Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ağustos '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ne ötekileşmiş insanlarız biz…

Ne ötekileşmiş insanlarız biz…
 

Görsel: beccadorr.com


  Olayın tanığı değilim ama tanığının aynen bana anlattığı gibi anlatıyorum size. Ana fikirde ne ekleme, ne çıkartma var… Ama alınacak dersler var.

  Yüzündeki o şaşkın ifadeyi görseniz siz de gülerdiniz…

  Sanki hiç beklemediği bir insandan ansızın bir tokat yemişti. Yüzündeki şaşkınlık ve yanaklarında oluşan kızarıklık ilk anda bunu düşündürmüştü bana.

  Gülerek sordum:

-          Ne bu halin, ne oldu sana? Şaşkın vaziyettesin…

-          Yaşadığımı anlatsam sen de şaşırırsın. Tokat yemiş gibiyim.

  Anlattığında ben de şaşkınlık içinde kaldım.

  Son zamanlarda canı oldukça sıkkın ve düşünceliydi. Maddi endişelerin yanı sıra bir de üzerine sağlıkla ilgili sıkıntılar yüklenince düşünceler içinde kaybolup gitmeye başlamıştı.

  Çevresine karşı elinden geldiğince eskisi gibi olmaya çalışsa da, düşüncelerin içinden sıyrılamıyor, yürürken bile kafasını yerden kaldırmadan, düşünerek yürüyordu. Hani, tipik bunalım yürüyüşü…

  Onu tanıyalı nerdeyse 40 yıl oldu. Ağzından bu güne kadar dedikodu duymadım. Kimseye karşı kırıcı bir hareketini görmedim. Eğer haksız yere kırmışsa gidip özür dileyecek kadar medeni, bir nedenden dolayı yargılamışsa kendi kendine tövbeler edecek kadar inançlı, müşterisine sattığı ürünün fark etmedikleri bir kusuru var mı diyerek, defalarca kontrol edecek kadar düşüncelidir.

  Kimseyle kavga, gürültü etmez, ama bir insanın yanlış davranışlarını gördüğünde defterinden siler. Selamlaşmaya devam eder fakat herhangi bir samimiyet kurmaz. Ama o kişinin bir ihtiyacı varsa, elinden geldiğince de yardımcı olur.

  Ona ne ölçüde kefil olursun diye sorsanız, maddi manevi her şeyimle, her şeyine kefil olurum derim.

  Başka pek çok örnek davranışı vardır ama uzatmayayım. Gerçekten hem iyi hem de medeni bir insandır diyerek onun meziyetlerini noktalayayım ve ne yaşadığını kısaca anlatayım:

  Dedim ya, son zamanlarda canı çok sıkkın ve düşünceliydi. Bu çok doğaldı,  hangimiz olsak o durumda oluruz. Yolda etrafına bakmadan yürüyüp dükkânına geliyor ve umutla, kafasını işten kaldırmadan çalışıyordu. Bu düşünceli gidiş gelişleri sırasında arkasından kaynayan kazandan da haberi olmuyordu tabi. Hiç kimse de gelip, “çok düşüncelisin, yardımcı olabileceğim bir şey var mı” diye de sormamıştı.

  Hani “ne kötü insanlarız biz” başlıklı yazımda anlattığım Fitniye var ya… İşte o, onun bu düşünceli, durgun halini fırsat bilip, uzun zamandır içinde biriktirdiği kıskançlığın zehrini, kendisi gibi olan Fitnettin’i ve çok rahat kullanabildiği, zayıf kişilikle “Ötekileşmiş’i” doldurarak bir zan oluşturmuş.  Zan oluşturduktan sonra da yuvasına gidip çöreklenmiş. Ortada o yok. İblis gene işini yapmış yani. Karıştır ve kaybol!

  Bir gün, Fitnettin kendisini incitecek bir şey yapınca, her şeyden habersiz, iyi niyetle, gidip “bir yanlış anlama mı var aramızda? Ne oldu” dediğinde o şamarı yemiş.

  Ne kendini beğenmişliği kalmış, ne selam sabah vermeyişi… Üstüne üstlük bir de “dükkânına insanları toplayıp dedikodumuzu yapıyorsun” diyerek iftira atmış…

  Ben iyi biliyorum; o mabet gibi kullandığı dükkânına dedikodu ya da dedikoducu girmemişti daha. Buna asla izin vermez!  Ağır bir iftirayla karşı karşıya kalmıştı…

  İşte onlar bu yargıları, bu zanları üretirken o da canının, huzurunun derdindeydi.

  Onca derdine bir de dedikodu ve iftira eklenmişti. Daha da rahatsızlandı, durgunlaştı…

Onu ancak “kişi kendi gibi bilir herkesi, üzülme! Bizi bilen bilir, bilmeyen kendi gibi bilir diyerek kes at…” diyerek teselliye çalıştım. Üzülmüştü, çok üzülmüştü…

  Görüyorsunuz; fitne, fesat, fücur, kısaca 3F varsa bir ortamda durduk yerde neler oluyor değil mi? Hele bir de ötekileşen varsa!

  Fitniye, kendi dükkânına gelen hiç tanımadığı müşterisine çevre esnafın dedikodusunu yapacak kadar fesat bir insan. Müşteri sessizce sıvışıp gitmiş ve gidip dedikodusu yapılana anlatmış olan biteni.

  Dedikodusu yapılan ise; “boş verin, o da öyle bir insan işte” deyip kestirmiş atmış… “Belki bir gün anlar beni” diye de eklemiş. Bir gün anlamış ama yanlış anlamış işte.

  Fitniye ile Fitnettin bu dedikoduları, bu zanları üretirken aslında sosyal bir ceset olan, selam vermesini de, almasını da bilmeyen, zayıf kişilikli “Ötekileşmiş” de ortak oluvermiş ve tavır almış ona. Oysa onu ilgilendiren hiçbir şey yok. Ama Ötekileşmiş ya; bana da selam vermedi demiş çıkıvermiş.

  Konu ötekileşmekti değil mi?

  Öykünün çok dışında gibi görünen “Ötekileşmiş” aslında olaylardaki baş aktör! Çünkü bir şekilde gaza getirilip tetikçi olarak kullanılıyor. Bunun yanı sıra kendi saçma sapan gözlemlerini ve bu gözlemlerdeki çıkarımlarını gerçekmiş gibi anlatıyor. Fitniye ile Fitnettin bu çıkarımları kuyumcu inceliğiyle işleyip Ötekileşmiş’i dolduruşa getiriyorlar:

-              Öyle olsaydı böyle böyle olurdu. Demek ki sana da şöyle şöyle…

  Evet, söz nihayet ötekileşmeye geldi…

  Ötekileşmek bir yalnızlık çeşididir.Bir toplumun ya da sosyal grubun içinde “ben böyleyim, o ya da onlar şöyle” diyerek kendi davranışları, beğenileri, fikirleri dışındaki hiç bir şeyi meşru bulmaz. Herkes onun aleyhindedir. İki kişiyi gülerken görse üzerine alınır, üç kişiyi konuşurken görse kendisi hakkında konuştuklarını sanır. İnsan bir ötekileşmeye görsün, ötekileştikçe ötekileşir…

  Kurtçuğun kelebeğe dönüşmesi gibi, bir süre sonra “alıngan ve fesat bir öteki” çıkar ortaya…  

  Asosyal bir kimlik ötekileştikçe kemikleşir. Kemikleştikçe “ben” dünyasındaki labirentler içinde kaybolur. Bir süre sonra sosyal ceset haline dönüşür. Kokmayan, hareket eden, nefes alan, beslenebilen bir cesettir artık.

  Boşuna ceset demiyorum: Çünkü bir ceset gibi aklını kullanamaz hale gelir.

  Diğer insanlar karşısında aklı “ben” etrafında dönmekten yorgun düşer ve sonunda durur. Artık herkes ve her şey ötekidir. Tüm düşünceleri diğer insanların hareketleri üzerine yoğunlaşır: Şöyle baktı, böyle demiştir, öyle yapmıştır!

  Tüm kurguları ötekilerin davranışları üzerinedir. Genellikle de tüm kanaatlerinde yanılıyordur. Kendisi ile hiç ilgisi olmayan bir kahkahayı bile üzerine alınır.

  Zihni durmuş, kendisini bir mezara gömmüş ve çürümeye başlamıştır. Etin çürümesi gibi, kötü kokular içinde kurtlanır ve “kötülük” düşünmeye başlar…

  Aslında “kötü insan” diyemeyiz ona.Belki de çok iyi bir insandır. Ama ötekileşmeye başladığı anda kötülükler düşünmeye başlar insan. Çok iyi insan olsa bile bir fenalığın ya da kötü düşüncenin merkezi haline geliverir.

  En zararsız ötekileşmiş kişi kendi kendine kurduğu hayallerde birilerini döver, kovar, söver…

  Hepsi kendi içindedir. Bunları yapmayı sadece hayal edebilir, çünkü korkak ve güçsüzdür. Zarar görmekten korktuğu için zarar veremez. Bunun yerine sinsi ve küçük kötülükler yapar. Çevreyle ilişkileri keser, hiç bir arkadaşı kalmaz… Çünkü herkes ötekidir!

  Tanırsınız siz de; bazı insanlar durduk yere küsüp sonra hiçbir şey olmamış gibi barışırlar ve bir süre sonra tekrar küserler. Bir türlü olan biteni anlamazsınız! Ne oldu gene der, düşünüp durursunuz.

  Şimdi anladınız mı? Siz öteki olmuşsunuzdur onun için.

  Aman çok dikkat edin:Ötekileşme durumu uzun sürerse ya da sık sık tekrarlanıyorsa durum vahim bir hale gelecektir.

  Ötekileşmiş kişi kendi içinde büyüttüğü yargılara dayanarak kurguladığı kötülükleri gerçekleştirebilmeleri için Fitniye veya Fitnettin’i bulur, kanatlarının altına giriverir… Çünkü kişilik zayıflamış, bitap düşmüştür. İçinde biriktirdiği öfke onu kurutur.

  Artık mahşerin üç atlısı olmuşlardır. Önlerinde hiç bir “öteki” sağ kalmayacaktır.

  Ötekileşmişlerin bir de zararlı modeller vardır:

  Fitniye ve Fitnettin de aslında ötekileşmiş kimliklerdir. Bunlar ötekileşenlerin en zararlı modellerdir.   Kendileri gibi olmayan herkes potansiyel kusurludur ve iftira dâhil olmak üzere her şeyi hak ederler.

Çünkü onlar “ben” ya da “benim gibi” değildir diye düşünmektedir:

Benden iyi, benden güzel, benden bilgili, benden çok seviliyor, benden zengin, benim gibi düşünmüyor! O halde katli vaciptir, onu itibarsızlaştırmalıyım!

  Haset onun en iyi yaptığı şeydir! Başkalarının güzel bir şey yapması onun için “olmaması gerekendir…”

  Evet, sürekli fitne, fesat yaratan haset insanlar ötekileşmiş kişilerdir ve iflah etmezler.

  Zavallıdırlar aslında. Dikkatleri zayıf kişiliklerinin üzerinden dağıtabilmek için, kuşa bak kuşa misali, bir nedenle karşısında kendisini ezik hissettiği insanları itibarsızlaştırmaya çalışır. İşin kötüsü başarırlar da…

  Şimdi gelelim bizlere…

  Tüm bunları okuyup da “ötekileşen” diye bir insan türünün yaşadığını düşünmeyin. Yok öyle bir insan türü!

  Evet, yok! Bunu hâl etmiş olan insanlara bakıp da kendimizi “ötekileşmemiş” saymayalım.

  Ötekileşmek hepimizin zaman zaman başvurduğu bir yoldur. Tabi ki sağlıklı bir davranış modeli değildir ama hep sağlıklı davranışlar gösteremez insanoğlu. Bazı olaylar onu “ötekileşmeye” itiverir.

  Benim de, sizin de içinizde bir “öteki” vardır. Önemli olan, onu farkında olup beslememek!

  Anladınız değil mi? Anlattıklarım bir kişinin eleştirisi değil, “insanın” eleştirisidir.

  Bende asla olmaz demeyin. Bal gibi olur! Hatta bunu dediğiniz anda olmaya başlamışsınızdır!

  Bir gün “ben” oluveririz de farkında dahi olmayız!

  Biz biz olalım, ötekileşsek bile, Fitniye ya da Fitnettin olmayalım.

  İyi insan, kötü insan, ahmaklık yapan insan, ötekileşmiş insan… Hepsi insan halidir ve hepimiz bu duruma, istemeden, düşüveririz.

  İnsanız biz…

 
Toplam blog
: 90
: 2099
Kayıt tarihi
: 27.05.07
 
 

Yaşayacağım yıllar yaşadıklarımdan daha az... Öyleyse "adam gibi yaşamalı" diye düşünüyorum. Kola..