Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Eylül '17

 
Kategori
Anılar
 

Ölmeden Önce Kelime-i Şehadet Getiririm Anne

Ölmeden Önce Kelime-i Şehadet Getiririm Anne
 

Vatan Aşkı


"Milli benliğini yitirmiş uluslar milletlerin avıdır." M.K.Atatürk

Öyle anlar yaşamışızdır ki, belleğimizin en gözde rafına yerleştirmişizdir; zaman zaman o anılarımızın tozlarını alırız.
2010 senesinde üç yaşındaki bir çocuğun alnından öpüşüm geldi aklıma...
Bursa Görükle mahallesinde oturmaktaydık. Köpeğim Pamukla yine dolaştığımız bir akşam öncesi vakitti. Evimizin 100 metre yakınındaki çocuk parkına yaklaşınca mola vermek istedim. Boş bir banka geçip oturdum. Yanımıza köpeği sevmek için koşturan çocukları ikisözcüğümle durdurmuştum:
" Aman ha ısırır!"
Uyarılarımla minik ayaklar ani frenle durmuşlardı. Onlar köpeği bir süre izlemeye koyuldular. Bilirdim ki, köpeğim Pamuk ve çocuklar pek anlaşamazdı. Nedeniyse çok tüylü kuyruğunun çocuklar tarafından çekiştirilip ellenmesiydi.
İzlemekten yorulan çocuklar oyunlarına kaldıkları yerden devam ederlerken bende onları öylesine izlemekteydim...
Bir saat sonra alacakaranlığa dağılacaktı gökteki ak bulutlar.
Batmakta olan gün kızıl yüzüyle okşuyordu yüzümü.
Oturduğum tahta banka bir kadın yaklaştı. İzin istedi, başımla onay alınca ancak oturdu. Çok şaşırmıştım. Kadın Anadolu aksanıyla konuşmuştu. Elinde tuttuğu çocuk 3 yaşlarında bir erkek çocuğu idi.
Uslu uslu kadının yanına o da oturdu. Her ikisi de sessizdiler. Bu kez ben bozdum o acayip suskunluğu;
"Bak salıncaklar boşaldı, hadi sende sallan çocuğum."
Çocuk yanımdaki kadına başını kaldırıp, " İzin vercen mi anneanne," diye kadından yanıt bekledi.
Demek anneannesiydi. Yaşını hiç de göstermiyordu. Bir de o hiç alışık olmadığım çocuğun izin alması yok muydu? Hem de bir çocuk parkında!
Yanımdaki kadını daha bir yakın takibe almıştı gözlerim.
Başında oyalı renkli bir yemeni vardı. Boynundan başının her iki yanına dolayıp tam tepesine atmıştı yemenisini. Sırtında yelek ve üzerinde divitinden dikilmiş elbisesi vardı.
Kadının yanıtı hiç beklemediğim bir yanıt olmuştu. O an yürek sahillerime çarpan dalgalardaki coşkuya keşke sizler de tanık olsaydınız...

Çocuğun bakışlarındaki ışıltılı beklentiyi görünce dayanamamıştım.
" Hadi anneannesi, bak az sonra güneş batacak. Çocuğu kırma da biraz sallansın..."
Demeye kalmadan kadın "Hayır, önce ona verdiğim görevi yapsın."
Diyerek sözlerimi aklımla dudaklarımın içine sıkıştırmıştı.
Çocuk o anda ayağa kalktı başladı İstiklal Marşımızı okumaya.
Allah'ım o ne şeker çocuktu öyle.
Marşı okuması biter bitmez anneannesinden "Aferin," onayı bekler gibiydi. Ama kadın soru sormaya devam etti:
" Bayrağımızın rengi?"
Çocuk:
" Kırmızı"
Kadın:
"Üzerinde ne var?"
Çocuk:
"Ay ve yıldız."
Kadın:
"Vatanımızın adı nedir?"
Çocuk:
"Türkiye"
Kadın:
" Vatanımızı kurtaran ulu önderimizin adı nedir?"
Çocuk:
"Hepimizin babası Atatürk."
Kadın:
" Vatan için ne yaparsın?"
Çocuk:
"Amcam gibi şehit olurum!"
Kadın:
" Şehit olmadan önce korkmadan son sözlerin ne olur?"
Çocuk:
" Şehadet getiririm."
Kadın:
"Söyle bakiimm. Nasıl diyecen?"
Çocuk Kelime-i Şehadeti okur.
Kadın:
" Sonra ne diyecen?"
Çocuk:
"NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE, diyeceğim, anneanne."

İşte o zaman o üç yaşındaki çocuk öyle bir haykırdı ki, parktaki diğer çocuklar oyunlarından başlarını kaldırıp bize hayret ederek bakmaya başladılar.

Kadın aldığı yanıtlardan tatmin oldu ki, çocuğun oynamasına bir ödülmüş gibi izin vermişti:
"Aferin oğlum. Şimdi oynayabilirsin."
Çocuk ileri doğru atılıp tam koşacaktı ki, kolundan tutup kendime doğru çektim.
" Gel çocuk, seni alnından öpmek istiyorum."
Çocuk usulca yaklaştı. Bakışları yanımdaki kadına yapıştırmıştı. Onun yanıtını beklemeden öptüm çocuğun alnından.
" Adın nedir senin?"
Çok güçlü bir se yanıtlamıştı:
" Fırat"
Ardından ekledi: " Şehit olan amcamın adı da Fırat'tı teyzeciğim."
Bu sözler sol yanımı yarmıştı. Göğüs boşluğuma ince bir sızı yana yana yayılırken, o sırada çocuğun görüş alanına köpeğim Pamuk girmişti.
Sevinçle ona doğru yaklaştı.
" A köpek sizin mi? Onu sevebilir miyim, teyze?"
Onu hafiften durdurdum:
"Dur Fırat, ani hareketler onu ürkütür. Onun önce seni tanıması lazım."
Çocuk bir hamleyle geri sıçradı:
" Beni ısırmaz değil mi?"
" Hayır. Ama senin kokunu tanıması için elini koklaması lazım."
Dedikten sonra yanımdaki kadının inançlarına saygılı olmalıydım. Sık karşılaştığım bir durumdu bu:
"Şafiilik yok değil mi? Çocuk sevsin mi?"
Kadın gülümsedi, "Hayır Şafi değiliz, âmâ inancımız tamdır elhamdülillah. Sevsin tabi. Eve gidince ellerini yıkarım."
Çocuğa, önce usulca elini koklamasını, sonra yavaşça köpeğin başını okşamasını söyledim. Dediklerimi harfiyen uyguladı. Pamuk da yeni arkadaşıyla bir süre oynadı, başını çene altını kaşıtmıştı.
Çocuk oyun arkadaşlarının arasına katılınca; bende yanımdaki kadını tebrik etmiştim.
Bana dedikleriyle ruhum üşümüştü adeta. Tüylerim ürpermişti.
"Ağaç yaşken eğilir. Çocuğa ne öğretirsen o da kendi soyuna, aynını öğretecektir. Vatan onlara emanet olcak. Babası da göçtü bak...”
Meğerse çocuğun babası da 2 ay önce Şırnak’ta şehit düşen bir Mehmetçikmiş. Çocuk henüz babasının öldüğünü dahi bilmiyormuş.
Orada, o parkta ibretlik bir ana tanık olmuştum.
Adı Rahime olan kadının kocası Van Erciş’te koruyucuymuş. O da hainlerce öldürülmüş.
İçler acısıydı dinlediklerim. Bir ocaktan tam üç şehit vermişler. Evleri kurşunlarla delik deşik olunca memleketlerini terk edip Bursa'ya göç etmişler.
Devletin bağladığı maaşla geçimlerini sağlayan o insanları unutmam mümkün değildi.
O gün, sosyal yaramızı hala onurla yüreğinde taşıyan bir Anadolu Kadınıyla 3 yaşındaki torunuyla tanışmıştım.
Ayrılırken ona üst üste aynı sözcükleri hece hece söylerken üzüntümden dilim sürçüyordu. Nutkum tutulmuştu sanki...
" Başınız sağ olsun!"
O yürekli Anadolu Kadınının verdiği yanıt:

" Vatan Sağ Olsun!" Olmuştu.

 

Emine Pişiren / Kocaeli

 
Toplam blog
: 141
: 1282
Kayıt tarihi
: 02.11.08
 
 

Kayseri- Develi doğumluyum. İlk- orta- lise ve üniversiteyi istanbul'da bitirdim. Kültür Bakanlığ..