Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Şubat '16

 
Kategori
Öykü
 

Meraklı

Meraklı
 

Trabzon Gazeteciler Cemiyeti Başkanı, yazar, sevilen dosta özlemlerimle


Acemi, bay AŞKIN’ın yerine oturdu. Karşısındaki oyuncuya,
 
"Acelesi yok Meraklı. Bu at yarışlarına benzemez. İki de bir beni şaşırtıyorsun. O kırmızı onluyu senin yüzünden attım.” diye yakındı. 
 
Meraklı, söylenenleri duymazlıktan geldi. Elini okey taşlarında gezdirdi. İşte o sırada kafası at yarışlarındaydı. Altılı ganyanı bilip paralara konacaktı.
 
Kendisini kandırması bir yana kampta arkadaşlar da bulmuştu. Her tanıştığına at yarışlarındaki paranın çokluğunu ballandıra ballandıra anlatıyordu. Onu dinleyenlerden kiminin usu, yüreği ona katılıyor; kimi ise o yarışların arkasında dönen oyunu bildiği için kayıtsız kalıyordu. Atların beşini buldurup altıncısına izin vermiyorlardı. Onca atın arasında hiç beklenmedik atın yarışı bitirmesini Meraklı da açıklayamıyordu
 
Bay AŞKIN’ın yerine bakan acemi okeyci tek taş gelince açabileceğini görmüştü. Ustanın yerine otururken işini başarmak için kol üstündeki bayan AŞKIN’ın kolay kolay taş atmayacağını biliyordu. Ustanın uyarısı da cabasıydı.
 
”Bayan AŞKIN’dan taş bekleme, senin gibi taş atıp açtırmıyor.” uyarısına masadakiler kahkahalar attı.
 
Bayan AŞKIN’ın ustalığı adaşınca onaylanınca teşekkürle karşılık verdi. Ayrıca bir hoş oldu. Sevindi.Yalnızlığı bu okey masasında azalmaya başlamıştı.
 
Yakınmalarını hoş bir söz alıp gitmişti. Beklediği ilgiyi gösteren mi olmamıştı, yoksa kendisi mi kaçıyordu insanlardan. Belki de kaçtığı sorunlarıydı. 
 
Tüm bunları kendine sormadan edemedi. Şu okey masası neleri alıp götürmüştü. Sözün gizi şiire dönüşüp bayan AŞKIN’da yeşeren güzelliklere bıraktı kendini. Karşısındaki oyun arkadaşı da şiiri müziğe dönüştürünce omuzundaki yük, yüreğindeki yalnızlık azaldı. Tüm bunlar yaşamına coşku getirmişti. Artık insanları daha çok seviyordu.
 
Acemi okeyci eksik olan taşı bulunca,
 
"İşte bu kadar, okey! ” 
 
diye ünledi.
 
Masadakiler suskunlaşmıştı. Bayan AŞKIN,
 
"Ben de teke bekliyordum.” 
 
dedi yakınmasız.
 
Diğer iki oyuncu ise,
 
"Acemi de şimdi ben açtım diye övünür.”
 
diyerek taşları harmanladılar.
 
Taşların iyice karıştırılması gerekiyordu. Yoksa aynı taşlar aynı kümede yer alabilirdi.
 
Taşlar masanın üzerinde bir süre yaygın olarak durdu. Sonra beşerli eşleştirilip küme küme dizildi. Sıra dağıtmaya gelince acemi yardım istedi. Bayan AŞKIN’ın becerisi acemiyi rahatlandırmıştı.
 
”Oh be, haydi şimdi göreyim sizi.”
 
derken açılan taşın “toprağımızın rengi” olduğunu gördü.
 
Kolunun üstünde oturan utçu Yaşar bu taşı böyle çağırınca adı “toprağımızın rengi”olmuştu. Oysa, bay AŞKIN “matem rengi” diyordu buna. Bu da dört sayı demekti.
 
Utçunun uduyla özlemleri, sevgiyi çağıran sesi akşamlara başka güzellik katıyordu. Müzik gibi uzun yaşaması dileğiyle adı Yaşar konmuş .Udun tellerinde gezinirken yaşam üstüne seslendirdikleri dinleyenleri başka güzelliklere taşıyordu. O adıyla yaşayacaktı.
Yüreklere düşen sesiyle utçu Yaşar yarınlara kalacaktı. Bunun böyle olmasını gerektirmeyen bir neden yoktu.
 
“Toprağımızın rengi” adlandırması şiiri müziğe dönüştüren utçu Yaşar’la o geceden bu yana yasları içinde eritir olmuştu. Yaşar’ın yanık ezgileri Marmara’nın güneyinde ağızdan ağıza söylenip durdu geceler boyu. Söyleşiler her gece müzikten şiire, şiirden müziğe dönüşerek sürüp gitti.
 
sabaha dönüştü düş
can buldu su
çiçekler söyleşti uzun solukla 
 
Kapıdağ yarımadasının güney batı ucu gündüzün yakıcı sıcağını geride bırakmıştı. Masalar gündüzün tenteliklerin serinlettiği alana dizilmişti.Geceyi aydınlatan renkli ışıklaların altındaki açık alanda Utçu Yaşar’ın müziği sesiyle bir kez daha buluştu.
 
*
 
 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..