Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Temmuz '16

 
Kategori
Güncel
 

Sahilden Türkiye profili

Sahilden Türkiye profili
 

Sevgili okurlar, özlenen yaz geldi ama malumunuz pek de hoş gelmedi. Önce havalimanındaki patlama, ardından kalkışma, onun ardından da OHAL nedeniyle insanlarda keyif yok, turist yok, oteller, plajlar boş!

Yabancı turist can güvenliğini risk altında bulup gelmiyor, yerli turist de parasızlık ve devlet memurlarının izinlerinin iptali sebebiyle bir yere hareket edemiyor. Başta turizm sektörü olmak üzere tüm sektörler bu krizden nasibini almış durumda.

Yazık! Gerçekten çok yazık bu ülkeye... Her şeyin bundan sonra daha iyisi olması umuduyla bu sıkıntıyı da atlatalım, sabır gösterelim diyoruz.

Böyle sakin tatil dönemlerinde, hele de biz bize kalınca, ülkemizle, kendimizle yüzleşmek ve kendi resmimize daha yakından bakmak daha kolay olur belki.

Her yanı ayrı güzel, cennet gibi bir vatanımız var.

Bununla birlikte tipleri, davranışları, alışkanlıkları da bir o kadar karışık, ayrı dünyalara ait Türk vatandaşı.

Sayfiye yerlerindeki otellere, deniz kenarına gidince memleketten insan manzaralarını daha iyi görmek mümkün.

İzlenimlerimi aktarayım.

Önce çevre bilinci ve temizlikten başlayayayım.

Biz hep böyle pis miydik, yoksa gittikçe daha mı kötü olduk bilemedim! Çöpleri yere atmak, yediğimiz içtiğimiz şeylerin ambalaj ve kutularını yediğimiz yerde bırakmak adet olmuş. Çok az insan kendi çöpünü bir torbada biriktirip, çöp bidonuna atma edebi ve bilincine sahip. Kumsalda insanların yerlere attığı çöpleri önüme geldikçe ben topluyorum.

Ya deniz? Dünyanın turizmden gelir bekleyen hangi ülkesinde denizden poşet, izmarit, karpuz kabuğu, dondurma ambalajı, plastik bardak çıkar? Bunların sorumlusunun da daha çok turistik tur yapan tekneler, yatlar ve onların içindeki medeniyetten nasibini almamamış bir kısım insan olduğunu düşünüyorum.

Arıtması çalışmayan ve denize atıklarını boşaltan otel ve işletmeler de denizin kirliliğinden mesul.

Peki en suçlu kim? Bunları denetlemeyen, ceza vermeyen, yetkisi olup, etkisi ve icraatı olmayanlar elbette.

Başka bir konu deniz ve sahil güvenliği...

Her türlü deniz aktivitesi için müşteri tavlamaya çalışan botlar, teknelerin şamandıraların çok yakınından geçmesi ve özellikle deniz paraşütü yapmak isteyenler için sahile doğru hızla gelen, yüzenlerin arasına dalan botların denizde olan insanların can güvenliğini tehdit ettiğini görüyorum.

Her yıl bu tedbirsizlik ve bilgisizlikten çok can acıtıcı olaylar yaşıyoruz ama değişen bir şey yok. Yüzme bilmeyenler ya da denizde olabilecek herhangi bir olayda duruma müdahale edecek cankurtaran da görmüyorum. Oysa her plajda zorunlu tutulmalı.

Plaj güvenliğini sağlayacak sahil güvenlik elemanları da iş başında değil. Herhangi bir kavga ya da hırsızlık, tacize karşı düzeni ve güvenliği sağlayacak görevlilerin olması gerekir.

Gelelim sahillerdeki vatandaş tipleri ve davranışlarına...

Plajda her türlü insan var. Bikini, mayo ile giren de, haşema giyenler de. Haşemayla denize giren hanımların sayısında biraz daha artış olmuş. Buna şu açıdan sevindim, demek ki bu sayede tesettürlü hanımlar da o sıcak yaz aylarında denize girip, serinleyebilme ihtiyaçlarını alışkanlık ve inançlarına uygun bir deniz giyisisiyle giderebiliyorlar en azından.

Belki daha önce hiç denize giremiyorlardı ki benim denizin kenarında üstünde kıyafetleri ile güneşin altında oturup, denize giren kocasını, çoluğunu, çocuğunu bekleyenlerini görmüşlüğüm çoktur.

Denize girerken herkes ne giyeceğini kendi seçsin. Bikini mi giyecek, bütün mayo mu giyecek, haşemayla mı girecek kendisi bilir. Denizden çıkarken üstüne yapışıp daha kötü bir görüntü veren elbiseyle girmekten iyidir.

Erkekler için de öyle. İster şort mayo giysin, isterse diz altı pantalon. Donla girmedikten sonra sorun değil!

Bu konuda plajlara bir standart geldiğini görmek sevindirici. Kimsenin de bir başkasını bakışlarıyla rahatsız ettiğine denk gelmedim en azından şimdiye kadar.

Birbirimizi rahatsız ettiğimiz konuların başında konuşma sesimizin volümünü ayarlayamamak geliyor. Hele telefonla konuşuluyorsa herkese yayın! Rüzgar sesi götürür, özel de olsa konuşmalar kamuya açılır, böyle konuşanların haberi ola!

Çocuklu ailelerin kumsaldan denize, denizden kumsala konuşma hatları da ayrı konu. Bir ailenin bütün fertlerinin isimlerini, kimin acıktığını, kimin çişinin geldiğini, kimin kiminle kavga ettiğini öğreniyorsunuz.

Çocuklarına yüzme öğretenler, denizde şakalaşanların avazları da ayrı konu...

Hele bazen küçük çocuklara öyle üzülüyorum ki, suya alıştıracağız diye bebekleri avaz avaz bağırtıp, suya zorla sokuyorlar. Bazen anne babalarını uygun bir dille uyarıyorum. Çocuk panik halde, anne ya da baba ısrarla kolundan tutmuş denize sürüklüyor. O çocuk bırakın denize alışmayı, o geçirdiği travmayla içi su dolu küvetine bile ayağını sokmayabilir bundan böyle...

Turistlere bakıyorum hiç öyle değil çocuklarına olan tutumları. Aramızda bariz farklar var. Biz özellikle batılıları çocuklarına karşı biraz mesafeli ve fazla kuralcı buluruz. Ama bizim ilgimiz de biraz fazla abartılı ve bazen hastalıklı.

Bizim ailelerdeki bağırış, çağırış onlarda genellikle yoktur. Çocuklar kuralların farkında herhale, o yüzden bir şeyi tutturup avaz avaz ağlayan yok. Anne babalar da bizdeki kadar panik ve çocuğun her şeyiyle ilgili değil. Bizim annelerin çoğu; yemek yedirirken, giydirirken genellikle çocuğuyla bir savaş, bir telaş halindedir. Yabancılara bakıyorum, çocuk masadan aç mı kalkmış, üstüne mi dökmüş çoğunun umrunda değil. Küçük çocuklar bile masada önlerindeki yemeği döke saça da olsa kendileri yerler hem de çatal, bıçak kullanmaya çalışarak. Anne babaları bakmaz bile çatal mı batmış, bıçak mı kesmiş diye.

Bizim çocuk yetiştirme, terbiye etmede almamız gereken çok mesafe var. Önce kendi kendimizi değiştirmemiz, bazı yanlışlarımızdan dönmemiz gerek.

Bir başka konu da plajlarda çalınan ya da cep telefonundan dinlenen müzikler...

Zaten işleri kesat olan dertli işletme sahipleri! Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, çaldığınız müzikten herkes hoşlanacak diye bir kural yok. Döndüre döndüre aynı niteliksiz piyasa parçalarını bangır bangır çalarsanız müşteriyi kaçırma ihtimaliniz, çekme ihtimalinizden fazla.

O yüzden müziğin sesini çok yüksek tutmamakta fayda var. Sonra herkesin cep telefonu ve o telefonlarda kendi tercihlerinden oluşan şarkı listeleri de mevcut. İsteyen açıp dinler. Bu konu açılmışken son model akıllı cep telefonlarında teknolojinin bütün imkanlarını kullanan ancak kulaklığın icadından haberi olmayanların da kulakları çınlasın.

Bir de günlüğü 100-150 tl olan beach clublar var tabii. Oradaki insan manzaraları tirajıkomik ayrı bir yazı konusu ama Gülse Birsel o konudaki gözlemlerini muhteşem bir yazı ile yazdığı için benim yazacaklarım gereksiz yere yazıyı uzatır.

Sonuç itibariyle memleketimizden insan manzaraları hani şu “ Ortaya karışık” şeklinde tabir edilen türden ve her konuda olduğu üzere “ Eğitim şart” dedirten...

Çiğdem Timur sahilden bildirdi.

Hepinize elden geldiği ve imkanlar elverdiği ölçüde iyi tatiller dilerim.

 
Toplam blog
: 115
: 830
Kayıt tarihi
: 18.11.12
 
 

1967 yılında İstanbul'da doğdum.Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinden 1988 yılınd..