Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '16

     
    Kategori
    Güncel
     

    Madonna masumiyeti kaybederken

    Madonna masumiyeti kaybederken
     

    Şu hayatta öyle tuhaf şeyler oluyor ki; üzerinde biraz düşündüğünüz zaman çok şaşırtıcı, derin anlamları görüyorsunuz.  Kimileri evrende tesadüf diye bir şeyin olmadığına inanırlar; belki de haklılar.

    Kürk Mantolu Madonna, Türk Edebiyatının en naif ve başarılı eserlerinden. Zarif diliyle Türkçe anlatımın zirvelerinden biri; adeta kelimelerle örülmüş bir dantel. Sabahattin Ali, yaşarken roman bu kadar rağbet görmedi maalesef. Ve yine maalesef ki, yaşanan bu magazin fecaati de Sabahattin Ali'nin nasıl bir insan olduğu, hayatını nasıl yaşadığı konusunda pek kimselerin ilgisini uyandırmadı. Olayı kısaca özetlemekte fayda var. Romanın dizisi çekilecek. Haber kanallarından birinde bu dizinin ABD'li şarkıcı Madonna üzerinden çekileceği yolunda cahilce bir yorum yapıldı ve ortalık karıştı.

    Madonna, gerçekte bakire Meryem'dir.  Kur'an- Kerim ve İncil'de Hz. İsa ile müjdelenmiş, övülmüş bir kadındır. Bekaretin, saflığın dünyada bozulmamış her şeyin; masumiyetin sembolüdür. Bakire olarak hamile kalmış ve Roma İmparatorluğu'nun zulmü altında ezilen halklar için bir kurtarıcı olan Hz. İsa'yı doğurmuştur. Ekonomik yapısı köleci düzene dayanan, siyasi çıkarını tüm manevi değerlerin üstünde tutan Roma İmparatorluğu için Hz. İsa büyük bir tehlikedir ve yok edilmesi gerekir. Romandaki Kürk Mantolu Madonna ya da Maria Puder de ezik, yalnız Raif için kimsesizliğini sonlandıran ilahi bir hediyedir. Maalesef hayat şartları Raif Efendi'nin elinden hayatının tek anlamı olan bu masum aşkı alır.

    Sabahattin Ali de 1948'de cinayete kurban gittiğinde Hz. İsa misali masumdu. Tek suçu devrin resmi ideolojisiyle aynı fikirde olmamaktı. İkinci Dünya savaşı iki kutuplu bir dünya yaratmıştı: Bir kutupta komünist Rusya, diğer kutupta kapitalist ABD ve takipçisi Avrupa. Keskin bir fikir çizgisiyle dünya Doğu Blok'u ve Batı Blok'u diye ikiye ayrılıverdi. Türkiye çıkarları için Batı Blok'unda olmayı seçti. Aslında seçmekten çok, şartları zorlayarak Batı Blok'una kendini soktu. Ülkeyi yöneten zihniyet geleceği Batı Blok'unda gördüğü için, Doğu Blok'una ait her şey ve her fikir de düşman ilan edildi. Sosyalizm özetle eşitlik demektir. Kimsenin fakirlik çekmediği, ezilmediği sınıfsız bir toplum hedefler. Bu ideal, Makyavelizm üzerine kurulu Batı Blok'una batar. Servetini ırkçılığa, sömürüye borçlu olan kapitalizm için Sosyalist idealler ürkütücüdür. Yüzyıllarca Afrikalıları adeta konserve misali gemilere doldurup Yeni Dünya'ya taşıyan, Yeni Dünya dedikleri kıtanın eskileri olan yerli halkı katleden kazanç ve fayda odaklı Batı için, sosyalizm fazla masumdur.  Ve Orta Çağ'ın karanlığından kendini aydınlığa çıkarırken Batı kendine rol model olarak masumluk sembolü Meryem'in oğlu İsa'yı katleden ve getirdiği vahyi kendi faydası doğrultusunda değiştiren Roma'yı rol model almıştır.

    Bilenler bilir, solcuların eziyet gördüğü dönemlerden biri de 1940'lardır. İşte Türkiye'nin senelerdir en çok satanlar listesinden inmeyen romanının yazarı da bu eziyetlerden payına düşeni aldı. Tutuklandı, ceza evinde yattı, eserleri toplatıldı vs. Sonunda Türkiye'de yapamayacağını anlayınca da kaçmayı seçti. Bulgaristan sınırından geçerken de vurularak öldürüldü. Cinayeti meşhur, faili meçhul değil serbest oldu. Adam öldürmekten dört yıla mahkum edildi, kısa sürede de tahliyesi gerçekleşti. Yıllar, Türkiye'de Sabahattin Ali gibi düşünen insanların üzerinden bir silindir gibi geçti. Batı Blok'unun tesiri zamanla günlük yaşamdan, kültüre, ekonomiye ve daha pek çok şeye hakim oldu, hepimizi değiştirdi. Batılılaştık, kapitalistleştik; gelişmeyi sömürgeci batıya benzemek zannettik. Sosyalizm Batı için fazla masumcaydı; biz de bu uğurda masumiyeti terk ettik. Atatürk'ün altı okundan biri Devletçilik de Sosyalist kalkınma modelinden faydalanmıştır.

    1980 darbesiyle Türkiye'de solcular 1940'lardaki gibi eziyet görmüşlerdir. Memleketten sol ideoloji ve onun etkisi adeta kazınmıştır. Özellikle Özallı yıllarla başlayan dönem Türkiye'nin Batıyla olan ilişkisi bağlamında önemlidir. Bu dönem Türkiye tarihinde Batı'dan eser rüzgarın şiddetlendiği büyük bir kültürel dönüşümün yaşandığı yıllardır. Seksenlerde esen bu popüler batı kültürü rüzgarı doksanlarda daha da kuvvetlenerek fırtınaya dönüşmüş, Türk insanını geri dönülemeyecek şekilde dönüştürmüş ve gündelik hayat kültürümüzü bu günlere taşımıştır.

    İşte bu dönüşümün lideri Turgut Özal'ın kişiliği ve yıktığı tabular Batı'dan esen rüzgarın bize nasıl bir değişim getirdiğini çok iyi anlatır. Rahmetli Özal, şortla askeri kıta denetlemiş, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nde hız denemesi yapmış, 'Benim memurum işini bilir' diyerek, rüşvete göz kırpmış, 'Anayasayı bir kere delmekte bir şey olmaz' diyerek Türkiye'de Makyavelizm'i zirveye taşımıştır. İşine geldiğinde amaca ulaşmak için ne yapmak gerekiyorsa;  kural, ideal dinlemeden onu yapmayı örnek göstermiştir Türk halkına.

    Hz. İsa'nın vahyini değiştirip devlet dini haline getiren Roma İmparatorluğu dinin merkezini de Roma'ya taşıdı. Orta Çağ'da Hıristiyan Avrupa'nın ideali, Kutsal Roma Germen İmparatorluğu'ydu, Makyavel'in felsefesiyle idealizmden vazgeçen Rönesans Avrupa'sının hedefi Roma İmparatorluğu'nun pırıltılı günlerine geri dönmekti, Avrupa Birliği Roma İmparatorluğu gibi Avrupa'yı birleştirmeyi amaçlamaktadır. Yani Avrupa ve Batı kültürü ve kapitalizm aslında Bakire Meryem'in oğlu İsa'yı kendi çıkarı doğrultusunda öldürüp dini siyasete alet eden Roma demektir.

    Özallı yıllarda Türkiye Batı'yla her zamankinden fazla samimi olurken başka bir Meryem ya da Madonna daha tanıdı. Pusulası Roma olan kapitalist Amerika'da doğmuş İtalyan asıllı pop müzik sanatçısı Madonna Louise Ciccone. Bu Madonna, Hz Meryem'den daha çok yakışıyordu kapitalist Batı'ya. En ünlü şarkılarından biri olan Like A Virgin (Bakire Gibi) isimli şarkıda da dediği gibi:

    Like a virgin, hey, Touched for the very first time.

    Like virgin, when your heart beats next to mine...

    Bakire gibiyim, hey, sanki ilk defa dokunulmuş gibiyim,

    Senin kalp atışların kalbimin yanındayken...

    Bakire olmasa da aşık olduğu kişinin yanında kendini bakire hisseden Madonna, barış adına yüzyıllardır dünyayı ve şimdi Orta Doğu'yu sömüren Batı'nın ve onun kültürünün en parlak temsilcilerinden biri. Barış havarisi gibi görünüp, tüm dünyada kan döken Batı, kendini bakire zanneden Madonna'ya ne kadar da benziyor.

    Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ise Makyavel'in tersine bir idealisttir. O'nun hedef gösterdiği batılılaşma, bilime, mantığa dayanarak ilerlemektir; Özal'ın Batılılaşmaktan anladığı şey değildir. Batı tüm dünyayı sömürürken, Mustafa Kemal Atatürk 'Yurtta Sulh, Cihanda Sulh' demiştir. Batı laiklik karşıtı dini akımları destekleyip, Türkiye'nin içişlerine karışırken, Mustafa Kemal Atatürk, din ve devlet işlerini birbirinden ayırıp Türkiye'ye laikliği getirmiştir. Atatürk'ün batıcığıyla, gerçek Batı birbirinden farklı şeylerdir.

    10 Kasım 1938'den sonra Atatürkçük bozulmaya başladı. Özallı yıllarla beraber bu bozulma daha da hızlandı. Biz batılılaşmayı, Atatürkçülüğü, kapitalist batı gibi Makyavelist olmak zanneder olduk; tıpkı Funda Özkalyoncuoğlu'nun Sabahattin Ali'nin masum aşkı Maria Puder'i şarkıcı Madonna zannetmesi gibi.

    Aşk-ı Memnu'nun Beren Saat'inin canlandıracağı Kürk Mantolu Madonna yukarıda anlattığım Madonna'lardan hangisine benzeyecek izleyip göreceğiz.  

     
    Toplam blog
    : 1
    : 249
    Kayıt tarihi
    : 22.10.15
     
     

    Librum Kitap'tan ilk romanım olan "İhanetten Sonra"yı yayımladım. Gündelik hayat ve siyasetle ilg..