Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Kasım '17

     
    Kategori
    Dünya
     

    Ortadoğu'da Yeni Hedef : İran

    Ortadoğu'da Yeni Hedef : İran
     

    İran 1.648.195 kilometrekarelik yüzölçümü, yaklaşık yüzde doksanı şii Müslümandan oluşan toplam 82 milyonluk nüfusu, askeri gücü, nükleer çalışmaları ve Ortadoğu ile Asya arasındaki köprü niteliğinde ki jeopolitik konumu nedeniyle hem ABD ve İsrail gibi ülkelerin Ortadoğu da ki stratejik denge planları hem de bölgede ki sünni Müslüman ülkeler, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, mısır ve özellikle Suudi Arabistan tarafından devamlı tehdit olarak görülen bir ülke.

    Bu bağlamda son günler de ki siyasi, ekonomik ve askeri gelişmeleri değerlendirdiğimizde yakın zamanda İran üzerinde sonuçlar doğurabileceği çıkarımını yapmak çok da zor olmasa gerek. Peki, nedir bu gelişmeler, neden şimdi? Ve neden hepsi İran’ı işaret ediyor?

    Son zamanlarda adını sıkça duymaya başladığımız Suudi Arabistan’ın savunma bakanı ve Veliaht Prensi  Muhammed bin Selman, kadınlara araç kullanma hakkı, innovatif teknolojilere verdiği destek ve daha fazla yenilikler  ile iç politikada reformsal , Yemen operasyonu ve diğer söylemleri ile dış politikada agresif bir tutum sergilediğini bize gösterdi. Yemen’de Ülke yönetiminde daha fazla söz sahibi olmak isteyen nüfusun yaklaşık yüzde otuzunu oluşturan Şii Husilerin, Yemen'i 6 bölgeye ayırmayı öngören anayasa tasarısını reddederek, kendilerine daha fazla söz hakkı doğuracak olan iki bölgeli yapıya geçiş çağrısı yapıyordu. 2014'ün son aylarında Husilerin ayaklanması hızla büyüdü ve başkent Sana'ya kadar ulaştı. Husi oluşumunun İran’ın desteğini aldığı iddaları çok yaygın ama İran bu iddaları reddiyor.  Suudi Arabistan da ülkede Sünni Hadi hükümetini desteklediğini açıkça dile getiriyor. Yemen'den kaçan Cumhurbaşkanı Hadi Riyad'a sığınmış durumda. Husilere karşı hava saldırılarının başlaması, İran-Suudi Arabistan gerilimini zaten artırmıştı. Bir hafta önce Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’a Yemen’den atılan füzenin hava savunma sistemleri tarafından imha edilmesi ardından Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve ABD’den gelen, atılan füzenin İran füzesi olduğu açıklamaları gerilimi iyice tırmandırıp tüm gözleri İran’a çevirmiştir.

    Ayrıca Suudi Arabistan’ın doğu bölgesinde özellikle El Hasa ve Qatif şehirlerindeki şii ağırlıklı nüfus Suud hükümeti tarafından tehdit olarak görülmektedir. Bölgenin zengin petrol yatakları ve önemli bir ticaret merkezi olması bil hassa dammam limanı ülke ticaretinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu yüzden Suud hükümeti bölgedeki halka baskı uygulamakta ve sindirme politikası yürütmektedir. Ülkenin doğusunda hükümet binalarına ve askerlere karşı saldırlar devamlı gündemde yer almaktadır.                                                              

    Tüm bunların haricinde bölgede tansiyonu yükselten en önemli gelişme geçen haftasonu Lübnan başbakanı Saad Hariri’nin Riyad’da ‘suikasta kurban gitme korkusu’ nedeniyle açıkladığı başbakanlıktan istifa kararı. Hariri’nin halen Suudi Arabistan’da olunduğu biliniyor ancak nerede olduğu konusunda şuan için kimsenin bir fikri yok. Lübnan’da ki Hizbullah lideri Hasan Nasrallah başbakanın istifasının geçerli olmadığını ve Hariri’nin Suud hükümeti tarafından zorla alıkonulduğunu iddaa etmektedir. Hizbullah halen Lübnan’da ki koalisyon hükümetinde yer almaktadır. Hariri’nin Lübnan’da  İran ve Suudi Arabistan arasında ki bölgesel güç savaşından arada kalmaktan çekinip böyle bir karar aldığını düşünebiliriz. Bir diğer gelişme ise istifa kararının hemen ardından  İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Balfour deklarasyonun 100.yıl dönümü kapsamında Londra’da düzenlenen etkinlerde yaptığı açıklamalar. Netanyahu istifa kararını İran’a bağlayıp bunu İran’ın fetih girişimi olduğunu ve ortadoğuda İran egemenliğini durdurmalarını gerektiğini söylemiştir. Hizbullah’ bir diğer iddası ise Suudi Arabistan’ın İsrail ile Lübnan’a operasyon üzerinde anlaşmasıdır. Bölgede her saniye yeni bir gelişme olmakta ve gerilim artarak devam etmektedir. Hizbullah’ın Suriye ve Irak’da ki yaklaşık 25.000 milisin Lübnan çağrıldığı, ayrıca İran destekli Esad rejiminin de Lübnan sınırına bir tümen gönderdiği idda edilmektedir. İsrail’in ise Lübnan sınırında savaş uçaklarıyla yaptığı uçuşlar sınır ihlalleriyle birlikte artarak devam etmektedir. Suudi Arabistan ve ardından Kuveyt ve Bahreyn’in vatandaşlarının Lübnan’ı terk etmesine yönelik uyarısı sıcak çatışma riskini artırmıştır. Olası bir savaş senaryosunda İsrail ve Suudi Arabistan’ın birlikte hava harekatı düzenleyeceği kaçınılmazdır.

    ABD ise Lübnan başbakanının istifa kararı sonrası sessizliğini şuan için korumakta. Obama İran’ı Ortadoğu’da çözümün önemli aktörlerinden biri olarak görüp ılımlı bir yaklaşım sergilemekteydi. Yeni Başkan Trump ise İran’ı Ortadoğu’da problem olarak görüp  düşmanca bir tavır izlemektedir.

    Bu gelişmeler ışığında bölgede ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’ın ortak düşman İran’a karşı harekata geçeceği aşikardır. Ancak İran’a karşı doğrudan bir askeri operasyon riskini bu ülkelerden hiçbiri alamaz. Ve müdahalenin başta Lübnan üzerinden dolaylı olarak gerçekleşeceğini söyleyebiliriz. ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’ı aynı ittifak içinde görmek ne kadar zor olsa da hepsi için ortak tehdit İran. ABD ortadoğuda ki dengeler açısından İran yerine uzun süreli müttefiği Suudi Arabistan’ı bölgesel tek güç olarak görmek istemektedir. İsrail için zaten İran ezelden beri en büyük düşman ve karşılıklı tehditler hiçbir zaman son bulmadı. Suudi Arabistan ise Müslüman dünyasında Sünni egemenlik ve Ortadoğu da tek güç hedefi ile İran’ı her zaman yok etme sevdası içindedir. Ayrıca Kral Selman’ın oğlu Veliaht Prens Muhammed bin Selman’a kendinden sonra güçlü bir Suudi Arabistan bırakma isteği de olduğunu söyleyebiliriz.

     

     

     
    Toplam blog
    : 1
    : 1429
    Kayıt tarihi
    : 12.11.17
     
     

    Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Mezunu Afyon Kocatepe Üniversitesi Yüksek L..