Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Haziran '17

 
Kategori
Eğitim
 

Oğlumu "fikri ve vicdanı hür" yetiştirmek istiyorum

Oğlumu "fikri ve vicdanı hür" yetiştirmek istiyorum
 

"Güllük Milas'ta yaşayan Gazeteci – Yazar Gülçin Erşen, zorunlu din dersini protesto etmek için, bu yıl ilkokul dördüncü sınıfa başlayacak oğlunun nüfus cüzdanındaki din hanesini sildirdi." diye bir haber metni girişi yapacaktım 2016 Eylül'ünde. Sonra şöyle devam edecektim: "Benim gibi namazını kılan, orucunu tutan müslüman bir yurttaş bunu yapma gereği duyuyorsa, iktidar sahiplerinin durup, düşünmesi gerekir. Ben gittikçe artan yobazlığı, kalitesizleşen gerici eğitim anlayışını, zorunlu din eğitimini protesto etmek için böyle bir şey yapıyorum" diye sürdürecektim yazımı. O dönemde tamamlayıp yayımlamadığım yazımı, sonra tamamladım ve bu şekliyle yayımlamaya karar verdim.

Güllük İlkokulu'nun ücretli Din Kültürü ve Ahlak Dersi Öğretmeni'ni geçen yıldan tanıyordum; oğlu da İngilizce derslerine girdiğim dönemde (2015 – 2016 eğitim öğretim yılı birinci dönem) benim öğrencimdi. "İyi" bir insan ve öğretmen olduğunu düşündüğümden, ayrıca ders kitabını incelediğimde içeriğini sakıncalı bulmadığımdan 4'üncü sınıfta oğlumun din dersine girmesini istedim. Oğlum da derse ilgiliydi... Ancak, aylar ilerledikçe biri ilk dönem, diğeri ikinci dönem; biri küçük ikincisi büyük olmak üzere, bu öğretmenle iki tartışma yaşadım:


 

Solak olmak suç mu, günah mı?

Oğlum bir gün kahvaltıda; "Anne ben sağ elimle yemek yiyemiyorum!" dedi. Ben de "Tabii yiyemezsin çünkü sen solaksın..." dedim. Oğlumdan, din öğretmenlerinin peygamberimiz Hz. Muhammed'in her şey yapmaya sağ eli ve ayağıyla başladığını, yemek yerken sağ elini kullandığını falan anlatıp, çocuklara da aynı şeyi öğütlediğini öğrenince, bundan ötürü kendisinin de böyle yapmaya çalıştığını anladım. Aynı, gün öğleden sonra pazaryerinde öğretmeni ve eşini görünce hemen konuyu açtım. Öğretmen, öğrencilerin sorularını yanıtlarken bunu anlattığını, kimseyi sağ elini kullanmaya zorlamadığını, ama doğrusunun bu olduğunu söyledi. "Bakın benim oğlum doğuştan solak. Hiçbir zaman onu sağ elini kullanmaya zorlamadım... Siz hele bir sol elinizle yemek yemeye, yazı yazmaya çalışın bakalım... Zorlanıyor musunuz, zorlanmıyor musunuz?.." Eşi lafa girdi "Ee.. İnsanın kolu falan kırılırsa, mecburen alışır..." Ben de "Ama, iyileşince hemen yine öbür elini kullanmaya başlar" diye yanıtlayıp devam ettim: "Peygamberimiz doğuştan solak olsaydı ve her şeye soldan başlasaydı ne olacaktı peki?.. O zaman insanların çoğu ne büyük sıkıntı çekecekti? Solaklar azınlıkta neyse ki..." dedim. (Dünyadaki insanların yüzde 10'u solaktır.) Tartışma fazla uzamadan tatlıya bağlandı.

 

"13 yaşında kız başını niye örtmeli?"

İkinci dönem oğlum bir Cuma akşamüzeri okuldan gelince, "Anne din öğretmenimiz biraz yobaz galiba" deyiverdi. Ben de nedenini sordum. Öğretmen, ders konusu olmadığı halde – yine bir öğrenci sorusunu yanıtlamak için – kızların 13 yaşına gelince başlarını örtmeleri gerektiğini söylemiş. Kadınların örtünmeyip, güzelliklerini kocaları dışındaki erkeklere göstermeleri günahmış. Oğlum da "Niye?" diye sormuş. Öğretmen soruya soruyla karşılık vererek, "Sen eşinin güzelliklerini başkasına da göstermesini mi istersin, yoksa yalnızca sana mı göstermeli? Örneğin, eşinin başı açık dolaşmasını, mini etek giymesini ister misin?" demiş. Oğlum da "Bence hiç sakıncası yok. Başı açık da gezebilir, mini etek de giyebilir. Bana uyar" demiş. (Aferin!) Bu kez "Yüzünü gözünü boyayıp, açık saçık dolaşsın ister misin?" diye üstelemiş hoca! Oğlum da "Tabii yüzünü 'şebek şeyi' gibi boyamasın. (Eyvah! Bu lafı dedesinin aşırı makyaj yapan kadınlar için kullandığını ona ben söylemiştim.) Öyle herkesin için de de açık saçık dolaşmasını istemem" demiş. Ama, oğlumun asıl sorusu yanıtsız kalmış? Niye 13 yaşındaki kız başını örtmeli?

Bunları duyunca sinirlendim tabii. Çünkü, bu anlatılanlardan; 13 yaşındaki kız çocuğunun cinsel istek duyması ya da ona cinsel istek duyulması, o yaştaki bir çocuğun evlenmesi normaldir (!!!) anlamını çıkarırım. Ayrıca, o yaşlardan itibaren başını örtmeyen müslüman kadınlar da günahkârdır! Sinirim yatışınca, öğretmeni aradım (Adam, "Çattık belaya!" demiştir içinden).

  • İyi akşamlar, rahatsız ediyorum. Bir soruyla başlayayım: Sizce ben günahkâr mıyım?

  • Hâşâ ben nasıl böyle bir şey söyleyebilirim. Öyle bir şey demedim...

  • Ama, ben başımı örtmüyorum. Üstelik Müslümanım da...

    Konuşma ilerleyince, öğretmen önce "Dinde zorlama yoktur. Sizin günahınızı Allah bilir..." gibi şeyler söyledi. Ben de onun bir din öğretmeni olduğunu, dini anlatıp öğretmenin büyük sorumluluğu olduğunu, çocukların kafasını karıştıracak, yanlış anlayabilecekleri şeyleri iyice açıklaması gerektiğini ya da bu konulara hiç girmemesi gerektiğini söyleyerek; kendimin de üniversite yıllarımdan bugüne dek Kuran – ı Kerim'in Türkçe çevirisini Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk ve Elmalılı Hamdi Yazır olmak üzere farklı kaynaklardan 4 kez okuduğumu belirttim. Çünkü, "Körü körüne kabul etmek kadar, körükörüne reddetmek de yanlıştır, bağnazlıktır. Ben inançlı bir müslümanım ama, sorgulayıp, araştırıp öğrenmeden körü körüne kabul edemem hiçbir şeyi..." Sonra örtünmeyle ilgili Kuran'da Nur Suresi 31. ve 60. ayette neler dendiğini ve benim bundan ne anladığımı açıklamaya çalıştım.

  • "Bana göre; buradaki 'örtü'nün 'başörtüsü' olduğu bile tartışmalıdır. Günümüzde bile göğüs kısmı açık bir elbise giyen kadının 'göğüs çatalı'nın görülmesi rahatsızlık verici olabilir. Ama, bunu saçın tek telinin bile görünmeyeceği biçimde başını örtme şeklinde yorumlayamayız. Kaldı ki; örtünme yaşına ilişkin hiçbir ayet yoktur. Yalnız Nur Suresi'nin 60'ıncı ayetinde hayızdan kesilen ve çocuk doğurma yeteneğini yitiren kadınların örtülerini bırakabileceği söyleniyor... Şimdi, benim 36-37 yaşında adetten kesilen arkadaşlarım var. Hatta o yaştan sonra evlenen de... O zaman onların başlarını açmalarında bir sakınca yok, ben 48 yaşımdayım, ama başımı ötmeliyim? Allah aşkına Kuran'ın kendi içinde böyle tutarsız olabileceğini düşünebiliyor musunuz?... Kelime anlamı üzerinde durursak, namazın şartları arasında 'setri avret' deniyor. O zaman namazda yalnızca 'avret yerleri'ni kapatmak yeterlidir..." Öğretmen artık sinirlenmeye ve sesini yükselterek konuşmaya başlamıştı...

  • "Kadınların el ve yüzü dışında her yeri avret yeri sayılır zaten! Demek sizin inancınız zayıf! Bana inanmıyorsanız Müftülüğü arayın, onlardan doğrusunu öğrenin..."


 

Allah, Ali Bardakoğlu'ndan razı olsun!

  • "Camideki imamlarına siyasi propaganda yaptıran kurumu arama ihtiyacı duymuyorum. Kaldı ki eski Diyanet İşleri Başkanı İlahiyat Profesörü Ali Bardakoğlu'ndan daha iyi mi bilecekler... Ali Bardakoğlu, çok iyi anımsıyorum 7 Kasım 2010'da 'Başını örten daha iyi müslümandır, örtmeyen müslüman değildir ya da günahkardır diyemeyiz. İslamiyette böyle bir zorunluluk yoktur' şeklinde bir açıklama yaparak istifa etti. Ben de ne zamandır yetkili bir ağızdan böyle bir açıklama bekliyordum. Ondan sonra, artık kimse başörtüsü üzerinden siyaset yapamaz diye umuyorudum; ama bakın biz şimdi neleri tartışıyoruz?'

  • "O adamı ben tanımıyorum. Doğru düzgün biri olsa istifa etmezdi? Demek Kuran-ı yanlış anlamış... (Bazılarının her konuyu, o konunun gerçek otoritelerinden, daha iyi bildiklerini iddia etmeleri de AKP döneminde moda oldu!)"

  • "Adam istifa etmeseydi zaten siyasi iktidar al aşağı ederdi! Ne yani siz (imam hatip lisesi mezunu ve üniversiteyi bitirmemiş bir ücretli öğretmen), İslamiyeti İlahiyat Mezunu bir profesörden daha iyi biliyorsunuz demek? Pes doğrusu! Son kez bir iki cümle söyleyip konuşmayı bitirmek istiyorum: Dünyada ruhban sınıfı olmayan tek din İslam Dini'dir. Çünkü, İslamiyet insanı öyle üstün bir varlık olarak görür ve değer verir ki; Kuran-ı hiçbir aracı olmadan okuyup anlayabileceğini öngörür, kabul eder. Ben de kendi zekama ve anlayışıma güveniyorum; Kuran-ı doğru anladığıma inanıyorum. Zaten başı açık dolaşmanın günah olduğunu düşünsem, başımı örterdim...


    Kuran-ı anlamaya çalışmak ibadettir

Din öğretmeni, Kuran'da ana dili Arapça olanların bile anlamını tam olarak çözemediği ayetler bulunduğundan dem vururken, kendisine bunları bildiğimi ve konuşmayı uzatmak istemediğimi belirttim ve bitirdik... Zaten Kuran-ı dört kez okumamın ve beşinci kez de iniş sırasına göre okumak istememin nedeni; zekam, farkındalığım, anlayışım artıkça, metaforik (içiçe) anlamlar taşıyan ayetleri okurken, alacağım bilginin, yararın, çıkaracağım anlamın, gelişimime ve olgunlaşmama katkısının da değişeceği, artacağı yönündeki inancımdan... Yani, bu durumda bilgisi, anlağı ve anlayışı kıt, niyeti kötü kişilerin Kuran'dan başka başka anlamlar çıkarması, yanlış yorumlar yapması da olasıdır gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz.

Dinimizi ve tarihimizi iyi öğrenirsek, gerçek dindar olmayan "dinci"lerin bizi zorladıkları, halkı zorla inandırmak istedikleri şeylerin İslamiyet'te yeri bulunmadığını anlar, bilgi ve görüşlerimizi sağlam dayanaklarla doğrulayabiliriz. Dini bilmenin, öğrenmenin, gerçek müslüman olmanın yolu, önce Kuran-ı anlamını bilerek, anlamaya çalışarak okumaktan geçer. Yoksa, ilk, orta ve lisedeki din dersleriyle yalnızca şekli ve yetersiz bilgiler alma; öğretmenin, niyeti, bilgisi, kapasitesi, görüşleri doğrultusunda çocukların yanlış bilgilendirilmesi ve yönlendirilmesi tehlikesi de vardır.

Eğer Türkiye Cumhuriyeti Devleti laik bir devletse, din eğitimi, hele bu şekliyle zorunlu tutulamaz. Ama, ben birçok kişinin laikliğe de karşı olduğunu farkındayım. Laiklik olmazsa, düşünce ve vicdan özgürlüğünden, demokrasiden söz edemeyiz. Siyasi iktidar bunu sağlayamıyorsa, hatta bunu ortadan kaldıran uygulama ve yasal düzenlemeleri yapıyorsa, yurttaşlar olarak bizler elimizden geleni yapmalıyız; haklarımızı, özgürlüklerimizi sonuda dek savunmalı, elimizden alınmaya çalışılanları da geri kazanmalıyız.

"Dinde zorlama yoktur" diyen Allah kelamı Kuran'ın, "İlim Çin'de olsa bile gidip arayınız" hadisinin sahibi Peygamber'in, öğretmenlerden "Fikri ve Vicdanı hür nesiller" yetiştirmelerini isteyen Mustafa Kemal Atatürk'ün anlayışının benimsendiği ve benimsetildiği bir eğitim – öğretim istiyorum. Çocuğumu öyle yetiştirmeye yeminliyim!

 

 

Gülçin ERŞEN – 19 Haziran 2017 / Güllük

 
Toplam blog
: 134
: 869
Kayıt tarihi
: 06.07.11
 
 

Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu (İletişim Fakültesi) Radyo ve Televizyon Bölümü mezun..