Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ağustos '15

 
Kategori
Anılar
 

Mehmetçik Memed

Mehmetçik Memed
 

“Öyle bir zaman gelecek ki,

üzerine toz kondurmadıklarınız,

kirden görünmemeye başlayacak!”

Bukowski

 

 

21 Temmuz 1946’da yapılan milletvekili genel seçimlerinden sonra, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, hükümet kurma görevini asker kökenli Recep Peker’e verir.

Yeni Başbakan da Köy Enstitüleri’nin kurucusu MEB Hasan-Âli Yücel’in yerine, bu kurumlara karşı olduğu herkesçe bilinen Reşat Şemsettin Sirer’i getirir. 17 Nisan1940 ile 20 Temmuz 1946 arasında, Köy Enstitüleri’ni içtenlikle destekleyen İnönü’ye:

“- Paşam, ne yapıyorsunuz siz? Bu köylü çocukları okursa yarın bizi keserler.” diyenlere:

“- Zarar yok, okusunlar da gelip önce beni kessinler” diyebilen İnönü’nün “1946 Seçimleri”nden sonra tamamen değiştiğini görüyoruz.

Nitekim H. Â. Yücel’in arkasında durmadığı gibi, Köy Enstitüleri fikrinin gerçekleşmesinde en önemli rolü oynayan İsmail Hakkı Tonguç’un da görevden alınmasına ses çıkarmaz.

Temmuz 1946’dan önce, fırsat buldukça Köy Enstitüleri’ne uğrayıp öğretmen ve öğrencilerle görüşmekten zevk alan, özellikle “17 Nisan Köy Enstitülerinin Kuruluş Yıldönümü Bayramları”nda mutlaka Hasanoğlan’a giden “Millî Şef”imiz, 1946 seçimlerinden sonra bir daha adımını atmaz bu okullara.

Yüzde yüzlük bu tutum değişikliğini ben hiç anlamamışımdır. Anlayabilene aşk olsun!

“Yok efendim, 1945’ten sonra çok partili döneme geçilmiş de… Yeni kurulan muhalefet partisi DP (Demokrat Parti) Köy Enstitülerine karşıymış da…”

Böyle mazeret mi olur Allah aşkına!

Tamam kardeşim, muhalefet partisi karşı olsun; sen de iktidar partisi olarak karşı atağa geç. Açtığın bu kurumları bütün gücünle savun. Her fırsatta reklamını, propagandasını yap…

Vazgeçtim savunup korumayı, yıkmak için ellerinden geleni yapmışlar.

1946’da Hasanoğlan’daki “17 Nisan Bayramı”na katılıp, kendi yazdığı şiiri okuyan öğrenci Mehmet Başaran’a iltifatlar yağdıran İnönü’nün, Peker hükümetinde MEB olarak R. Ş. Sirer’in yer almasına nasıl onay verdiğini kafam almadı gitti. (Amma da kalın kafam varmış benim!)

Aynı İnönü, 1946 Haziran’ında Başaran’ın mezun olduğu Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nün bir yıl sonra kapatılmasına da sesini çıkarmamıştır. (Buna ne diyeceksiniz şimdi?)

1920 – 1950 arasındaki her olumsuz durum için, asıl sorumluları değil de yalnızca Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ı suçlayanlar, buna ne mazeret bulacaklar bakalım. (Zira, Fevzi Çakmak’ın görevi, 12 Ocak 1944’te sona ermiştir.)

Kepirtepe Köy Enstitüsü’nden sonra, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü de bitiren Mehmet Başaran, 1946’da Aksu Köy Enstitüsü’ne öğretmen olarak atanır.

Türkçe ve edebiyat dersine girdiği sınıflarda Kepirtepe ve Hasanoğlan’da öğrendiği gibi dergi ve kitap okutmak, serbest tartışmalar yaptırmak ister. İster de, yeni Bakan’ın Enstitü’ye atadığı yeni müdür, bir hafiye gibi adım adım izler O’nu. Ve:

“- Neden doğru dürüst ders işlemiyorsun da gereksiz şeylerle vakit öldürüyorsun?” diye sorar.

Okul adresine gelen abone olduğu dergilere el koyar. Öğretmenler kurulu toplantılarında, özellikle Başaran ve O’nun gibi öğretmenleri kastederek:

“Devir değişti. Bakanlıkta Hasan-Âli dayınız da, Tonguç Baba’nız yok artık. Sözümü dinlemeyen, emirlerime uymayan, her şeye itiraz edenlerin sicillerine yazacağım üç beş satır, ömür boyu hayatını zindan eder.” diye tehditler savurur. (Bu müdür, 1959 – 1961 yıllarında Çapa Eğitim Enstitüsü’nde “Metot ve Uygulama” dersimize girdi; iki yıl. Bu süre içinde, kendisinden hiçbir şey öğrenmediğim “sözde öğretmen”lerden biridir o. 15 kişilik sınıfımızda hiçbirimizin adını öğrenmedi; hiçbirimize adımızla seslenmedi. Ben O’nun adını neden yazayım?)

Yeni müdürün söylediği gibi, devir gerçekten değişmiştir. Hiçbir şey, eskisi gibi değildir.

1947’de, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü kapatarak Köy Enstitüleri’nin hayat damarını kurutan “Milliyetçi hükümetin milliyetçi Bakanı Sirer”, bununla yetinmez. Bu okuldan mezun olup da Enstitülerde çalışan öğretmenlere de iyi bir tırpan atmak ister.

İyi de, nasıl yapmalı bunu?

Demokrasilerde çare tükenmez! Düşünülünce bulunur; bunun da bir formülü.

Kahraman ordumuzun yedek subaya ihtiyacı yok muydu acaba?

Olmaz olur mu? Hem de pek çokmuş meğer!

Öyleyse? Tamam, formül bulunmuştur işte:

Hemen, Köy Enstitülerinde çalışan Yüksek Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlere yazılı bir emir: “Vatan ve milletimize olan kutsal askerlik borcunuzu ödemek üzere, hiç vakit kaybetmeden derhal, en yakın askerlik şubesine başvurmanız…”

Aksu Köy Enstitüsü’nde Başaran’la birlikte çalışan altı Enstitülü öğretmen aynı anda alırlar bu emri. “Eyvah, 6 öğretmenim birden gidiyor” diye üzüleceğine, sevinçten etekleri zil çalar müdürün.

Devlet ve hükümetimizin “İlle de köyümüz, ille de köylümüz!..” Ya da, “İlle de iş, ille de iş için, üretim için eğitim” diyen ve dahi öğrencilerine, “Gerekirse kırılacak ama eğilmeyeceksiniz. Karşınızdaki beğensin, beğenmesin; düşüncenizi her yerde ve her zaman özgürce savunacaksınız” diye öğüt verip kışkırtan bu zıpırların hepsini birden askere çağırması, ne değerli bir buluş, ne güzel bir uygulamadır!

Ve işin bir başka güzel yanı, bu emir yalnızca Aksu için değil, öbür 20 Enstitü için de geçerlidir.

 “Eğitim, eğitim… İlle de eğitim… Her şeyden önce eğitim!” diyenler var ya… Onları dinlerseniz, şöyle diyeceklerdir:

“1921’de, Sakarya Savaşı öncesi, düşman nerdeyse Ankara’ya dayanmışken, TBMM hükümeti öğretmenleri askere alacağına Ankara’da toplamış; dönemin ME Bakanı ile TBMM Başkanı Mustafa Kemal, eğitim ve eğitim ordusunun ne kadar önemli olduğunu anlatmışlar; yaptıkları konuşmalarda.”             

Neymiş efendim?

“Bir kurtuluş savaşı yapılırken bile öğretmenler askere çağrılmazken, İkinci Dünya Savaşı’nın çoktan sona erdiği 1947’de Enstitülü öğretmenler niçin toptan askere alınıyormuş?”

Size ne be kardeşim, size ne!

Devletimizin başında koskoca İsmet İnönü var. (Yani, İsmet Paşa) TBMM Başkanı Kâzım Karabekir… (Yani, Karabekir Paşa) Başbakan Recep Peker… (Paşa değil ama o da emekli subay) ve Genelkurmay Başkanı Salih Omurtak(Onun da en yüksek paşalardan olduğunu söylemeye gerek var mı?)

ME Bakanının kim olduğunu zaten biliyorsunuz. Bunca değerli adam, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü mezunu bütün öğretmenleri orduya çağırdıklarına göre, demek ki, bir bildikleri var!

Onca yüksek görevlerde bulunan anlı şanlı insanlar, sanki hiçbir şey bilmiyorlar da siz mi biliyorsunuz her şeyi!

Köy Enstitülü öğretmenlerin hiçbir suçu ve günahı yoktu da, 6 ay Yedek subay Okulunda okuduktan sonra, başta Mehmet Başaran olmak üzere toplam 45 kişi neden çavuş çıkarıldı pekiyi?

“- Pekiyi, neden?” diye siz de bana sormayın lütfen.

Çok merak ediyorsanız, Başaran’ın, 1979 Orhan Kemal Roman Ödülü”nü kazanan “Memetçik Memet”(*) kitabını okuyun; öğrenin.

Her soruya ille de niçin ben cevap verecekmişim?

Hüseyin Erkan

info@dilemyayinevi.com.tr

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

(*) Memetçik Memet (Mehmet Başaran, Papirüs Yayınları, İstanbul, 291 Sayfa,  4. B 

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..