Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Eylül '16

 
Kategori
Eğitim
 

Müfredatı değil, öğrenciyi yetiştirelim

Müfredatı değil, öğrenciyi yetiştirelim
 

Müfredatı Değil, Öğrenciyi Yetiştirelim


İlk olarak “Müfredat” kelimesini ne anlama geldiğine bir bakalım.  Türk Dil Kurumu’na göre “Bir bütünü oluşturan bireyler” anlamına gelmektedir. Etimolojik kaynağına baktığımız zaman “fert” kelimesinden türediğini görüyoruz. “Fert” birey anlamına gelmektedir.  Eğitim sistemimizin sıkıntılı olduğu noktada buradan başlıyor. Parmak izi gibi farklı olan çocuklarımızın hepsine aynı müfredatı uyguluyoruz. Öğretmenlerimiz her sene müfredatın gerisinde kalmamak, müfredatı yetiştirmek için çok büyük çaba sarfediyor. Bu arada üzülerek belirtmem gerekiyor ki; olan yine bizim geleceğimizin teminatı olan nesillerimize oluyor. Tabi bu tespiti yaparken konuya geniş bir açıdan bakmak gerekiyor. Çok sevdiğim ve eğitimlerimde kullandığım bir söz vardır. “Bir zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür.” Öğrenci, veli, öğretmen, okul, eğitim sistemi bu zinciri oluşturan halkalardır. Hangi halkanın ya da halkaların zayıf olduğunun takdirini sizlere bırakıyorum.

Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi bizim eğitim sistemimiz “Bilmek” üzerine kurulmuş. Ama unutulmaması gereken bir konu var. Öğrenciler, bildikleri şeyleri yapamadığı ya da yapmadığı sürece başarıya ulaşamazlar. Eğitim sektörünün önemli uzmanlarından Özgür Bolat’ın öğrenmeyle ilgili olarak şöyle bir tespiti var.  Bolat diyor ki; “En güçlü öğrenme, deneyim sonucu oluşur. Ama okullarda deneyim olmadığı için öğrenme olmaz. Öğrenme odaklı bir eğitim felsefesi benimsenmeli ve okullar baştan tasarlanmalı. Aksi taktirde, yüzeysel bilgilerle donatılmış, üretmeyen insan yetiştirmekten başka bir şey yapmamış oluruz.”

Peki soru şu; bu durumda sistem böyle biz ne yapalım kolaycılığına kaçmayı nereye koyabiliriz? Ya da bir yere koymamız mümkün müdür?

Cevap: Elbette mümkün değildir.

Elbette yapılabilecek çok şey vardır. Özellikle öğretmenlerimizin yapacağı çok şey vardır.

Baştan şunu belirteyim, ben öğretmen değilim. Pedagojik formasyon da almış değilim. Ama benim yaptığım işin temelini “eğitim” ve “iletişim” oluşturuyor. Geçen sene okullarda yaklaşık 5 bin öğrenciye gönüllü seminer vermiş, öğretmen dostlarımızla çok sık bir araya gelerek çeşitli iletişim eğitimlerinde birlikte olmuş bir kişi olarak bu tespitleri yapıyorum. İşimi daha iyi yapabilmek adına okuyan, araştıran, yazan, eğitimlere katılan bir kişi olarak yapıyorum.

Bu süre zarfında işini aşkla severek yapan, öğrencilerinin kahramanı ve ilham kaynağı olan, belki çocukların hayatları boyunca hatırlayacağı ve unutamayacağı öğretmenleri de gördüm.  Ve bu öğretmenlerimizin sayısının daha da artmasını arzu ediyorum. İyi ki sizler varsınız.

Aynı zamanda, kendisini mesai kavramı içerisinde sıkıştırmış, derdi olmayan, kendisi geliştirmeyen, okumayan, sürekli sistemi bahane ederek kendisine pay çıkarmaya çalışan ve öğretmenliği sadece meslek olarak “yapan” ayın 15’inden 15’ine gidip maaşını alan, aldığı maaşı beğenmeyerek şikayet eden öğretmenleri de gördüm. Sözlerim biraz ağır gelebilir; ama dost acı söyler kabilinden benimkisi durum tespitidir.

Şu nokta unutulmamalıdır. Zaferleri kalıcı kılacak olan yegane konu eğitimdir. Öğretmenlerimizin “düşünen sınıflar” oluşturmaları gerekmektedir. Bu noktada size Ahmet Naç öğretmenin öğretme yöntemini örnek vermek istiyorum. Kendisi ilkokul öğretmenidir. İkinci sınıf öğrencileriyle önce bir beyin fırtınasıyla (ne derse yazılmalı) tüm düşünceleri alıp, bunun üzerine konuşuyor. Sonra kendi listelerini hazırlıyor öğrenciler. En sonunda ise ortak bir liste belirliyorlar. Ahmet öğretmen diyor ki;

“Benim ya da başkasının onlar yerine liste hazırlayıp velilere vermesi; velilerin onlar yerine öğrencilerin ihtiyaçlarını alması bence yanlış. Onların ihtiyaçları ve onların sorumluluğunda olmalı. Onlar yerine her şeyi yapmaktan vazgeçmemiz gerek.” Ne kadar doğru  bir yaklaşım değil mi?

Sonuçta ne oluyor biliyor musunuz dostlar? Daha İkinci sınıfta okuyan öğrenciler defterlerin yaprak sayısında anlaşamadıkları için herkes kendi karar veriyor sayfa sayısına, çizgili ya da kareli olmasına. Bir kişi matematik defterinin çizgili olmasını istiyor ve defterini öyle almasına karar veriliyor. Öğrenciler defterlerini ve kitaplarını kaplama kararı alıyorlar. Ortak bir karar da açacak ile ilgili alınıyor. Çünkü bu konu sınıf temizliğini ilgilendiriyor.

Ahmet Naç hocanın internette 10 dakikalık bir TedX konuşması var. İzlemenizi hararetle tavsiye ediyorum. O zaman neden bu kadar yazı yazdığımı belki daha net anlayacaksınız.

Ezberlerimizi tek tek bozmamız gerekiyor. Tüm çocuklarımızın ayrı birer birey olduğunu, her birinin farklı özelliklerde ve yetkinlikte olduklarını, bambaşka hayalleri olduklarını farketmemiz gerekiyor.

Yazımı yine Özgür Bolat’ın güzel bir dileğiyle bitireyim: “Müfredatın değil, öğrencinin yetiştirildiği bir eğitim yılı diliyorum. Herkese hayırlı ve uğurlu olsun.”

www.erengokyer.com.tr

iletisim@erengokyer.com.tr

 
Toplam blog
: 21
: 324
Kayıt tarihi
: 08.08.12
 
 

"Çıplak bir hakikat tanımıyorum. Ancak cehaletimin karşısında alçakgönüllülükle eğiliyorum. İşte ..