Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Aralık '16

 
Kategori
Kitap
 

Marquez'in gözünden ve kaleminden Doğu Avrupa

Marquez'in gözünden ve kaleminden Doğu Avrupa
 

Gecenin bir yarısı usul usul kalkıp, loş ışıkta sakin ve dingin bir ortamda kitaba gömülmek hayli eğlenceli bir uğraş dostlar. Saatin nasıl ilerlediğini fark etmiyorsunuz…  Sessizlik diz boyu… Tıpkı dün gece olduğu gibi! Lakin işin içerisinde Antalya söz konusu oldu mu durum biraz çetrefil bir hale bürünüyor. Zira Antalya’nın yaz ayları ne kadar çekilmez ise kışı da bir o kadar çekilmez. Kış aylarında evleri ısıtmak bir hayli sorun. Klima sıcağına teslim oluyoruz ve sonuç malumunuz, her yanınız buz kesiyor. Şu aralar Bey Dağları tacını giydi ve dorukları beyaza büründü. Bey Dağları'nın doruklarındaki karın ayazı Antalya’yı sersemletiyor. Her ne kadar hava güneşli olsa da ayaz bir hayli fazla! Ve bu kışın soğuk havasında gecenin yarısı yine Marquez’e gömüldüm. “Doğu Avrupa’da Yolculuk”. İlgi çekici bir kitap. Hele hele kendisini az da olsa sosyalist olarak tanımlayan insanları fazlasıyla ilgilendiren bir kitap. Zira her sosyalistin üzerinde saatlerce bıkıp usanmadan konuştuğu bir zamanların Sovyetleri ve Sovyet güdümündeki diğer Demir Perde ülkelerinin sınırlarında Marquez’in hem gazeteci kimliği, hem de bir edebiyatçı kimliği ile dolaşmasını, gözlem ve izlenimlerini okuyoruz. Bir anlamda Kapitalizm ve Sosyalizm karşılaştırması gibi bir şey olmuş. Aslında Marquez’in bütün derdi sosyalist ülkelerdeki yaşam kalitesini irdelemek…

 Bir sosyalist olan Marquez acaba bu gezi gözlem irdeleme sürecinde aradığını bulabilmiş mi derseniz? Aslında bu sorunun yanıtını vermeden önce kendi içimize dönmek suretiyle bir zamanların Sovyetlerine ve Demir Perde ülkelerine hangi gözle bakıyorduk sorusunun yanıtını aramamız gerekiyor. Bahse konu ülkeler üzerine kenardan epey yorumlar yapılıyordu ama bir gerçek var ki bu işin son tahlilde tutmadığı yönündeydi. Üzerinde çokça konuşulmuş olsa da en nihayetinde bu gün Sovyetler ve Demir Perde ülkeleri Kapitalizmin dibini sıyırdılar. Eskiye oranla daha mı mutlular bilemiyorum ama bu güne kadar okuduklarımızdan anladığımız odur ki Marquez’de hadisenin bu yönüne dikkat çekmiş ve hiç de hayal edilecek bir yaşam kalitesinin olmadığına ilişkin vurgu yapmış. Evet bu durumu bizler eskiden farklı düzeyde yorumlardık. Sosyalist ülkeleri farklı bir gözle ele alırdık ve doğrusunu isterseniz imrenen tanıdık bildiklerde yok değildi hani. Bulgaristan’dan sene 89’daki Büyük Göç sonrasında Türkiye’ye göç edenlerden kimisinin söylediği meşhur o söz beynimin bir yerlerine kazınmıştı, “Biz çalışıyor gibi yapıyorduk, devlette para veriyor gibi yapardı”. Bu bilgiden yola çıkacak olursan sistemin neden tıkandığı aslında gayet açık ve net. Tepeden inme devrimlerin sanırım kaçınılmaz sonu böyle oluyor.  

Marquez en nihayetinde Doğu Avrupa’daki gezintisinde o bildik genel eleştirileri bir bir yaşıyor ve gözlemliyor. Yoksulluğun diz boyu olduğunu anlatıyor. Bürokrasi ise alabildiğine… Yapıların estetikten yoksun oluşu, bakımsızlık ve kirliliğin diz boyu olması, insanların mutsuzluğu ve yaşamdan keyif almaktan uzak tutum ve davranışları Marquez’in gözüne takılanlardan. Tabi her şey bu kadar kötü değil. Misal Polonya’daki entelektüel dünya… Kitap okuma oranı bir hayli yüksek. Polonya ve Çekoslavakya’da yaşayan insanların görece daha mutlu olduğu ama Doğu Almanya için aynı şeyleri söylemenin mümkün olmadığını söylüyor Marquez. Diğer yandan Sovyetlerin durumu da diğerlerinden farklı değil. Gerçi daha güçlü bir sanayi, daha fazla nüfus ve 22.400.000 Mt2 yüzölçümü olan, içerisinde onlarca farklı etnik kimliği barındıran Sovyetler daha farklı düzeyde irdelenmek zorunda. Ne var ki Marquez 1950’li yılların hemen ardından Demir Perde ülkelerini dolaşmaya çıkıyor. Yani 2. Dünya savaşının tortularının fazlasıyla kaldığı bir dönem. 2. Dünya savaşının yıkıntılarını temizlemek öyle sanıldığı gibi kolay olmasa gerek. Hele bir de buna savaşın yaratmış olduğu diğer trajedileri de eklersek, bu denli kısa bir zaman dilimi içerisinde toparlanmak mümkün müdür? Sanmıyorum. Zira 2. Dünya savaşında acıdan en fazla pay alan ülkeler Demir Perde ülkeleri oldu. Dolayısıyla ben Demir Perde ülkelerine ilişkin fazla eleştirel yaklaşımları doğru bulmuyorum. Zira gerek dönem, gerekse de biçim olarak Doğu Avrupa Sosyalizmini eleştirmek fazlasıyla mümkün… Ama üzerinde durulması gereken en önemli husus kanımca rejimin içeriğinden ziyade demokratik yanları… Marquez’in gözlemlerinden çıkarmış olduğum sonuç yine her zaman ki gibi demokrasi hedefinde kilitleniyor. Aslında bildik türden otoriter yönetimler… Halkın karar mekanizmaları içerisinde aktif olarak yer alamadığı, temsilin bir hayli sınırlı olduğu tuhaf rejimler aslında. Bu yönleriyle bakacak olursak, özgürlüğün kısıtlandığı ve demokrasinin olmadığı toplumlarda en nihayetinde rejimin adının ne olduğu pek de fazla anlam ifade etmiyor. Baskıcı ve otoriter bir rejim hangi sosyalistin hedefi olur bilemiyorum ama böyle bir anlayışı savunana salt mülkiyetin kollektivizmini savunduğu için sosyalist sınıfa sokmak bana fazlasıyla iyimser bir yaklaşım gibi geliyor. Nitekim anladığımız odur ki Demir Perde ülkelerinde devlet aygıtının otoriter yanı halkı fazlasıyla ezmiş ve demokrasi fikriyatının toplumda dal budak salmasının önünde engeller oluşturmuş.

Marquez’in Doğu Avrupa’da yolculuk kitabını okumak hemen yanı başımızdaki Doğu Avrupa ülkelerinin yakın tarihini tanımak açısından önemli bir kaynak. Hepi topu uykunuzdan iki saatinizi feragat ediyorsunuz ve kâh Doğu Berlin sokaklarından turluyorsunuz, kâh Prag’ı geziyor ve Çekoslavak halkına dair izlenimler ediniyorsunuz… Olmadı Varşova ve Krakowa yelken açıyorsunuz. Tabi o meşhur Varşova gettosunu ve Auschwitz toplama kampını hatırlamak durumunda kalıyorsunuz. Ve soluğu Ukrayna üzerinden Moskova’da alıyorsunuz.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..