Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mayıs '15

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Mayısta Kuşadası

Mayısta Kuşadası
 

Kuşadası genel görünümü,İnternet'ten


1983 Haziran’ında ilk kez Kuşadası’na gideceğiz. O yıllarda çalışıyorum. Tatilimizi geçirecek bir yer arıyoruz. Gazeteyi okurken gözüm ”kiralık yazlık” ilanlarına takılıyor. “Kuşadası Davutlar Özlem Sitesi ilgimizi çekiyor. Bu sitede, bir daire kiraladık. Ankara’dan otobüse biniyor, İzmir’e doğru yol alıyoruz. Gece, otobüste herkes gibi biz de uyuyoruz. Sabah gün ağarırken Pamucak ’ı geçince Ege Denizi’nin mavilikleriyle karşılaşıyoruz. Sağımızda yat limanı, karşımızda denize bir dil gibi sokulan Güvercin Adası... Masmavi bir deniz.  Limandan homurdanarak kalkan bir gemi.     

Yaşamının son yıllarını Kuşadası’nda geçiren şair M. Sunullah Arısoyun “mavili şiiriyle” yle daha da güzelleşiyor Kuşadası.

Gök mavisi yetmiyor bana,

Deniz mavisi de

Olmasına olmaz; ama

Senin mavinde,

Maviye bulanıyorum.           

Ege’nin mavisi bir başka. İçimi bir korku kemiriyor; zamanla buralar da İzmir Körfezi gibi kirlenir mi diye. O yıllarda, Kuşadası’nın doğal yapısını bozan çirkin yapılaşma yok. Sahiller henüz yağmalanmamış.Fransız, Ömer Tatil Köyleri, Kuştur gibi kuruluşlar, doğanın dokusunu bozmamışlar.

O yaz tatilimizi geçirdiğimiz, daha sonra da bir ev alarak her yıl gittiğimiz Özlem Sitesinde de doğal dengeye özen gösterilmiş. Çevre; çamlar, okaliptüsler, palmiyeler, zakkumlar, güllerle... donatılmış. Güller neredeyse her mevsim açıyor. Begonyalar, asmalar... balkonlara uzanıyordu.

1983’ten bu yana her yıl Kuşadası Özlem Sitesi’ne geliyoruz. Her gelişimizde, Kuşadası biraz daha betonlaştığını görüp üzülüyoruz.

Bu yılki gelişimizde, Pamucak ’tan girişte Kuşadası’nın simgesi olan Güvercin Adasını, beton yığınları arasından görmekte zorlandık. Binalar, denizi çevrelemiş, bir kıyı beldesinden çok kent görünümünde. Binalarda, bir mimari özelliği, kimliği yok. İsteyen istediği  gibi yapmış. Yeşil alanlar, yok olmuş.

Yıllarca önce “Cumhuriyet Gazetesi” sahillerimiz yağmalanıyor, diye yazmıştı. Evet, sahiller yağmalandı. Nasıl yağmalandı? 2000 Nüfuslu köyler belde oldu. İmar yetkisi belediyelere verildi. Bu belediyelerde, imar bilincinden yoksun belediye başkanları, önlerine gelen bina planlarını-belediyelerine bağış adı altında paralar alarak-onayladılar. Şeftali, mandalina, sebze bahçeleri yok oldu. Artık bu meyveler, sebzeler Ankara’dan pahalı, gereksinmeniz olan meyve, sebzeyi yakın çevrede bulamıyor; Davutlar, Kuşadası, Söke pazarlarına gitmek zorunda kalıyorsunuz.

Bahçelerdeki güllerin, zakkumların, begonvillerin, sardunyaların, hanımelilerinin, yaseminlerin… eski canlılığı yok artık. İklim değişti. Zamansız çiçeklenen meyve ağaçları, havaların ani soğumasıyla çiçeklerini dökmüşler. Bu durum,Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Kızılırmak Kıyıları” şirini anımsatıyor. Bu şiirin baştan bir bölümü:

Kızılırmak Kıyıları

Kardaş, senin dediklerin yok,
Halay çekilen toprak bu toprak değil.
Çık hele Anadolu’ya,
Kamyonlarla gel, kağnılarla gel gayri,
O kadar uzak değil.

Çamı bitmiş, kavağı azalmış,
Gamla örtülü bayırlar, çıplak değil.
Yedi ay kıştan sonra,
Yaşeren senin yaşamındır,
Yaprak değil.

Yersin, içersin sofrasından, üçyüz senedir,
Kuvvetlisin ama kuvvet hak değil.
Bakımsızlıklarla göcüp gitmiş bir cihan,
Mevsimler soğumuş, sular azalmış,
Buğday, Selçuklulardan kalan başak değil

Özlem’de, her mevsim başka güzeldi. Kış, ilkbahar yağmurlarının ardından doğa yeniden canlanır; çimenler fışkırır, papatyalar, menekşeler açar, naneler yeşerir; kırlangıçlar yuvalarına döner, kumrular, bülbüller ötüşürdü. Balkonda, kuş cıvıltıları dinleyerek kahvaltımızı yapar; gece denizin ninnisini dinleyerek uyurduk.         

Şimdi de penceremden kumruların, karatavukların, serçelerin, martıların ötüşlerini dinliyor; kırlangıçların kanat çırpışlarını izliyor, baharın temiz havasını soluyorum. Bir arı vızıltısı, uçuşan kelebekler

Ne yazık ki zakkumlar, begonviller, palmiyeler, Nil akasyası eski canlılığını yitirmiş. Kederli bir yalnızlığa bürünmüşler. İncecik bir hüzün akıyor bahçeye. Sitenin yalnızlığını bozan bir iki insan, yerlere kadar eğilen duttan, her sabah dut toplamak için bahçeye iniyor; dut yemekten elleri, dudakları boyanmış olarak dönüyorlar.     

Kuşadası’nda; ilkyazda; yenidünyalar, kirazlar; arkasından kayısılar, şeftaliler pazarları doldururdu. Yazın elmalar, armutlar, incirler geçidi pazarlara. Sonbaharda da nar, ceviz, badem, kurutulmuş incir... Kuşadası, her yıl biraz daha büyüdü; ama eski Kuşadası gitti, yerini çarpık yapılaşmış bir kent aldı.

Temmuz, ağustos aylarında İstanbul, Ankara, İzmir, Denizli, Aydın, Manisa… gibi kentlerin insanları, buraya akın ediyorlar. Dilek Yarımadası Milli Parkı Koyları’nda bile oturacak yer bulmakta zorlanıyorsunuz.

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..