Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mayıs '16

 
Kategori
İnançlar
 

Peygamber’in Hz. Ali için Kullandığı Mevla kelimesinin anlamı

Peygamber’in Hz. Ali için Kullandığı Mevla kelimesinin anlamı
 

Hz. ALİ


 Mevla Kelimesinin Anlamı

Ancak ne var ki; mevla kelimesi, başka yerlerde sevgi manasına gelse bile, bahis konusu olan Gadirihum hadisi, metninde ve dışında olan emareleriyle öyle göz doldurucudur ki, her insaflı insanın dikkatini kendine çekiyor ve mü’minlerin emiri Hz. Ali (a.s)’ın İslam Peygamberi’nin ilk halifesi olduğunu en belirgin şekilde ortaya koyuyor.

Şimdi bahis konusu Gadirihum hadisindeki mevla kelimesinin dost anlamına gelip gelemeyeceğini gözden geçirelim.

İlk olarak; Gadirihum Hadisi’nin kendisi, bu anlamı ona vermemizi imkansız kılıyor. Zira, Hz. Resul (s.a.a) “Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır” cümlesini buyurmadan önce şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Mü’minlere kendilerinden daha evla olan kimdir?” Peygamberin mü’minlere, onların kendilerinden daha evla ve önce olmasını mü’minlere olan velayet ve nezaret hakkından başkasına yorumlamak mümkün değildir.

Hazret, kendisi için ispat ettiği mevkii, aynen Hz. Ali için de ispat ettiğine göre, iki cümle arasında mana farklılığının olması düşünülemez. O halde Hz. Ali (a.s) de aynen Hz. Resulullah gibi, mü’minlere nispet onların kendinden daha evla ve önce olup, onlar üzerinde her türlü tasarruf hakkına sahiptir. Bunun anlamı imamet ve hilafetten başka bir şey olamaz.

Netice itibariyle, Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Ben size kendinizden daha üstün ve sizin üzerinizde kendinizden daha çok tasarruf hakkına sahip değil miyim?” Ashap da evet diye Hazret’i tasdik etmiş ve Hazret’in böyle yetkisi olduğunu kabul etmiştir. İşte o sırada İslam Peygamberi: “Benim size nispet olan üstünlüğüm ve velayetimin aynısı Ali için de sabittir. Ve benden sonra o bütün Müslümanlar’ın mevlası ve benim halifem olacaktır” buyurmuştur.

O halde bu hadisteki mevla kelimesinin velayet ve imamet manasından başka manalara yorumlamak hadisin kendisiyle çelişkiye düşmektir ve doğru değildir.

Sonra İslam Peygamberi’nin o sıcak havada o kadar insanı bekletip maksadının sadece Hz. Ali (a.s)’ın sevgisini ilan etmek olduğunu savunmak kesinlikle makul değildir.

Hazret’in bu açıklamasından sonra orada bulunanların, mü’minlerin emiri Hz. Ali (a.s)’ı kutlamaları da bunu kanıtlamaktadır. Zira bu tebrik etme Hz. Ali (a.s)’ın o gün Allah ve Peygamber tarafından yüce bir makama ermesi halinde anlam kazanabilir. Aksi takdirde kutlanmanın manası olmaz.

Ayrıca Hazret’in bu açıklamasından önce ve sonra inen ayetler de bunu kanıtlamaktadır. Zira Hz. Ali’nin mü’minlerin dostu olduğunun ilan edilmesi, ne Hz. Resulullah’ı endişelendirecek kadar önemli bir konuydu, ne de Allah Teâlâ’nın Resulü’nü tehdit edercesine risaletin tamamlanmasını ona bağlayacak ve onun ilânı için Resulü’nü bizzat kendi koruması altına alacak kadar önem taşıyordu.

Bunun iblağ edilmesinden sonra Allah Teâlâ’nın artık nimetini tamamladığını ve dinini kâmil kıldığını ilan etmesi de anlamsız olur. Zira Hz. Ali’nin mü’minlerin dostu olduğunu ilan etmek, kimsenin bilmediği yeni bir şey olmadığı gibi, Allah’ın nimetini tamamlayacak ve dini kâmil kılacak kadar önemli bir konu da değildir. Böyle şeyleri Cenab-ı Hak ve Resul-i Ekrem’ine reva görmekten Allah Teâlâ’ya sığınmak gerekir.

Mü’minlerin emiri Hz. Ali (a.s)’ın da Gadirihum olayına istidlâl ettiğini görmekteyiz.

Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin kaynaklarında da yer aldığı üzere, bir gün Hazret Kufe’de insanları geniş bir alanda toplar ve şöyle buyurur: “Hz. Resulullah’ın Gadirihum gününde yaptığı konuşmayı duyan her Müslüman kişiyi, işittiği şeylere tanıklık etmek üzere, ayağa kalkması için, onları Allah’a and veriyorum. Bunu kendi gözleriyle görüp kendi kulaklarıyla işitenler dışında, kimse ayağa kalkmasın.”

Bunun üzerine, aralarında Bedir savaşına katılmış, on iki ashabın da bulunduğu otuz ashap ayağa kalkarak şöyle dediler: “Biz tanıklık ederiz ki, Gadirihum gününde Peygamber-i Ekrem (s.a.a) senin elinden tutarak şöyle buyurdu: “Benim mü’minlere nispet onların kendilerinden daha evla olduğumu biliyor musunuz?” Onlar: “Evet” deyince, Hazret: “Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır. Allah’ım! Onu seveni sen de sev, ona düşman olana sen de düşman ol.” buyurdu.”[1]

Ahmet bin Hanbel şöyle yazıyor: “O gün otuz ashap ayağa kalkıp Gadirihum hadisini kendi kulaklarıyla işittiklerine tanıklık ettiler.”[2]

Burada araştırmacı insanlara kolaylık olsun diye, Gadirihum olayına işaret eden Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin tarih, hadis ve tefsir yazarlarından bazılarına işaret etmeyi uygun buluyoruz.

Gadirihum Olayına İşaret Eden Ehl-i Sünnet Tarihçilerinden Bazıları

1- Belazuri”, “Ensab-ül Eşraf” adlı kitabında c. 2 s. 112

2- Suyuti, “Tarih-ül Hülefa” adlı kitabında s. 169

3- Şehristani, El-Milel ven Nihel” adlı kitabında c. 1 s. 163

4- Hatibi-i Bağdadi, “Tarih-i Bağdat” adlı kitabında c. 8 s. 290

5- İbn-i Abdulbirr, “El- İstiab” adlı kitabında c. 3 s. 36

6-Zehebi, “Tarih-ül İslam” adlı kitabında c. 2 s. 196

7- İbn-i Asakir, “Tarih-i Dimeşk” adlı kitabının Hz. İmam Ali bölümünde c. 2 s. 13, 508, 513 ve…

8- İbn-i Esir, “Üsd-ül Gabe” adlı kitabında c. 1 s. 367 ve c. 2 s. 233

9- İbn-i Hallikan, “Vefayat-ül A’yan” adlı kitabında,

10- İbn-i Haldun, “El-Mukaddime” adlı kitabında,

11- Şemsuddin-i Zehebi, “Tezkiret-ül Hüffaz” adlı kitabında c. 1 s. 10

12- İbn-i Hacer-i Askalani, “El-İsabe” adlı kitabında c. 1 s. 305, 372, 567 ve c. 2 s. 257, 382… ve “Tehzib-ut Tehzib” adlı kitabında,

13- Kirman-i Dimeşki, “Ahbar-üd Düvel” adlı kitabında,

14- Nuriddin-i Halebi, “Siret-ül Halebiyye” adlı kitabında

15- Buhari, “Tarih-ül Kebir” adlı kitabında

16 Behçet Efendi, “Tarih-i Al-i Muhammed” adlı kitabında s. 121

17- İbn-i Kuteybe Ed-Dinuri, “El-İmame ves Siyase” adlı kitabında c. 1 s. 101 ve…

Gadirihum olayı bizim kendi tarihçilerimizin eserlerinde de kendine yer bulmuştur.

Sayın Hilmi Şehbendarzâde Türkçe kaleme aldığı İslam Tarihi adlı kitabının 1. cildinin 273. sayfasında Gadirihum olayına değinerek şunları yazıyor: “Hazret Vedâ Haccından dönüşünde Gadirihum mevkiinde irad buyurduğu bir hutbede: “Ben kimin mevlâsı (sahibi, efendisi) isem, Ali de onun mevlâsıdır” cümlesini dinleyicilere işittirmiştir.

Bu hadis sahih isnatlarla rivayet edilmiştir. Bu hadisin manası tetkik edilip, göz önüne alınır ve kesinliği düşünülürse, (Hz. Resulullah’ın Hz. Ali’yi hilafete) tercih keyfiyeti sabit olur. Bununla beraber, bu tercihin ashabın çoğunluğunca teslim edilmiş olmadığı pek çok suretle sabittir. İhtimal ki, birtakımları, bu tercihe beşeri bir hususiyet, akraba severlik yahut mânası hilafete kadar varmayan bir nevi yüceltme ve saygı gösterme ifadesi göstermişlerdir. İhtimal ki, diğer kısım da, irtihalden hemen sonra Ali’nin halifeliği ile yine bir Haşimi ve Emevi ihtilafının baş göstermesinden korkmuşlardır.”

Açıktır ki, bizim Sayın Hilmi’nin bu tevcihlerini kabul etmemiz mümkün değildir. Zira yukarıda da belirttiğimiz üzere, bu tevcihler hadisin bizzat kendisiyle çelişmektedir. Ancak her insan kendi düşüncesinde hürdür, istediği gibi düşünüp, istediği gibi yorum yapabilir.

Sonra Sayın Hilmi hadisin tamamını Siyer-i Halebi’den şöyle naklediyor:”Ben kimin mevlâsı (sahibi, efendisi) isem, Ali de onun mevlâsıdır. Allah’ım! Ona dost olana dost ol, ona düşman olana düşman ol, onu seveni sev, ona buğzedene buğzet. Onu destekleyeni destekle, ona yardım edene yardım et, onu hor göstermek isteyeni hor et, ona iyi davranana sen de iyi davran.”

Sayın Hilmi, Siyer-i Halebî’den Gadirihum hadisinin tamamını naklettikten sonra şöyle devam ediyor: “Siyer-i Halebî sahibi, otuz kadar doğru sözlü ashabın sahih rivayet ve sarih isnatlarıyla Ebu Hâtem Râzi ve Ebu Davut gibi bazı muhaddislerden başkasının naklettiğini beyan ederek diyor ki: “Hadis-i şerifin sadır olması şerefi yayılıp herkesçe bilinmesine müteakip Haris bin Numan El-Fahri, Medine’ye Hazret’i Resulullah’ın mukaddes huzuruna gelip: “Allah’ın birliğine, senin risaletine iman etmemizi emrettin, kabul eyledik. Beş vakit namaz kılmayı, oruç tutmayı, zekat ile mallarımızın temizlenmesini ve haccı emrettin, itaat ve kabul eyledik. Bunlara razı olmayıp da şimdi amcan oğlunu daha üstün tutarak bize mevlâ kıldın.

 Bu emir Allah’tan mı yoksa senden mi?” diye sual ettiğinde, Hazret’i Risalet’in Allah’ı gören iki gözü kızararak: “Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah üzerine yemin ederim ki, elbette o, Allah’tandır, benden değildir” diye üç kere tekrar buyurmuş olması üzerine, Haris-ül Fahri: “Eğer Muhammed doğru söylüyorsa, gökten bize bir taş gönder yahut bize acı bir azap ver” diyerek saadetli huzurundan çıkmış ve Allah hakkı için bu adam mescit kapısından çıkmadan başına isabet eden bir taşın ani darbesiyle mürt ve helak olmuştur.” (Siyer-i Halebi cilt: 3 sayfa 274)”

Bu sözleri yazan bir Ehl-i Beyt âlimi değildir. Bunları yazan, Ehl-i Sünnet âlimleri ve tarihçilerinden olan, Sayın Hilmi’dir. O halde haklı olarak sormalıyız ki, kendiniz bu tarihi gerçekleri kitaplarınızda yazdığınız halde, peki neden Ehl-i Beyt’e ve Hz. Ali (a.s)’a Hz. Resulullah’ın tanıdığı hakkı tanımıyorsunuz?

Gadirihum Olayını Nakleden Ehl-i Sünnet Hadisçilerinden Bazıları

1- Şafii mezhebinin imamı olan Ebu Abdullah bin İdris-i Şafii, İbn-i Esir’in “En-Nihaye” adlı kitabında kaydedildiğine göre, c. 4 s. 346,

2- Ahmet bin Hanbel, “El-Müsned” ve “Menakıb” adlı kitaplarında. Bakınız, “Müsned-i Ahmet bin Hanbel” 606, 906, 915, 1343, 2903, 17749, 18476, 18497 ve… Numaralı hadisler,

3- İbn-i Mace, “Es-Sünen” adlı hadis kitabında. Bakınız, 118 ve 113 numaralı hadisler,

4- Tirmizi, “Es-Sahih” adlı hadis kitabında. Bakınız, 2646 numaralı hadis,

5- Abdurrauf El-Menavi, “Feyz-ül Kadir” adlı kitabında c. 6 s. 217, 218

6- Ebu Ya’la Musuli, “El-Müsned” adlı kitabında

7- Bağavi, “Mesabih-üs Sünnet” adlı kitabında c. 2 s. 275

8- Hakim, “El-Müstedrek” adlı kitabında c. 3 s. 110, 116 ve 371,

9- İbn-i Meğazili Eş-Şafii “Menakıb” adlı kitabında s. 19

10- Muttaki El-Hindi, “Kenz-ül Ümmal” kitabında c. 15 s. 91, 92, 120, 135, 143, 147 ve 150

11- Haysemi, “Mecme-uz Zevaid” adlı kitabında c. 9 s. 103, 105, 106, 107 ve 108

12- Zehebi, “Telhis” adlı kitabında c. 3 s. 110

13- Amri, “Mişkat-ül Mesabih” adlı hadis kitabında c. 3 s. 243

14- Nesai, “Hasaisi Emir-ül Mü’minin” adlı kitabında s. 96, 100, 104 ve…

Gadirihum Olayına İşaret Eden Ehl-i Sünnet Tefsircilerinden Bazıları

1- Taberi, kendi tefsirinde,

2- Salebi, kendi tefsirinde,

3- Vahidi, “Esbab-un Nüzul” adlı kitabında,

4- Kurtubi, kendi tefsirinde,

5- Ebu-s Suud, kendi tefsirinde,

6- Fahri Razı, “Mefatih-ül Gayb” adlı tefsirinde,

7- İbn-i Kesir Eş-Şafii, kendi tefsirinde,

8- Celaleddin Suyuti, “Dürr-ül Mensur” adlı tefsirinde,

9- Alusi El-Bağdadi, “Ruh-ül Meani” adlı tefsirinde ve…

Hatta Ehl-i Sünnet’in büyük âlimlerinden Hamyunu’nun naklettiği bir rivayette, Ebu Bekir ve Ömer’in bu olaydan sonra kalkıp Hz. Resulullah’a: “Ey Resulullah! Bu velayet sadece Ali’ye mi mahsustur?” diye sordukları, Hazret’in de onlara: “Ali ve kıyamet gününe kadar olan vasilerime mahsustur” cevabını verdiği, bunun üzerine, onlar: “Senin vasilerin kimlerdir?” diye sordukları, Hazret’in de onlara: “Kardeşim Ali benim vezirim, varisim, vasim ve ümmetim içerisinde halifemdir. O benden sonra her mü’minin velisidir. Sonra oğlum Hasan, sonra oğlum Hüseyin, sonra da oğlum Hüseyin soyundan dokuz kişi birbiri ardınca benim vasilerimdir. Onlar Kur’an’la Kur’anda onlarla beraberdir. Havz-ı Kevser’de bana dönünceye kadar, ne Kur’an onlardan ayrılır, ne de onlar Kur’an’dan”[3]  cevabını verdiği yer almaktadır.

Velhasıl Gadirihum hadisi, Hz. Ali (a.s)’ın velayet ve imameti konusunu o kadar açık ve net olarak ortaya koyuyor ki, artık onun üzerinde fazla bir açıklama yapmanın gereksiz bir beyan olduğu kanısındayız.

 



[1] Tarih-i Dimeşk Hz. Ali’ye ait bölüm c. 2 s. 7 503. hadis

[2] Müsned c. 1 s. 119 hadis no: 633, 915 Yenabi-ül Meveddet, Bölüm 4. Şerh-i Nehc-ül Belağa İbn-i Ebu-l Hadid c.1 s. 362, El-İmame ves Siyase İbn-i Kuteybe’nin c. s. 11, 143, El Menakıb Harezmi’nin s. 224, Kifayet-üt Talib Genci Şafii’nin s. 386, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 7, Ensab-ül Eşraf Belazuri’nin c. 2 s. 156

[3] Ğayet-ül Meram 58. bölüm 4. Hadis. Naklen Feraid-i Hamyunu

 
Toplam blog
: 447
: 1524
Kayıt tarihi
: 20.09.13
 
 

06 Mayıs 1974 Çorum Sungurlu'da doğdu. Yaşamının büyükçe bir bölümünü Mamak'ın gecekondu mahalleler..