Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Eylül '17

 
Kategori
Deneme
 

Neden Saçların Beyazlanmış Arkadaş ve Nostalji

Neden Saçların Beyazlanmış Arkadaş ve Nostalji
 

Bu şarkı değişik mekanlarda çalınırdı.


 

Nostalji hepimizin bilinçaltında bir yerlerde dışarı çıkmak için hazır vaziyette bekler; günü, vakti gelince de kendisini gösterir.

Bazen küçücük bir dokunuşla kendini gösterir, bazen günlük yaşamın gerginliğinden kurtulduğumuz bir anda kendi kendimize kalmamızla, bazen de bir tesadüf eseri olarak. 

O küçük dokunuş geçmişte yaşamış olduğumuz yerlerle, birlikte olduğumuz insanlarla, eski çantaların, kutuların birinden çıkan ve anısı olan eşyalarla gelir.

Tesadüf de internette gezinirken bir ucu o eski zamanlarımıza çıkan bir sayfanın açılmasıyla, bir şarkının çalınmaya başlamasıyla yakalar bizi.

Yakalamakla da yetinmez, çoğu kez sürükler, alır, götürür.

“Neden Saçların Beyazlanmış Arkadaş” benim için öyle bir şarkı ve onu kendimle kaldığım bir anda  yaptığım bir web taraması ile yeniden buldum. 

Aslında o taramada ilk gençlik dönemimde bende iz bırakmış başka şarkılar da buldum.

Samanyolu, İstanbul Sokakları, Taht Kurmuşsun Kalbime, Şaşkın ve başkaları.

Daha sonra çocukluğumda okuduğum çizgi romanları; Tommiks, Teksas, 1001 Roman, Ceylan, Teks, Kinova, Pekos Bill, Zagor, Bahadır, Karaoğlan’ı da aradım ve kapak resimlerine ulaştım.

Bunların ve burada sayılmayanların her biri ile ilgili yazılabilecek şeyler var. 

Nostalji için de yazılacak şeyler var .

Yine de ben denememi “Neden Saçların Beyazlanmış Arkadaş” üzerine kurmak istiyorum.

Bu şarkı meyhane nedir bilmeyen benim içimde bir yerlere, ilk işittiğim günden beri hep dokunurdu.

Yani aslında benim de, herkesin de içine dokunsun diye yerleştirilmiş güçlü dokungaçları olan bir şarkıydı.

Ağaran saçlarım yoktu lakin, ağaran saçları olanların dönüş yoluna girmiş oldukları duygusunu devirerek, kendi yakınlarımdaki yaşlı insanları düşündürüyor ve ürettiği kıvılcımla kalbimde saklı hüznü açığa çıkarabiliyordu.

“Görüyorum ki, her gün meyhanedesin / yaşamaya küstürüp içtiren mi var?” sözleri meyhaneye giden, gitmeyen ama birilerine küskünlük duyup kabuğuna çekilen insanları tanımlarken bir şekilde bana da kimi duygulara çağrı niteliğinde zarf atmış oluyordu. 

Şimdi, aradan bunca yıl geçtikten sonra anlıyorum ki, bunlardan daha etkili olan sözler yukarıdakilerden sonra geliyordu. 

O sözler, “yıllardır soruyorum, bu soruyu kendime / Allah’ım bu dünyaya ben niye geldim”  şeklindeki dizelerdi.

O sözler yıllar önce yaşamın anlamı konusunda arayışa girdikten sonra kararını verip yolunu çizmiş olan ünlü şair ve yazarımız Necip Fazıl Kısakürek’in yanıtını bildiğine emin olduğu, bir şiirinde “ben kimim ve bu hayat neyin nesi?” diyerek ifade ettiği sorunun farklı bir kulvardaki, çoğu kimsenin içinde yaşayan ve Necip Fazıl’daki gibi sıkı bir inançla bağlı olmadığı için yetim duran ifadesiydi.

O sözler yakaladıkları her insanı kollarından tutup yere çarpıyor, nakavt ediyorlar, bağımlı kılıyorlardı.

İnsanların çoğunun zaman zaman bilinçli ya da bilinçsiz şekilde kendisine sorduğu bir soruyu şarkı sözü yazarı tam gediğine yerleştirmişti.

Bu şarkı ve benzerleri film gösterimlerinden önce sinemalarda, değişik mekânlarda, dolmuşlarda, şehirlerarası otobüslerde çalınırdı.

Çalınır ve o zamanın bilgisayar bilmeyen, uydu yayını bilmeyen insanlarının ruh dünyalarında farklı esintiler yaratır, her dinleyeni bir şekilde etkilerdi.

Bu etki ile dinleyenler üşürdü. Yalnızlığını ve dünyanın geçiciliğini iliklerine kadar hissederdi.

Sonrasında da, o dinleyenlerin bir kısmı hissettiği soğuktan ve yalnızlıktan kurtulmak için kendisine önerilen çıkmaz sokağa dalardı.

 

24.09.2017 13:45

 
Toplam blog
: 284
: 245
Kayıt tarihi
: 21.06.14
 
 

Yaşadığımız evrenin oldukça zengin bir yer olduğunun farkındayım.  Bu zenginliğin çok az bir kısm..