
 
 

Emekli edebiyat öğretmeniyim. Yazı ve şiirlerim çeşitli gazete ve dergilerde çıkmaktadır. 20 kita..