Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '14

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Prina Alevine Cezve Sürmek

Prina Alevine Cezve Sürmek
 

Bir dostum : "Seni okumaktan büyük keyif almaya başladım ...nefis bir eleştiri üslubun var..çok sevdim...selamlar..." diye yorum yapmış.
 
Günlük sıkıntılardan, memleketin iç karartan - bence içeriksiz, ancak kimilerince maksatlı körüklenen- tablosundan olacak, yazma isteğim bir an azaldıysa da bu yorum, kağıt kalemi aramama iyi bir bahane oldu. Çünkü, yazma sevdalısıysanız havadan nem kapar, ne eder eder yazarsınız... 
 
Aslında yazmak kendini ortaya koymasıdır yazanın. Öyle bir koymadır ki bu, günü gelir okuyucun yazını okudum demez , seni okudum der.İşte bu yazanın paha biçilmez mutluluğudur. Çünkü okuyucuya ulaşmış, yaşadığı ya da yaşanma olasılığı yüksek düşüncelerini aktarabilmiş, düşünceler arasında köprüler kurulmuştur.Bu yazın alanında özlenendir. 
 
***
Ben yazarken ,bilinçli bilinçsiz yeni bir arayışa sürüklendiğimi, yazımı yayımladıktan sonra hissederim. Tekdüze yaşam tarzını sevmediğimden olacak, yazımda da bu özelliğimi yansıtmaktan haz alırım. Yazımın uzunluğunu o kadar önemsemem . Önem verdiğim konu, okuyucumun ilgisini ayakta tutabilmek için neler yapmam gerektiğidir.Yazmak kadar okumanın da önemli olduğunu bilirim, düz yazımı şiirleştirme çabasına girer uyaklarla , ses oyunlarıyla bazen hece düşmesi,bazen ad aktarması yapar, kimi de lafı uzatır ,hüznü sevinci karıştırır, simgeler kullanır, nihayet yazdığım her cümleyi defalarca okurum. 
 
Okurlarım arasında görme engellilerin olabilme olasılığı her zaman vardır.Onların mükemmel çalışan kulaklarının hataları kabul etmeyeceğinin bilincindeyim. İşte bu yazımın çıkışnoktası  olur. Bir bahçeyi betimler gibi renkleriyle çiçek , ağaç, hayvan , cansız neler varsa ona anlatabilmem, algılatabilme becerisini göstermem gerektiğini aklımdan hiç çıkartmam.
 
***
Sade vatandaş derler ya, işte ben öyle biriyim. Parti denilen siyasal kurumların hiçbirinin binasına girmedim.Bu meziyet değil tabi, ülke yönetiminde söz sahibi olmak sadece oy kullanmak değil bilirim, ancak mizacım -belki de mesleğimin yarattığı koşullar, iki yüzlü siyasi hesap içinde bulunanların tavrını görmüş olmam,- bunu zorunlu kıldı. Bir oyum var onu hep kullandım , ama tarlasını yağmur alanına taşıyanlardan olmadım. Hiç,"kırılsaydı elim de size oy vermeseydim de," demedim. Çünkü siyasal tercihlerim beni genelde muhalefette bulunanlarla birlikte kalmaya zorunlu kıldı. Yakınlarımdan siyasete doğrudan girenler, makam sahibi olanlar çok , onlardan sessizce uzaklaştım...sonra onların dönüp beni aramalarını, bir "merhaba ! " demelerini bekledim, heyhat beklediğimle kaldım !
 
Yıllarca ceketimin sağ yan cebine gazete sinmişti, artık bilgisayar denilen bu melun makina (!) onu terkeyletti...oysa gazete hışırtısını duymak, mürekkep kokusunu sindirerek dünyaya göz atmak, çocukluk günlerimde dedem ve babamın aşıladığı güzelliklerdendi.
 
Onların okudukları gazete ve yazarları şimdilerde anımsayınca anlıyorum ki , siyasi düşüncede rakiplermiş.
 
***
Dedem, Cumhuriyet döneminin muktedir jandarma kumandanlığından emekliydi. Yasaları uygulamayı namusu bilen , Çaldıran'da teklif edilen torbalar dolusu "banknotu" İran'dan mal getiren Kürt kaçakçıların suratında dağıtmış adamdı. Anneannem bunu , bizlere  gururla anlatırdı. İlkokul günlerimden anımsıyorum, Milliyet okurdu.Refi Cevat Ulunay, Çetin Altan isimleri o zamanlardan hafızama yerleşmiş. 
 
Refii Cevat Ulunay , Milliyet'te " Takvimden Bir Yaprak " başlığı altında yazardı. Güçlü kalemdi. Şen şakrak, hayat doluydu. Mevlâna hayranıydı, vasiyetine uyup mezarını Mevlana Türbesi yakınına taşıdılar. "1968"
 
Siyasal çizgisini anlatabilmem için Ulunay'ın çalışmalarını sunmam gerek .Galatasaray mezunuydu, İttihat Terakki'ye Alemdar Gazetesi'nde yazdığı muhalif yazıları,İngiliz taraftarı olması, Milli Mücadeleye karşı çıkması , Cumhuriyet döneminde yutdışına sürgün edilen 150'likler içinde yer alması, komünizme şiddetle karşı çıkması... size siyasal çizgisi hakkında bir fikir verebildi umarım .Milliyet'in sahibi Ali Naci Karacan’la dostluğu, fikirlerine rağmen sol çizgideki bu gazetede yazmasının en büyük nedeniydi sanırım.
 
Çetin Altan'ın 'tefrikaları' emekli dedemin her sabah kahvaltı sofrasında yer alırdı. Gözlüğünü takar,metal tabakasına yirmi adet "Bafra cigarasını" özenle yerleştirir, sonra mikadan ağızlığına birini takarak seyrek , sararmış sallanan dişleri arasından tellendirirken , ceviz sehbasındaki küllüğünün yanından eksik olmayan çayını yudumlar, özenle çevirdiği ikinci sayfadaki " Taş'ı" katlayarak keyifle okurdu. O okurken mümkün müydü kardeşimle odada gürültü yapmak... dövmez, bağırmazdı rahmetli, ancak ebonit çerçeveli gözlüğü üzerinden şimşek çakan Selanik Muhaciri masmavi gözlerine takılmak, cesaret isterdi...
 
Çetin Altan bir cumhuriyet çocuğudur. Refii Cevat'la siyasal çizgisi zerrece uyuşmaz, geçmişlerindeki tek benzerlikleri aynı okulu- farklı zamanda - bitirmiş olmalarıdır. Şeceresi Kırım Tatarları'na dayanır.İkinci Dünya Savaşı günlerinde yazmaya başlamış, Tek parti döneminin iktidar yanlısı Ulus Gazetesinde muhabirlik...nihayet Peyami Safa nın yerine ve Abdi İpekçi'nin önerisiyle Milliyet... 
 
27 Mayıs 1960 İhtilâli'ni öven yazısında "Artık yazı yazmıyor, yazı taklidi yapıyorduk." sözleriyle Demokrat Partinin yıkılışının nedenlerinden olan basın özgürlüğünün kısıtlanmasına tepki gösterdi.
 
1965-69 yıllarında İşçi Partisi milletvekiliyken TBMM'de "Nâzım Hikmet, Türkiye'nin en büyük şairidir" demesiyle çıkan kavgada linç girişimine uğradı, milletvekili dokunulmazlığı kaldırıldıysa da sonra iade edildi. Hayat öyküsü, eşi Solmaz Kamuran tarafından ,"İpek Böceği Cinayeti "adıyla yayımlandı. Dünyanın en çok köşe yazısı yazan yazarı olan Altan, şimdilerde Göztepe'de arsızca yükselen konutlara bakarak bozulan doğanın ve derbeder insanın hikayelerini gezegenlerle bütünleştirerek yazmayı sürdürüyor... 
 
***
Babam , Dicle Köy Enstitüsü mezunu , İkinci Dünya Savaşı'nın ve tek parti iktidarının yarattığı sosyo kültürel ve ekonomik sorunları altında yetişmiş,Tevfik Fikret, Namık Kemal hayranı, vatan , millet , devlet sevdalısı, kılık kıyafetiyle modern , hitabet gücü yüksek , hiçbir dönemde iktidar yanlısı görüntü sergilememiş , ancak yasa tüzük ve yönetmelikleri, öğrencinin lehine olan uygulamaları harfiyyen uygulamış bir kişiliktedir. 
 
Köy enstitülerinin hep övüldüğü bugünkü ortamda,onun 14 yaşında okul binasını inşa eden öğrencilerden biri olması, gençliğin en neşeli olması gerek ancak enstitüde tatilsiz geçen ilk gençlik yılları, o yıllarda bir umut gibi görünen 46 ruhuna -bir çok aydın gibi- sahip olmasına neden olmuştur.
 
46 Ruhu ,1945'de Adnan Menderes, Celal Bayar, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan'ın " Dörtlü Takrir" adıyla bildiri yayımlayarak CHP'den ayrılıp çok parti uygulaması başlatmasının ilk adımıdır. Aydın, köylü, işçi yani geniş kitlelerde tek parti uygulamalarına tepki niteliğinde olduğundan ilerici bir nitelikte, demokrat hareketti.Demokrat Parti 1950 seçimlerinde "Yeter söz milletin !" söylemiyle sempati kazanmış, seçim sisteminin "basit çoğunluk usulu "olmasından dolayı da iktidar olmuştur.
 
Düşünebiliyor musunuz, dünya artık başka dünya olacak, her şey insan için ,insana yakışır şekilde gerçekleşecekti...bu ne büyük bir mutluluktu kitleler için diye düşünülürken , köy kasaba ağalarının düşünce yapılarının çağa yetişememesi , kravat takıp Ankara'yı mekan tutmaları, bir yandan imparatorluk kalıntısı fikirlerin yeniden depreşmesi , bir yandan ekonomide dışa bağımlılık, öte yandan modernleşme hülyasının sekmeye uğraması, ayrıca montaj endüstrisinin yarattığı işci sınıfı,onun sınıfsal partileri ...sosyal uyanış ancak ekonomik bunalımları çözmekten aciz hükümetlerin uygulamaları... darbeler, ihtilaller , uyarılar " muhtıralar," onarılması zor bugünleri yaratacaktı...
 
***
Gazeteyle ilk tanışmam Erciş'te oldu. İstanbul'dan üç günde gelen Hürriyet'i ilk kapanlardan olurdum .Ali Bey ,Gönül Hanım, afacan Hüdaverdi, dilenci Pırtık, köpek Orfi ... gibi sezgin Burak'ın çizgi kahramanları "Bizimkiler " ve Basri, Fatoş tiplemelerin bulunduğu " Güngörmüşler " bana bambaşka bir dünya sunarlar, okumayı sökmeme de vesile olurlardı...
 
İstanbul'a göç edince babam bana her sabah ekmekle birlikte "Yeni Sabah Gazetesi " alırdırırdı. 20 kuruştu sanırım...O okur , sonra üstüne beş kuruş verir, Tercüman'la değiştirirdim. Eh , tek maaşlı üç çocuklu okuma sevdalısı memurun , ekonomik sorunlarına küçük bir çözümdü bu.
 
Yeni Sabah Gazetesi'nin yazarları arasında, Osman Karaca, Oğuz Akkan, Nezih Demirkent, Müşerref Hekimoğlu, Nezihe Araz, Hakkı Devrim, Altan Erbulak, Oğuz Aral, Esin Talu, Ali Oraloğlu, Ratip Tahir Burak vardı. Altan Erbulak'ın karikatürleri ve arıya benzer imzası , halen gözümün önündedir.
 
Tercüman, "Halka ve Olaylara Tercüman" söyleminde ,ideolojik olarak "milliyetçi ve muhafazakar" tutumda olduğunu belirtmişti.TDK karşıydı.Yazarlarının dilinde, Osmanlıca sözcükler ağırlıktaydı.
 
Yazar ve çizerlerinin - farklı zamanlarda,- Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yaşar Nabi Nayır, Kadircan Kaflı, Ahmet Kabaklı, Tarık Buğra, Rauf Tamer, Ergun Göze, Reşat Ekrem Koçu, Murat Sertoğlu, Mukbil Özyörük, Ali Rıza Alp, Güneri Cıvaoğlu, Nazlı Ilıcak, Yavuz Donat, Semih Balcıoğlu'nun görev aldığını söyleyebilirim. 
 
Ahmet Kabaklı'nın yazılarını itici bulurdum, sanki bir şeylerle kavga ederdi. Reşat Ekrem Koçu'nun " Tarih Sohbetleri, Murat Sertoğlu'nun "eski bir pehlivan " tefrikasına doyum olmazdı.Kel Aliço, Hergeleci İbrahim ,Arnavutoğlu pehlivanlarının dizilerini okurken sanki ben güreşirmişim gibi olurdum, güreşlerindeki heyecan ,beni kısbet giyip meydana çıkma duygusuna iterdi...hele Semih Balcıoğlu'nun doyamayacağınız kalitedeki karikatürleri, çocukluktan gençliğe geçtiğim günlerimde hayal dünyamı besleyen müthiş besi kaynaklarım olmuştu... 
 
***
"Seni okumaktan keyif alıyorum ! " yorumun, beni nerelere götürdü ...gerinerek ,farklı kültürlerden beslenen beynimi dinlendirmeyi, bilgisayarımın tuşlarından bilinçsizce dolaşmaktan uyuşan parmaklarımı çıtlatıp, ocakta için için   yanan zeytin küspesi prinanın ateşine cezveyi sürmeyi, kulpsuz fincanda okkalı bir sade kahve içmeyi hak ettim değil mi sevgili okuyucum ...
 
M.Selçuk Gazioğlu
12 Nisan 2014
 
.
 
Toplam blog
: 40
: 956
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Yüreğinize ulaşabilmek ,duygularımı ,deneme , anı , şiir  ve fotoğraflarımı paylaşmak istiyorum ...