Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ocak '15

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Ruhların Dostluğu

Ruhların Dostluğu
 

Ruhlara inanır mısınız?
Bu adı vermeseniz de, bir yerlerden aklınıza, benliğinize gizemli yansımalar gelebileceğini düşünür müsünüz?
Yitirdiklerinizi özler misiniz? Tüm sevdiklerinizin her an bir daha dönmemek üzere sizi bırakıp gidebileceği aklınıza geldikçe yüreğinize bir bıçak saplanır mı?
Kendi adıma, ruhlara hem yakın hem uzak olduğumu söyleyebilirim.
Yakınım, çünkü ister görüp konuşarak, ister okuyup dinleyip izleyerek tanımış olayım, bende bir iz bırakan herkes içimde yaşamayı sürdürüyor. Artık bu dünyada olmasalar da.
Uzağım, çünkü yaşamın gittikçe artan ve insandan uzaklaşan hızı düşüncelerimle birlikte onlar da yaşayanları da silikleştiriyor.
 
Ama epey uzun zamanın, onyılların, çeşitli dönemlerin öncesindeki çocukluk yıllarımda kalan "Ruhlar Gelirse", epey iyi zaman geçirmemi sağlamış, asla silinmeyecek izler bırakmıştı.
 
Noel Coward'ın bu oyununu Gönül Ülkü ve Gazanfer Özcan'ın tiyatrosunda izlemiştim. Çocukluğun verdiği içtenlikle, sahnede gördüğüm ruhları da hemen benimsemiş, sevivermiştim. Güzel bir akşamdı. Oyunun beklediğimizden uzun olması nedeniyle eve geç dönmüştük. Ne yazık ki bu durumun bekleyenlerde yarattığı kaygılar, hep güçlü görmeye alıştığım babamın gözyaşları yaşadığımız güzelliğin mutluluğunu gölgelemişti.
 
Siz ruhlara inanır mısınız?
 
Dünya üzerinde yaşamış güzel insanların bıraktığı izlerin yalnızca anılarımızda ve dünyaya kattıkları değerlerde olmadığına, toprağa denizlere ve bulutlara sinmiş, belki bunların da ötesine geçmiş olabileceklerine inanır mısınız?
 
....
 
Noel Coward'ın oyununu Hıncal Uluç da izlemiş. Önce Ankara'da Devlet Tiyatrosu'nda "Ruhlar Gelirse" adıyla. Cüneyt Gökçer oynuyormuş. Sonra İstanbul'da Gazanfer Özcan - Gönül Ülkü Tiyatrosu'nda, benim de izlediğim yıllarda, adı "Çağrılmadan Gelen" olarak. Üçüncüsünü de Tiyatro İstanbul'da. Gencay Gürün yeniden çevirmiş ve sahneye koymuş, "Çılgın Ruh". Yazısında önce sinema olarak kullanılan Picadilly Tiyatrosu'ndan söz ediyor, 1920'li yıllarda açıldığını, 1939'da savaş patlayıp film ve izleyici bulmak zorlaşınca kapandığını, 1941'de tiyatro olarak yeniden açıldığında ilk oyunun Noel Coward'ın yazdığı "Neşeli Ruh" olduğunu belirtiyor. (1)
 
Ama ruhlardan söz etmemin nedeni değişik adlarla sahnelenmiş bu oyun değil. "Ruhlar Evi" kitabı. (2, 3) Kitabın Bille August'ün yönettiği, Meryl Streep, Glenn Close, Jeremy Irons, Winona Ryder ve Antonio Banderas'ın oynadığı bir filmi de var.
 
....
 
"Anneme, büyükanneme ve bu öyküdeki bütün olağanüstü kadınlara."
 
Isabelle Allende'nin "Ruhlar Evi" kitabı, bu sunuşla başlıyor. Sonra Pablo Neruda'dan bir alıntı var:
 
"İnsan dediğin kaç zaman yaşar sonunda?
Bin gün müdür yaşadığı tek gün mü yoksa?
Bir haftacık mı? Yüzlerce yıl mı?
Kaç zaman sürer kişinin ölmesi?
Ya sonsuzluk, onun anlamı ne?"
 
Ruhlar Evi, büyülü bir dünyanın gerçeğe hiç de uzak olmayan kapısını açıyor. Kitapta öykünün olağanüstü kadınlarından üçünün ayrı bir yeri var. Üç beyazın, temizliğin ve iyiliğin simgeleri Clara'nın, Blanca'nın ve Alba'nın. Anlatılan ana öykü Esteban Trueba'nın, nişanlısı Rosa'yla evlenmek için zengin olmayı kafasına koyan ve çabalarına bir madende başlayıp büyük bir çiftlikte başarıya ulaşan genç bir adamın uzun sürecek yaşamına dayanıyor. Romanın ana kahramanının Şili ve onun 20. yüzyıldaki değişim süreçlerinde acılar içinde varlıklarını sürdürmeye çalışan çileli insanları olduğunu söylemek de yanlış olmaz.
 
Isabelle Allende'nin kitabı, gerçekliğin özgün bir yansımasını büyülü dünyasında kurabilmiş olmanın çok ötesine geçiyor. Yaşamın, toplumsal ve bireysel ilişkilerin, yirminci yüzyıla damgasını vurmuş sistemlerin ve içinde bulundukları değişim sürecinin öyküsü oluyor.
 
Konusunu Şili'de yaşanmış gerçek olaylardan alan Ruhlar Evi'nde okurun, bazı karakterlerin yüzlerini gerçek dünyadaki karşılıklarından alarak yerleştirmesi kaçınılmaz.
 
Isabel Allende yazmanın en iyi yanlarını gizli hazineler bulmak, unutulmuş olayların üzerine bir ışık tutabilmek, yorgun ruhları düş gücüyle canlandırabilmek, bir çok yalandan bir tür gerçek yaratabilmek olarak sıralıyor. "Hiçbir şey ruhumu yazmaktan fazla coşturamaz. Yazmak kendimi genç, sağlam, güçlü, mutlu hissetmemi sağlıyor" diyor. Köklerinin belleğinde olduğunu, her kitabında geçmişin ve ruhun içine bir yolculuk yaptığını söylüyor. Ruhsal dünyada yalnızca amaç, salt varoluş olduğunu, doğru ve yanlış algısı bulunmadığını, orasının kendisi için çok güvenli, öykülerin kopup geldiği aşkın yeri olduğunu, "Yaşamı ve çalışmalarıyla ilgili daha fazla bilgi almak isteyenlerin Celia Correas Zapata'nın "Isabel Allende: Yaşam ve Ruh" başlıklı kitabını okumak isteyebileceklerini belirtiyor.
 
Ruhlar Evi'nde gerçek dünya ve düşlerde yaşananlar birlikte yer alıyor. Senatör Trueba vatanının yazgısını değiştirmeye çalışırken Clara sosyal yaşamın dalgalı denizlerinde ve ruhsal yolculuğunun şaşırtıcı enginlerinde gemisini ustalıkla yürütüyor. Aç gezerken görüp acıyarak eve aldığı genç bir sanatçı Clara'nın elde bulunan tek portresini çiziyor.
 
Bir resim içindeki yaşamı tanıyanlara ondaki ruhları anlatabilir.
 
Peki ya tanımayanlara? Bir insanı tanımayan birine, onun yaşadığı her anda eklenen ince acılar, sevinçler ve kayıtsızlıklarla örülmüş ruhunu anlatmanın yolu var mıdır?
 
....
 
İnansanız da, inanmasanız da Ruhlar Evi'nde ruhlar var, ama pek de fazla çıkmıyorlar karşınıza. Üstelik dünya üstündeki insanın acımasızlığı karşısında çoğu kez onlar da çaresiz kalıyor, ancak sevgiyle bakan dost bir bakışın sıcaklığını hissettirebiliyorlar sevdiklerine.
 
 
1. Hıncal Uluç, Tiyatro keyfi doruklarda, http://www.sabah.com.tr/yazarlar/uluc/2010/02/06/tiyatro_keyfi_doruklarda
2. Mehmet Arat, Kitap Arkası/Ruhlar Evi, http://kitapdili.blogspot.com.tr/2014/10/ruhlar-evi.html
3. Mehmet Arat, Üç Beyaz: Ruhlar Evi, http://www.sanatlog.com/edebiyat/uc-beyaz-ruhlar-evi/
 
Toplam blog
: 72
: 274
Kayıt tarihi
: 08.01.12
 
 

1958 doğumlu. Mühendislik eğitimi aldı. Teknik alanda çalışırken kültürel konulara ilgisini sürdü..