Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Temmuz '18

 
Kategori
Türkiye Ekonomisi
 

Sanayileşmenin Gizli Tarihi: Arslan'ın Tek Vazifesi Zincirini Koparmaktır (4)

Sanayileşmenin Gizli Tarihi: Arslan'ın Tek Vazifesi Zincirini Koparmaktır (4)
 

Bilmemek tehlikeli değildir. Bilmediğini bilmemektir, tehlikeli olan.


Batı, kalkınırken hiçbir kurala tabi değildir. Kurallar, kalkındıktan sonra peş peşe devreye sokulur. Amerika/Batı, binlerce kilometre öteden, “Terör”  bahanesi ile Ortadoğu’ya gelir. Aslında geliş nedenleri, petrol, yağmadır. Hedef ülkeler yakılır-yıkılır, müzelerden binlerce yıllık eserler talan edilir. Ancak, Terör nedeniyle on birlerce evladını, yüzlerce milyar dolarını kaybeden Türkiye’nin, güvenliği için sınır ötesine bir operasyon yapması hoş karşılanmaz.

Peki, Neden? Nedeni: Güçlünün haklı bir gerekçeye, bir nedene ihtiyacı olmamasıdır.

...

Sömürgecilerin (Dünya) Medyası üzerinden sattıkları hayaller ve sömürü ekonomisi gerçeği

İngiltere/Batının kalkınma dönemi:
…Baltık Denizi’yle Akdeniz’in tam ortasındaki İngiltere, Amerika kıyılarına dönük limanlarının konumundan yararlanmayı bilmişti. İngiltere kurduğu sistemle dünyanın fabrikası olmuştu: Dünyanın her yerinden gelen hammaddeler İngiltere’de işleniyor, mamul maddeler dünyanın her yerine gönderiliyordu. Dönemin en büyük limanına ve en güçlü mali sistemine sahipti imparatorluk. Ticari uzmanlaşma düzeyi çok  yüksekti, nakliyat ve sigorta İngiltere’nin tekelindeydi. uluslararası altın piyasası da İngiltere’nin denetimindeydi. 

…Başlangıçta, İngiliz endüstrisi henüz rekabet edebilecek düzeyde değilken, ham yün ihraç eden İngilizlerin sağ eli kesilirdi. Aynı suçu tekrar işleyenler ise asılırdı. Cesetler gömülmeden önce, rahip kefenin İngiliz malı olup olmadığını kontrol etmek zorundaydı. (1)

...

Batı’nın sanayileşmesi için gerekli sermaye nereden geldi?
Brezilya altınının İngiltere’nin gelişimine katkısı

Altın furyasının başlangıcı, Portekiz’le İngiltere arasında imzalanan Methuen Antlaşması’yla aynı zamana rastlar. 1703’te imzalanan bu antlaşmayla, İngiliz tüccarları Portekiz’de birtakım ayrıcalıklar kazanıyordu. Portekiz şaraplarına İngiliz piyasasında öncelik tanınacak, buna karşılık Portekiz, iç pazarını ve sömürgelerini İngiliz mamullerine açacaktı. Bu dönemde sanayinin henüz gelişmemiş olduğu göz önünde bulundurulursa, bu kararı yerel imalatın ölüm fermanı olduğu ortaya çıkar.

İngiliz kumaşların bedeli şarapla değil, Brezilya altınıyla ödenecekti; bu arada Portekiz dokuma tezgâhları da boş duracaktı. Portekiz kendi yeni doğmakta olan endüstrisini öldürmekle kalmayıp, Brezilya’da da ithalatın gelişmesini önceden engellemiş oluyordu.

Krallık, 1715’te şeker rafinelerinin işletilmesini yasakladı. 1729’da maden bölgesinde yeni yolların yapımının “suç” olduğunu ilan etti…

İngiltere, Brezilya altınını Londra’ya akıtmak için yalnız kanunsuz ticaretten yararlanmıyordu; yasal yollara da sahipti. Almürgedeki sanayi ürünleri talebini hızla artıyordu. Bu talebi karşılayacak ödeme gücünü de yine altın yaratıyordu.

1755’te Portekiz Başbakanı Pombal Markisi, korumacı bir politikanın benimsenmesi için uğraşmaya başladı, fakat artık çok geçti. Başbakan, İngiltere’nin bir fethin zorluklarına bile katlanmak durumunda kalmadan Portekiz’i fethettiğine, gereksinimlerinin üçte ikisini Portekiz’den karşıladığına, İngiliz tefecilerin Portekiz ekonomisine egemen olduğuna dikkati çekiyordu. Portekiz hemen hiçbir şey üretmiyordu. Altından elde ettiği zenginlik o kadar düzmeceydi ki, madenlerde çalışan Afrikalı kölelerin giyecek gereksinimi bile İngilizlerce karşılanıyordu.

Celso Furtado, endüstriyel gelişme konusunda açık seçik bir siyaset güden İngiltere’nin, Brezilya altınıyla temel ithalatını karşıladığını, böylece yatırımlarını sanayide yoğunlaştırabildiğini ortaya koymuştur.

Avrupa’nın mali merkezi bir süre sonra Amsterdam’dan Londra’ya kaydı. İngiliz kaynaklarına göre belirli dönemlerde Londra’ya giren Brezilya altını haftada yirmi beş bin kiloya ulaşıyordu. Bu olağanüstü birikim olmasaydı, İngiltere Napolyon’la baş edemezdi...

Dünya piyasasında en çok aranan ürünlerin, kendilerini fedakârIıkla üreten Latin Amerika halkına getirdiği mutsuzluk ve felaket de o kadar büyük oldu. Uluslararası pazarlara önce deri, sonraları et ve yün sağlayan Rio de la Plata bile bu çelik yasadan fazla etkilenmediği halde azgelişmişlik cenderesinden kurtulamadı. (2)

Osmanlının (Türkiye’nin) Kesik Damarları!
Osmanlı Devleti, İngiltere ile 1838 yılında iktisadi ilişkilerle ilgili İstanbul’da bir antlaşma imzalar. İmzalar, ancak, bu (Balta Limanı Anlaşması) imalat sanayine, ekonomisine mezar olur.

Osmanlı Devleti, 1826 yılından beri ülkedeki hammaddelerin yurtdışına çıkmasını engellemek için yedi-vahid (yani tekel sistemini) yürürlüğe koymuştur. Ancak, İngiltere, çıkarlarına uymadığı için bu sistemin kaldırılması için Osmanlı’ya baskı yapıyordu.

İngilizlerin bekledikleri fırsat, (Belki de oyunları sonucu) Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa‘nın Osmanlıya isyanı ile doğar. İngiltere, kendisinen yardım karşılığında  bu (koruma) sistemin kaldırılmasını ister.

İstenen ve elde edilenler sadece bunlarla sınırlı kalmayacaktır:

-Yedi-vahid (tekel sistemi) kaldırılmıştır.

-İç ticarete İngilizlerin de katılabilecek olması öngörülmüştür.

-İngiliz vatandaşları Osmanlı ürünlerini ihraç etme hakkına sahip olmuşlardır.

-Transit resmi kaldırılmıştır.

-İngiliz gemileriyle gelen İngiliz ürünleri bir defaya mahsus gümrük vergisi ödeyebilme hakkına sahip olabileceklerdir.

-Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde ticaret yapan İngilizler, Osmanlı vatandaşlarından bile daha az vergi ödeyeceklerdir.

 

Antlaşmanın Osmanlı Devletine Etkileri:

-Osmanlı Devleti diğer devletlere borçlanmıştır.

-Osmanlı sanayisi büyük bir darbe görmüştür.

-Osmanlı Devletinin mali çöküntüsü hızlandı.

-Osmanlı devletinde satılan kaliteli ve ucuz Avrupa malları Osmanlı üretiminin azalmasına sebep olmuştur. İşsizlik artmıştır. Küçük iş yerleri kapatılmıştır. Esnaf dayanışma kuruluşu olan Loncalar bu gelişmeler nedeni ile eski önemini yitirip kaybetmiştir.

-Osmanlının siyasi ve iktisadi yapısı başka bir boyuta taşınmıştır.

-İhracattan alınan vergi artmış, ithalatta gümrük indirimi olmuştur. “Rusumatı dahiliye” denilen iç gümrük kalkmıştır.

-Tanzimat Fermanı’nın ön hali gibi değerlendirilebilinir. Yerli tüccarlar iç gümrük öderken yabancılar bundan kurutulmuştur.

-Osmanlı devletinin bozuk olan ekonomisi daha da çöküş yaşamıştır.(*)

...
 

Özetle, Latin Amerika’da uygulanan sömürü sistemi aynen Osmanlı’da uygulanır. Uygulanması ile Osmanlı imalat sanayi biter.

Peki, Bize bugün anlatıldığı gibi o dönemler gerçekten de Osmanlı İmalat Sanayinde geri midir?

Geri olan bir ülke:
1851 – Londra Uluslararası Fuarı
1855 – Paris Uluslararası Fuarı
1862 – Londra II. Uluslararası Fuarı
1863 – Sergi-i Umumi-i Osmani
1867 – Paris II. Uluslararası Fuarı
1873 – Viyana Uluslararası Fuarı
1889 – Paris Uluslararası Fuarı
1893 – Chicago Uluslararası Fuarı
1900 – Paris Uluslararası Fuarı’na imalat ürünleri ile katılır, üretimi-ürünleri ile dünya birinciliği ödülü alabilir mi? (**)

İngiltere/Batı için sömürü sadece ülke dışında mı olmuştur?

Çevreci Greepeace Örgütü ve Çevre Kirliliği

Ortaçağda endüstrileşme Batı Avrupa’da çevreye çok büyük zarar vermişti. Tarlalar ve otlaklar açmak, ve o zamanın başlıca ana hammaddesi olan keresteye sürekli artan gereksinimi karşılayabilmek amacıyla milyonlarca dönümlük orman yok edildi. Ağaç yalnızca evlerde ve fırınlarda yakacak olarak kullanılmakla kalmıyor aynı zamanda Ortaçağ endüstrisinin hemen her kolunun, şu ya da bu biçimde, kaçınılmaz bir öğesini oluşturuyordu. Yapı alanında ağaç, ağaçtan çatılmış evler, su değirmenleri, yel değirmenleri, köprüler, kaleler ve çitlerin yapımında; şarapçılıkta da fıçı ve teknelerin çatılmasında kullanılıyordu. Gemilerin yanı sıra, dokuma tezgâhları gibi Ortaçağ makineleri de ağaçtan yapılıyordu. Dericilerin, urgancılarınsa ağaç kabuğuna gereksinimleri vardı. Cam fabrikalarının fırınlarında da yine odun yakılıyor, demir endüstrisinde odun kömürü kullanılıyor, dolayısıyla da ormanlar tüketiliyordu…

Madencilerin yararlandığı hakların kapsamı gerçekten şaşırtıcı boyutlardaydı. Bunlar maden ocaklarında kullanacakları keresteyi çevredeki ormanlardan özgürce alabildikleri gibi, kerestenin kıt olduğu zamanlarda, fırınlarına yetecek kadar odunu sağlayıncaya dek koru sahibinin korusundaki ağaçları kesmesine bile engel olabiliyorlardı… Kilise avluları, bahçeler, meyve bahçeleri ve anayolların dışında, her yerde maden araması yapabiliyorlardı. Dahası, ırmakların yataklarını değiştirme ve en yakın anayoldan yararlanma gibi haklara da sahiptiler.

Bu bağlamda John de Treeures şöyle yakınmaktadır:

Tam tamına altmış kalay madencisi, buğday, arpa, yulaf, yonca, bezelye ekili ve en az Cornewaille’deki diğer tarlalar kadar verimli Treeures’in demesnesine (beylik tarlasına) girmişlerdir; …” (3)

Neticede özellikle Londra o hale gelir ki, “Şehirde adam asacak ağaç… Thames Nehri’nde çevre kirliliğinden zehirlenmeyen tek bir balık kalmamıştır…”

Peki, Batı Avrupa’nın, özellikle Aydınlanma Çağı’nı da geçirdikten sonra insanı ve çevreyi acımasızca sömürü anlayışı  değişmiş midir?

Öyle olsaydı, İngiltere, Çin ile, “Afyon Savaşları” yapmaz, Amerikalılar da, bitmiş bir savaş sonucunda Japonların kafasına iki atom bombası atarak insanları ve çevreleri katletmezlerdi.

Çevreci Örgütler ile Nükleer Teknoloji ve Nükleer Elektrik Santralleri

İlk planda Batı Avrupalıların (İngiltere, Fransa’nın) gerçekleştirdikleri Sanayii Devrimi, ima edildiği gibi Batının aydınlanması ile değil,, enerji sorununu çözmeleri ile başlar.

İngilizler, bugün hatırlamak istemeseler de, Sanayii Devriminin başında maden ve cam üreten ocaklarda kullanmaları (yakmaları) nedeniyle ve kendi ifadeleri ile: “Londra da adam asacak ağaç, çevre kirliliğinden Thames nehrinde zehirlenmemiş balık kalmamıştır.”

Bakmayın siz bugün (İngiliz İstihbaratın Cinliğini) Greenpeace (***) Örgütü’nün çevre dostu Nükleer karşıtı kesilmelerine!

Adama demezler mi?
Sen önce git, ülkende/Avrupa’daki (İngiltere’de/Fransa’daki) 20’den fazla Nükleer Santralleri kapat, sonra Türkiye’de çevreci, Nükleer karşıtı ol.

...

Yukarıda yazılanlar özetle:

Kendine gelişmiş Batı, kalkınırken, hiçbir insani ve çevre kurallarına saygı duymaış, acımasızca her türlü kaynağı sömürmüştür.

Ancak, takipçi devletlerin kendilerine yetişmesini engellemek adına, "insani" veya "çevre" ismi altında, çoğuna kendisinin dahi uymadığı yüzlerce kural geliştirmiştir.

...

Ülkemizin yeterli petrolü bulunmamaktadır.

Bu nedenle enerji temini/ithali için her yıl (dışarıdan) yaklaşık 50 (elli) milyar dolar borç paraya ihtiyacımız vardır. Bizim yıllık cari açığımızda bu seviyededir.

Bu ekonomik ve idari sistemiyle bunları aşmamız, bu kafesten çıkmamız nerede ise imkansıza yakındır.

Şimdi, Sayın Başkan Erdoğan ile yeni bir (ekonomik) döneme girmiş bulunuyoruz.

Arslan'ın tek görevi, zincirlerinden kurtulmaktır.

Türkiye, içeride ve dışarıdaki "vesayet dönemi"nden kurtulmak zorundadır.

Arslan, ya bu zincirden kurtulacak, ya da "Bir Arslan" olmak iddiasından vazgeçeçektir.

...

Son söz:

Japonlar, kendi dinamikleri ile kalkınmadılar.

Elbette, çok okudular, çok çalıştılar...

Ancak, onlar, bizler gibi, İki yüz yıl boyunca isyan ve savaşlarla engellenmediler.

 

www.canmehmet.com

Resim:Yazı tarafımızdan düzenlenmiştir

(*)Yararlanılan Kaynak Linki : https://antlasmalar.com/balta-limani-antlasmasi/

(**)Daha fazlası için bakınız:http://www.canmehmet.com/amerika-erdogan-cekismesinin-arkasinda-siyasi-ve-ekonomik-tam-bagimsizlik-kavgasi-vardir-7.html

(***)Green Peace: Dünyanın tabiat dengesini sağlamaya çalışan ve zaman zaman gelişmekte olan ülkelerin ekonomik yapılarına darbe vurmaya çalışan “Green Peace” (Yeşil Barış) örgütünün merkezi de Exeter Üniversitesi olup burada özel laboratuar kurulmuştur Green Peace örgütü elemanlarının hedefleri İngiltere’de tespit edilir ve bu örgüt dünyanın her tarafına yayılmıştır. Green Peace örgütünün İstanbul Boğazında yaptığı eylemler aslında İstanbul için değildir. Rusların çok büyük tankerlerinin petrol-doğalgaz taşımalarını engellenmesi düşüncesiyle Ruslara deniz taşımacılığında darbe vurulmak istenmiştir. Yani İngiltere’nin rakibi olan Rus ticareti engellenmeye çalışılmıştır. Her ne kadar büyük tankerlerin boğazdan geçmeleri tehlike arz etmiş olsa da Gren Peace’nin asıl görevi İngiltere lehine Rus deniz taşımacılığına darbe vurmaktı. Gren Peace’ın İstanbul boğazında yaptığı eylemler ile büyük Rus şilepleri ve tankerlerinin boğazlardan geçişi engellenmişti. Green Peace elemanları dünyanın hiçbir yerinde gerçek manada İngiltere aleyhine oluşacak bir eylem yapamazlar. (İngilizler ve Planlar -Stratejik Yaklaşımlar Dizisi. Mehmet Ali Bilgin, İskenderiye Basım Yayın. Sahife:54

(1)Latin Amerika'nın Kesik Damarları, 

(2)A.g.e:

(3) ORTAÇAĞDA ENDÜSTRİ DEVRİMİ, Jean Gimpel, TÜBÎTAK POPÜLER BİLİM KİTAPLARI, 1996, Sahife; 91

 

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..