Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mart '17

 
Kategori
İnançlar
 

Ölümü tatmak denen şey!

Ölümü tatmak denen şey!
 

Ölümle beraber 'yok olmak' diye bir şey söz konusu değil. ......................................................................................................


Ölümü tatmak denen şey, bildiğiniz gibi ölümü yaşamaktır. Gerçekten  ölüme hazırlanmak denen şey de; öleceğin saati ve dakikayı  bilerek yavaş yavaş ölüme hazırlanmak, bedenin bütün azalarının yavaş yavaş faaliyetinin tükenmesi ve bu yolculuğa çıkmak üzere hazırlık yaptığı anları yaşamak anlamına gelir. Yoksa  her ölümü tadan, bu söylediğim manada ölümü tatmayacaktır…

Ölümle beraber 'yok olmak' diye bir şey  söz konusu değil. Ölen bir insan ilk etaplarda bazen öldüğünün farkında bile olamıyor ancak sizi görüyor, duyuyor konuşmak istiyor fakat size cevap veremiyor. 'Ben ölmedim' diyor, fakat haykırışları bizlere ulaşamıyor.

Şimdi bir arkadaşımız Twitter hesabında  diyor ki: 'Seyrimdeki  aktarma etabında- transferimle ilgilenen genç arkadaşlardan bir ricam var. Bedenimi toprağa vermeden, 3 gün serin bir yerde bekletin.'
Yani serin bir yerde bekletin ki kokmasın, anlamında söylüyor bunu.  

Mezara girmemek istemesinden kasıt Amigdala'nın canlı ve diri olması, bilinçli olarak her şeyi görmesiyle alakalı. Ben kendi görüşümü ifade edeyim: İstersek içerde olalım, istersek dışarda kalalım hiçbir şey fark etmeyecektir.

Mezarın-toprağın varlığı bu 'göze' göredir.

Ölüm gerçekten her insanın yaşayacağı bir olay; ister zengin olsun, ister fakir olsun, ister tok olsun, ister aç olsun. Yani ölüme hazırlanmak gerekiyor. Bunu, büyük bir olgunluk içinde kabullenmemiz şart. Tabi insan bu anlayış içinde kendi düşünceleriyle beraber öte boyuta yani ahiret dediğimiz boyuta intikal edecek. Bu da kaçınılmaz bir olay. Ahiret boyutunda, yaşadığımız şartlar ve koşullarla devam edeceğiz; ancak  o koşullar bizim sahip olduğumuz değerlere ne kadar uyar, bu tartışılacak bir konu. Ama her halükarda büyük bir zorluğun insanları bekleyeceğini ifade edebiliriz…

Orada 'Allah Rahman'dır bizi kurtarır,  Allah Rahim'dir bizi kurtarır.'  gibi bir takım hikayemsi, varsayımsı şeyler yaşayamayacağımız belli. Bu şekilde duygusal bir yaklaşımla değerlendiremeyiz olayları; çünkü 'her insan kendi yapmış olduğu hareketlerin neticesiyle karşı karşıya gelecektir.' uyarısı var. Dolayısıyla bu dünya hayatında dengeli bir yaşamı benimsemiş olmalıyız.

'Kabir' denilen olaydan bahsedersek, kabir hologramdır. Mezar ise insanın gömüleceği yerdir. Hz. Muhammed (as) “Benim kabrimde beni ziyaret eden, sağlığımda beni ziyaret etmiş gibidir.” diyor. Bu nokta hologram boyutuna işaret eder. 

Düşündüğümüz zaman, tabuların ve takıntıların  varsa bu şekilde de devam edeceğin bir olay, otomatikman ölümle beraber yaşayacağın olaylardır. İnsanın azap görmesi kaçınılmazdır. Bunun için de etiket değişikliğini gerçekleştirmek ve benimsediğimiz ve benimsemediğimiz olayların seçimlerini yaparak çok iyi uygulamak  zorundayız. Şu kesin olarak bilinmeli ki, Öte yaşamla ilgili bir çalışma yapmamış ve bunu gerçekleştirmemiş insanın beklentilerinin gerçekleşmesi bir hayli zordur ve hayalidir.

Büyük düşünür Sufi Üstad  Ahmed Hulûsi  “Ölüm kuantum beynin bir algısıdır” diyerek bilimsel olarak ölüme yepyeni bir kapı açıyor. Bu bir anlamda ölümle birlikte var olacak bir takım olaylar,- cennet ve cehennem dahil olmak üzere -kuantum boyutun açığa çıkarttığı, holografik bilgi boyutta devam edecek demektir ki bu da başta bizim söylediğimiz gibi, kabir denen, mezar denen olayın hologram şeklinde olduğunu düşünmemize yardım ediyor…

İnsanın 120. günde takdir gereği cennete gitmesi yazılıysa o insan mutlaka cennete gidecektir.. Fakat Allah Rasulu as. bir hadisinde "Cennete gidenlerin çoğunluğunu 'bühl ehli' teşkil edecektir" demiştir. Kendini bilme özelliğini ortaya koymamış olan insanlarda takdirin neticesinde cennete gitmesi söz konusu ise, inanın çok samimi söylüyorum, cehenneme gitmekle arasında pek bir fark kalmayacaktır. Allah ehli bu konuya ‘’Bühl de bizim için kaybedilmiştir’’ demektedir. Çünkü 'insansı beyni' cennetin getirdiği nimetlerin, kudretin açığa çıkışının hiçbir zaman farkında değildir.

Ruhu olmayan hayvanlarda dahi farklı meziyetler var; örneğin  kuşlarda ve maymunlarda his olayı, bir şeyleri daha önceden sezinleme konusu çok daha güçlü.

Sonuç olarak; İnsanın kendini, hakikatini bilmesi ve olaylara müdahale etmesi, kudreti açığa çıkarmasıyla mümkün olabilir, yani cennetin hakkı verilebilir diye düşünüyorum..

Ahmed F. Yüksel

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..