Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ne ahmak insanlarız biz...

Ne ahmak insanlarız biz...
 

Çekeriz, bal gibi de çekeriz...


  Eşinin kardeşiydi ama eşi, öz kardeşine çok kızmasına rağmen, Ahmet kızmazdı.

  Çevresi “yapma Ahmet, yutma bu numaraları” dediğinde “bakmayın böyle yaptığına, iyi çocuktur” derdi…

  Sonra da eklerdi; “biraz hayalperest, biraz eli uzun ama kötü niyetle yapmıyor, önemli bir nedeni olmasa yapmaz! Çok yardım severdir, çalışkandır... ”

Tam da lafın üstüne gitmişim o gün:

-          Gene para kaptırdın ona değil mi?

-          Kızma, hanım, çocuk iş kuracak kendisine. Çorbada tuzumuz olsun dedim…

-          Bu kaçıncı iş kurmak? Hiç birinin aslı yok, astarı yok, kandırıyor seni anlasana!

Arkasına yaslanıp, gevrek gevrek güldü.

-          Bu sefer kesinmiş ama. Anlattıkları çok mantıklıydı.

-          Hep mantıklı zaten! Sen dolandırıcının hırsızın mantıksız olduğunu duyup, gördün mü hiç?

-          Geçen yıl ilk altı aylık dönem dolandırma hikâyesi çok mantıklı değildi. O yüzden asgari ücret kadar kaptırdım.

-          Bir de dalga geçiyorsun! Safsın sen saf…

  Dalga geçmiyordu aslında, inanıyordu onun söylediklerine. Çok severdi kayınbiraderini…

  Tartışmayı da benden hiç çekinmeden yapıyorlardı. Hani, insan “kol kırılır, yen içinde kalır” diye düşünüp kardeşinin, ya da kayınbiraderinin, hakkında bu kadar atıp tutmaz değil mi? Ama ne gezer!     Beni aileden gördükleri için olsa gerek, yanımda bütün kirli çamaşırlarını döktüler Murat’ın…

  Yenge hanım bana döndü:

-          Yahu sizler aklı başında insanlarsınız. Şu adama biraz akıl fikir verin. Kardeşim altı ayda bir dolandırır bunu. Giderken de mutlaka değerli bir hatıra(!) götürür…

-          Aklımıza, başımıza bakma yenge. Hepimizin bir ahmak tarafı var işte… Ama gene de emrin olur, biz bir akşam takılırız bir yerlere, bunun aklını başına getiririz.

-          Fırsat bu fırsat değil mi? Uyanıklar sizi, gene balıkçıya gideceksiniz!

-          Kem küm be yenge… Aaa, olur mu hiç, maksat aklı başına gelsin…

-          Tamam tamam! Nereye giderseniz gidin, yeter ki aklı başına gelsin. Aklı başına gelmeden de eve gelmesin.

-          Tanıdığım bir otel var, uzun süreli bir oda anlaşması yapalım bari. Ben bir ara eşyalarını almaya gelirim.

-          Senin de umudun yok değil mi. Böyle budala işte…

-          Budala demesek yenge… Ahmak diyelim!

-          İkisi de aynı şey işte! Aptal, budala, bön, ahmak… Ne fark eder?

-          Ohooo, çok şey fark eder!

  Akıllı kadındır. Elindeki akıllı telefondan TDK güncel sözlüğe girdi hemen. Telefonu uzattı:

-          Bak bakalım! Aynı mı, değil mi?

  Haklıydı! Bön, budala, aptal, ahmak…

  Hepsini aynı kefeye koymuştu TDK, ama bal gibi de, yanılıyordu. Ahmaklık hariç, hepsi sıfat olabilir ama ahmaklık, benim kanaatimce, sıfat olamaz!

  Ahmak sıfat mıdır, zamir midir, yoksa başka bir şey midir bilmiyorum. En iyisi bunu dil bilimciler tanımlasınlar. Biz bilip bilmeden tartışmayalım. Herkes işini yapsın, değil mi ama?

  Şaka değil, ciddi söylüyorum; TDK yanılıyor!

  Umarım bu yazıyı okuyup düzeltirler. Ahmaklık bambaşka bir şey! Bönlük, budalalık veya aptallıkla alakası yok. Hepimiz bönüz, hepimiz aptalız diyemem ama kimse kusura bakmasın hepimiz, biraz, ahmağız diyebilirim!

  Bakın peşin peşin “kimse kusura bakmasın” dedim. Neden hemen alınıyor, kızıyorsunuz ki?

  Evet, iddialı bir şekilde söylüyorum, aramızda ahmak olmayan yok! Kızarsanız kızın, ağzımdan çıktı bir kere, söylediğimden dönmem!

  Anlatmaya ara verip şöyle bir düşündüm de; bu iddiayı biraz yumuşatmak gerektiğini hissettim. Fazla iddialı oldu gibime geldi. Düzeltiyorum:

-          Hepimizin ahmaklık noktası vardır. Ama bazılarımız bunu kader haline getirebilir.

  Oldu mu şimdi? Biraz sakinleştiniz mi?

  Ama bakın gene peşin peşin söylüyorum: Hiç kimse ahmaklığına kader kılıfı giydirmesin, yok öyle bir şey!

-          Evet, ahmağım ama bu benim kaderimmiş, ne yapayım…

  Böyle derseniz kaşlarımı çatar parmağımı gözünüze sokar gibi sallayarak şöyle derim:

  Ahmaklık kader olamaz!

  Sonra da sessizce eklerim:

  Ama siz ahmaklığı kaderiniz haline getirebilirsiniz!

  Aklınıza hemen dinlerdeki kader anlayışı geleceğini bildiğim için öncelikle kaderin yalın sözcük anlamının “döngü” demek olduğunu belirtelim.

  Örneğin; Dünya’nın güneş ve kendi ekseni etrafındaki dönüşü ve süreleri Dünya’nın kaderidir.

  Buradan hareketle; mevsimler tüm insanlığın ortak kederidir.

  Yani biteviye tekrarlanan şeyler kaderdir.

  Yeri değil ama araya bir soru sokalım:

  Hayatınız içinde sürekli tekrarlanan aksilikleri acaba kaderiniz haline getirmiş olabilir misiniz?

  Sürekli kandırılıyorsanız kandırılmış olmak, saçma ama, egonuzu besliyor olamaz mı?

  Ne dersiniz? Kandırılmanız için bilinçaltınız siz şöyle bir şey fısıldıyor olabilir mi?

-          Seni kandırsınlar ki, senin ne kadar dürüst, başkalarının ne kadar kötü olduğunu kanıtlamış ol…

  Bir de iş hayatından örnek vermezsem içim rahat etmeyecek. Bir kaç yıl önce samimi olduğum, orta yaşları geçmekte olan, bir bayan şöyle yakınmıştı:

-          Üç büyük firmada çalıştım, nasıl bir kaderim varsa, Genel Müdürler hep bana taktı, kimseden değil ama onlardan sürekli fırça yedim! Hatta dün…

-          Kendine samimi ol ve samimiyetle cevap ver. Genel Müdürle aranda en az iki kademe daha bulunması gerekiyor. Hâl böyleyken sen Genel Müdüre bir şekilde “ben de varım” diyebilmek için, ona özel hatalar yapıyor olabilir misin? Yani onunla aranda temas sağlama yolunun hatadan geçtiğini düşünüyor olabilir misin?

  Bir süre düşündü. Kendi kendine “hay ahmak kafam” dedi ve mahcup bir ifadeyle konuştu:

-          Aynen öyle hocam! Beni fark etmesini çok istiyorum. Beni çağırması ve onu görebilmem için tek yol bu!

-          O halde bu yöntemi değiştireceksin ve başka bir yol bulacaksın.

  Aradan bir ay ya geçti ya geçmedi. Sevinçten uçarak geldi bana:

-          Dikkat çekmek için raporları çok daha anlaşılır ve kapsamlı hale getirdim. İki haftadır sık sık görüşüyoruz ve fikrimi soruyor. Dün akşam üst düzeyle birlikte yemek yedik ve benimle çok ilgilendi…

  Çok mutluydu! Kaderi değişivermişti.

  Tabi şimdi siz “kaderi mi değişti, kendisi mi değişti?” diyerek müstehzi bir soru sorabilirsiniz bana.

  Söylediğiniz doğru, kendisi değişti! Ama ben, “ben de buradayım, dikkatli ve uyanığım” demek isteyenler için, açık kapı bıraktım.

-          Sayın yazar, değişen kaderi değildi, kendisiydi! Lütfen yani…

-          Ah evet, ne kadar haklısınız. Söylediğiniz doğru, hata yaptım…

  Böylece; “ben de varım ve dikkatle okudum ve en az sizin kadar fikrim var, lütfen yani” demiş oldu ve rahatladı.

  Bu numarayı iş hayatında çok sık kullanırım. Hep de güzel sonuçlar aldım. Herkese “ben de varım” deme şansı verilmeli, değil mi ama?

  Ah şu çenem… Gene söz dallanıp budaklandı. Oysa kaderden söz ediyorduk. Konuya döneyim gene!

  Lafın kısası iman edilen kaderle, benim sözünü ettiğim kader farklı şeyler.

  Yukarıdaki can alıcı cümleyi şöyle düzenleyelim o zaman: Ama siz ahmaklığı döngünüz haline getirebilirsiniz!

  Buraya kadar anlaştık mı? Anlaşamadıysak okumayı bırakın, anlaştıysak devam edin…

...

  Okumaya devam ettiğinize göre anlaşmışız demektir. O zaman ahmaklığın tarifini yapalım:

  Ahmak; önüne tüm deliller açıldığı halde, bundan sonuç çıkartamayan insandır!

  Evet, önümüze tüm deliller serilir ama bizler değişik nedenlerle bu delillerden sonuç çıkart(a)mayız…

  Ne olabilir bu nedenler?

  Çok sevdiğimiz için görmezliğe geliriz! Örneğin aleyhinde deliller sunulan kişi evladımızdır…

 Duygusal bir bağımız vardır! Bu bağın örselenmemesi için hatalar umurumuzda değildir…

  Bilmekten kaçarız! Bildiğimiz zaman beklentilerimiz, umutlarımız ya da hayal dünyamız yıkılacaktır.

  Korktuğumuz için görmeyi reddederiz! Tıpkı üzerimize hızla gelen bir nesneden kaçamadığımız zaman gözlerimizi kapattığımız gibi…

  Belki bir çıkarım olur! Aramızı saçma sapan delillerle bozmanın âlemi yoktur.

  Söz konusu kendimizsek, egolarımız bize hatalarımızı göstermez. Daima haklıyızdır! Haklılık hastalığı ahmaklıktan gelir ve tedavisi, modern tıpta, yoktur…

  Daha pek çok neden var aslında. Ama siz insanın hangi durumda ahmaklık yaptığını kavradınız bile. Uzatmaya gerek yok…

  Nedenleri gözden geçirdiğimizde, zaman zaman ahmaklık yaptığımızı hemen fark ettik değil mi?

  Sizi sürekli sömüren, kullanan bir sevgiliniz varsa ve siz bu sömürüyü, aşık olduğunuz için, fark edemiyorsanız…

  Sizin fikirlerinizi alıp, en üst makama, kendisininmiş gibi sunan iş arkadaşınızın hinliğini, arada bir gururunuzu okşadığı için, anlamıyorsanız…

  Sürekli size zarar veren bir insanla yaşıyor ve sadece gözü güzel, saçı sarı, boyu uzun, yakışıklı, manken gibi vs. gerekçelerle verdiği zararlara katlanıyorsanız…

  Özel hayatınızı sizin olmadığınız yerlerde başkalarıyla paylaşan huyu bozuk arkadaşınıza, özünde iyi bir insan, seviyorum onu, diye katlanıyorsanız…

  Evet, işte bunlar gibi örneklerin birini ya da bir kaçını yaşıyorsak bu bizim ahmaklık noktamızdır.

  Günlük hayatın içinde çok uyanık, külyutmaz, akıllı davranan, hiçbir detayı gözden kaçırmayan, kötü niyetleri sezinleyebilen biri olabiliriz. Ama öyle biri vardır ki hayatımızda, onun karşısında ahmak oluveririz.

  Bazı kişiler ve olaylar karşısında zaman zaman düştüğümüz ahmaklık çukurundan bir süre sonra uyanır ve çıkarız. Bu durumda kendimize ahmak diyemeyiz ama ahmaklık ettim diyebiliriz…  

  Pekâlâ, ya sürekli tekrarlıyorsak?

  İnsanların bizi sömürdüğünü bile bile buna sürekli olarak izin veriyor ve aynı oyunlara hep düşüyorsak, en baştaki öykü kahramanı Ahmet gibi, her seferinde yutuyorsak… Ahmaklığı kader haline getirmiş olmaz mıyız?

  Sürekli aynı olayları yaşıyorsak, bir kısır döngünün içindeysek, hep aynı tip insanları buluyorsak ve hep aynı sonuçları alıyorsak biz ne yapıyoruz kuzum? Ahmaklık yapmıyor muyuz? Hatta ahmaklığı kader yapmıyor muyuz?

  Kendinizi bırakın şimdi ve gözünüzü çevrenize çevirin. Medyaya bakın, Dünyaya bakın, olan biteni izleyin, süzün, gözden geçirin, derin derin düşünün…

  Göreceksiniz ki, ahmaklık bazen toplumların bile kaderi olabiliyor. Hatta bir ülkenin!

  Siz hiç “nasıl oluyor da anlamıyorlar” demediniz mi?

  Demeyin bence; dönün kendinize bakın!

  Siz de “hiç anlamıyor” olabilir misiniz?

  İşte bu kadar lafın özeti şu; insanlar, toplumlar, ülkeler ahmaklığı kader haline getirirlerse değer verdikleri her şeyi, yavaş yavaş, kaybederler ve sonunda ahmaklıklarına yanabilmek için ahmaklık etmemiş olanlarla dertleşirler.

-          Hadi ben anlamadım, sen nasıl anlamazsın? Okumuşsun, tahsillisin, güngörmüşsün… Daha çok bağırsaydın, kavga etseydin benimle de, uyandırsaydın…

 Anlatamazsın kolektif ahmaklığın ne olduğunu… Ya da anlatmak bile istemezsin!

  Haydi, şimdi evli evine, köylü köyüne gitsin ve oturup düşünsün:

-          Ahmaklığı kader, yani döngü, haline getirmiş olabilir miyim?

  Samimi olun ve torpil yapmayın kendinize… Tabi ki acımasız da olmayın!

  Şunu da unutmayalım; ahmaklık masum bir şey sayılır, aptallığın bir tık altıdır. Kaderimiz haline geldiğinde “sıfat” olur ve bir tık üste çıkarız…

 

 

 
Toplam blog
: 90
: 2099
Kayıt tarihi
: 27.05.07
 
 

Yaşayacağım yıllar yaşadıklarımdan daha az... Öyleyse "adam gibi yaşamalı" diye düşünüyorum. Kola..