Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Temmuz '17

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Mahremiyet

Mahremiyet
 

Herkes kendi mahrem bildiğini gizler, kapatır; açığa çıkmasını istemez.


Mahremiyet gizlilik anlamında bir sözcük, bireysel anlayışlar ve beklentiler temelinde farklılıklar arz eden bir kavram ile o kavramın içinde can bulan kişiden kişiye değişen tonları olan bir duygudur.

İnsanların konumlarına, kültürlerine, inançlarına bağlı olarak farklı süreçlerde farklı şeylerden beslenerek şekillenir. Kendini değişik şekillerde gösterir. Değişik şeylerden etkilenir, değişik etkilerde bulunur.

Bedenin güneş görmeyen, özellikle korunan kısımları güneş gören, korunmayanlara göre nasıl daha beyaz, daha açık renkli kalırsa ve güneşi gördüğünde diğer yerlerden daha fazla etkilenirse; kişinin bireysel anlamda mahrem sayıp kapattığı yanları da ortaya çıktıklarında diğer yanlarından daha fazla etkilenirler.

Van depreminin yaşandığı gün, sarsıntının zemindeki dairelerin ara duvarları patlattığı anda uyanık olan hemen herkes üzerinde bulunan giysisi ile alelacele dışarı fırladı. Çoğumuz olayın şokuyla tir tir titriyorduk.

Bir anda dördüncü kattaki evinden henüz aşağı inmiş olan site sakinlerinden birinin, yaşlı bir kadının feryat edip bağırmasını işittik. Herkes dönüp o tarafa baktı. Anlamaya çalıştık.

Bir kısmımız buna sarsıntının şokunun neden olduğunu düşündük. Diğer bir kısmımız da bir yakınının zarar gördüğünü zannettik.

Kadın iki eliyle ağarmış saçlarını tutmuş “başım, başım” diye bağırıyordu. Başında da herhangi bir yara bere izi görünmüyordu.

Onu yakından tanıyan eşim olayın nedenini herkesten önce anladı ve deprem henüz çok yeniyken, artçıları da yoklamayı sürdürürken hiç düşünmeden yerinden fırladı. Ben şaşkın gözlerle onu izlerken, “dur, nereye” diye bağırıyordum. Dinlemedi bile. Binanın dış ve iç basamaklarından hızla tırmanıp birinci kattaki evimize çıktı ve bir süre sonra elinde bir başörtüsü ile geri döndü.

Neyse ki o kısacık zaman diliminde ödümü kopartan şey gerçekleşmemiş, bir başka sallantı olmamıştı.

Kadıncağız gelen başörtüsü ile ağarmış saçlarını kapatınca rahatladı, sakinleşti.

Bugün bile hala böyle bir olaya tanık olduğuma inanmakta güçlük çekiyorum.

Kadın feryat figan ederek elli altı dairenin sakinlerinin dikkatini üzerine toplamıştı.

Sorun da, o can pazarının yaşandığı yerdeki ölüm korkusu değil, yaşlı kadının tamamına yakını ağarmış saçlarının açıkta olmasıydı. Hem de herkesin can derdiyle kendi halinden başka bir şey düşünemediği, kimsenin kimseye bakmadığı bir zamanda.

İnanamadığım bir başka şey de, bizim kendi ara duvarımız patlamışken, herkes binalardan uzağa kaçma derdindeyken eşimin hangi cesaret ya da güdü ile o merdivenleri tırmanıp eve gittiği ve o başörtüsünü bulup getirdiğiydi.

O benim bugün bile anlayamadığım şeyi, kadının feryadı figan ağlamasının nedenini anlamakla kalmamış, bu durumun canını hiçe sayarak eve çıkıp başörtüsünü getirmeyi gerekli kıldığını da düşünmüştü. Bu biz erkeklerle birlikte kimi daha rahat kadınların kolay anlayamayacağı bir şeydi.

Düşününce mahremiyet duygusunun ilginç bir şey olduğunu anladım.

Herkes kendi mahrem bildiğini gizler, kapatır; açığa çıkmasını istemez.

Herkesin kendine özgü özel, mahrem alanı vardır ve o alana başkalarının girmesinden rahatsız olur.

İsveç’in Stockholm kentinde yaşayan biri ile Anadolu’nun köylerinden birinde ya da Pakistan’ın bir kentinde yaşayan insanların mahremiyetle ilgili anlayışları da, sınırları da, tutumları da farklıdır.

Ülkemizde mahremiyet aymazları tarafından başörtüsüne savaş açılan karanlık dönemde, üniversiteleri bırakmak zorunda kalan gencecik kızlarımızın; kamusal alan safsatasıyla işlerini yapamaz hale gelen kamu personelinin, avukatların, doktorların; sosyal tesis, lojman derken yaşamın her alanında cadı avı gibi başörtülü avının yapıldığı askeri birliklerimizdeki personelin ve ailelerinin neler yaşadıklarını ancak aynı mahremiyet sınırlarına sahip olan insanlar bilir ve anlayabilir.

Konu mahremiyet olunca onları düşünmeden edemiyorum.

O kendi halindeki saf, güzel insanların çektikleri çileleri anlamakta gerçekten güçlük çeken; bugün bile “biz bunları kadını özgürleştirmek amacıyla yaptık. Bizim gibi daha rahat olmalarını sağlamak, kendimize benzetip kimi güçlüklerden, darlıklardan kurtarmak için yaptık” diye düşünen, bir kısmı gerçekten samimi olan özgürleştirmeye çalıştıkları kadınların ruh hallerini anlamaya çalışmayan, onlardaki mahremiyet duygusunu hiçbir zaman anlayamayacak olan ötekileri de düşünüyorum.

Onların da kendilerine göre bir mahremiyet anlayışları ile mahrem alanları ille ki vardır. Ancak bu anlayışlar ve alanlar farklı süreçlerde şekillenmiş, farklı şeylerden etkilenmiş ötekilerden farklı birer yapı haline gelmiştir.

Onların büyük bir bölümü bugün bile kamusal alan olduğu iddiasıyla ya da başka iddialarla kimi yerlerde başörtüsü takılmasını uygun bulmuyor, bütün kalpleriyle bu fikrin doğru olduğuna inanıyor. Bulduğu her fırsatta genç kızların, kadınların başörtülerine el uzatmayı doğru bir şey zannediyor.

Onların sorunu, insandaki mahremiyet anlayışlarının farklılıklarını anlayamamaktır. Onların sorunu, benzer bir yaklaşımın karşıdakiler tarafından kendilerine yöneltilmesi halinde hangi sonuçlarla yüzleşeceklerinin hesabını yapamamaktır; empati kuramamaktır.

Onların sorunu, öteki kadınların başka ekonomik ve sosyal koşullarda şekillenmiş olan yaşam biçimlerini hor görmektir.

İnsan yaşamını etkileyen çeşitli değişkenlerin farklılık arz etmesi nedeniyle İsveç’te yaşayan birinin Japonya’dakine; Ağrı’da yaşayan birinin İzmir’dekine, Afganistan’da yaşayan birinin Tayland’dakine benzemeyeceğini, benzeyemeyeceğini herkes bilir.

Kendi mahremiyet alanları ne kadar geniş, ya da ne kadar dar olursa olsun insanların başkalarının farklı genişlikte ve farklı konumdaki mahremiyet alanlarına saygı göstermesinin doğru olacağına inanıyorum.

İnsanlığın değişen iletişim koşullarının da yardımıyla başka kültür ve inançlara daha saygılı olacağı zamanların yakın olduğunu ümit ediyorum.

16.07.2017

16:00

 
Toplam blog
: 284
: 245
Kayıt tarihi
: 21.06.14
 
 

Yaşadığımız evrenin oldukça zengin bir yer olduğunun farkındayım.  Bu zenginliğin çok az bir kısm..