Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Temmuz '18

 
Kategori
Dünya
 

Savunma Sanayiinde Ekonomik Davranmak ve Eksikliklerin Üzerine Gitmek

Savunma Sanayiinde Ekonomik Davranmak ve Eksikliklerin Üzerine Gitmek
 

Trump: Silah Satış sözleşmelerini geciktirmeyin, anında imzalayayım.


Ülkeler genellikle savunma sanayilerini, tehdit değerlendirmesini takiben, oluşan ihtiyaçlarını karşılamak üzerine yapılandırıyorlar.  Ülke savunma yapılandırmalarını, ülke hedefleri, mevcut ekonomik ve endüstriyel gücü etkiliyor. Ülkelerin değişik hedeflere sahip olması, öncelik alanları (eğitim, sağlık, savunma veya kombinasyonları) savunma harcama yıllık büyüklüğünü etkiliyor. 2016 yılından örnekler verirsek; ABD’nin her zaman tek süper güç olma iddiası (ABD, 611 milyar $), Çin’in, etki alanını artırma iddiası (Çin, 215 milyar $), Rusya’nın, eski süper güç, batıya karşı ayrı bir güç olma iddiası (Rusya, 69 milyar $), Avrupa Birliği’nin, özellikle eski doğu Avrupa ülkeleri Romanya’ya, Slovakya’ya yardım etme ve entegrasyona önem vererek Alman Fransız işbirliği ile Avrupa Birliği Ordusunu kurma hedefi  (Almanya  41 milyar $ ve Fransa 56 milyar $), İran’ın, bölgesel güç etkinliğini artırma iddiası (İran, 16 milyar $) savunma harcamalarını belirliyor. 

Savunma endüstrisinin geleceğe yönelik yapılanmasını, mevcut tehditler yanında tercih edilen kritik teknolojiler, endüstriyel gelişme seviyesi, mevcut silah teknolojileri, insan gücü teknik kalitesi ve ihracat yapabilme düzeyleri etkiliyor. Örneğin Türkiye’nin sorunlu Ortadoğu bölgesinde olması,  IŞID ve PKK terörist saldırılarına maruz kalması, YPG/PKK’nın Suriye’de büyüme alanı bulması, Yunanistan’ın hedefleri,  Türkiye’nin huzurunu devamlı olumsuz etkiliyor. Türkiye  İHA, SİHA yaparak, askeri gemi yaparak tehditleri cevaplamaya çalışıyor. Türkiye İspanya ve Atlantik Okyanusuyla komşu olan bir Portekiz durumunda değil. Tehditlere karşı güçlü bir ordu ve diplomasi gerekiyor. Savunma endüstrisinin geliştirilmesi gerektiği karşılaşılan olaylarla sürekli teyit ediliyor. Savunma endüstrisinin geliştirilmesi, ihtiyaçların gecikmeden, yüksek bir teknolojiyle karşılanması, etkin bir kara, deniz, hava gücü ve güvenlik gücü için şart. Tehditler ve riskler savunma harcamalarının yüksek düzeyde tutulmasını gerektiriyor. Ülke olarak hep dışarıdan satın alırsanız petrol zengini ülke olsanız bile (Suudi Arabistan 2016 savunma harcaması 64 milyar $) yetmeyebiliyor.

Savunma ihtiyaçlarının maliyetinin karşılanabilir düzeyde tutulması, ülkede istihdama yol açması, teknolojik seviyenin yükselmesi için Türkiye’de savunma sanayinin kurulması, yaşatılması ve geliştirilmesi şart. Ancak savunma endüstrisini, kurmak, yaşatmak ve ilerletmek kolay değil. Savunma endüstrisi gelişmiş ülkeler, Türkiye’nin hep müşteri kalmasını istiyor. Kimse karşılığını almadan teknolojiyi aktarmıyor, aktarsa bile üçüncü ülkelere satış hakkı vermiyor veya bana danışacaksın diyor. Gelişmiş ülkeler, teknoloji transferi yapmaksızın, sadece satışı ve silah bağımlılığı yoluyla Türkiye politikasını etkilemeyi tercih ediyorlar. Örneğin Türkiye arzu etmesine rağmen uzun menzil hava savunma sisteminde on yıl sonunda teknoloji transferi yapamadı ve S-400 sistemini, iki buçuk (2.5) milyar $  düzeyinde,  tedarik projesi olarak sonuçlandırdı.

Savunma sanayiinde herhangi bir platformda teknolojiye kavuşmak, başarılması zor bir konu. Ancak teknolojiyi elde etmek de yetmiyor. Kazanılan yeteneği yaşatmak ve geliştirmek güçlüğüyle karşılaşıyorsunuz. Savunma tesisleri kurduğunuzda bunların finansal yüklerinin karşılanması için, milli ihtiyaç karşılandıktan sonra, bu şirketlerin ihracata yönelmeleri gerekiyor. Bu yöneliş ise Dünya standartlarında, ekonomik üretim yapmayı, ürünü ihraç hakkınızın olmasını, satış için alıcı ve parası olan ülkeleri bulmanızı veya kredi açmanızı, ticari dostlukları gerektiriyor. Açıkçası teknolojik altyapı, ihracat alt yapısı, yan sektörler, endüstri yapılanması ve uzmanlık birbirine entegre olarak uyumlu bir şekilde geliştirilmek zorunda.

Türkiye savunma alanında bazı temel adımları attı. Ancak savunma endüstrisini yaşatmak ve geliştirmek için daha çok çalışılması gerekli. Fırat kalkanı harekatı ve Afrin sonrasında, politikacılar övünebilir ama savunma sanayinin ve TSK’nın hatalar, eksiklerle ilgilenmesi gerekiyor. Örneğin Leopard 2A4 tankların mevcut zırh yapılarının IŞID  ve YPG-PKK terörist  tanksavar roket saldırılarına (Cornet, TOW, Milan gibi) karşı yetersiz (kedinin kürkünün yeterince kalın olmaması) kalması, tank kayıpları, tankların korumasız-kusurlu konuşlandırılması, mekanize piyade destek eksiği, mayın ve el yapımı patlayıcılara karşı sahadaki uzman eksiği, gıda ihtiyacının doğrudan üretici fabrikadan sağlanması ve benzeri sorunlar incelenmelidir.

Sektör ilgililerinin övünmelerini birinci eksiklik olarak görüyorum.  Zaten mevcut rakamlar övünmeyi engelliyor. Türkiye’nin 22 yıllık savunma ihracatı ortalaması , ithalat ortalamasının  %7’si düzeyindedir. SIPRI Stokholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü rakamlarına göre Türkiye’nin 1990-2016 yılları yıllık silah ithalat ortalaması 1 123.7 milyon $, 1995-2016 yılları yıllık silah ihracat otalaması ise 77.7 milyon $’dır. Bu ortalama Türkiye savunma ihracatının, ithalatın ancak %6.9’u olduğunu gösteriyor  (77.7/1123.7=%6.9). SIPRI rakamı 2016 yılı ithalatı 1 333 milyon $, ihracatı 277 milyon $. Türkiye silah ihracatı zirve rakam 2015’de 290 milyon $ olmuş, aynı yıl ithalatı ise 458 milyon $ olmuş. Rakamsal gerçek, Türkiye ihracatı savunma alanında da hiçbir zaman ithalatından daha büyük olamamıştır. Türkiye yıllara göre değişse de savunma alanında ithalatçı bir ülkedir. Önerim silah ihracatınız, ithalatınızı aşana kadar övünmeyiniz.

 İkinci eksiğimiz ise mevcut organizasyon yapılanmamız savunma sanayiini geliştirmek için uygun değildir. Silah sistemi ihtiyacı rakamsal olarak oluşturulduktan sonra en geç üç yıl içinde nasıl karşılanacağı örnek üretimlerle ortaya konulmalı ve takiben en geç beş yıllık dönemde seri üretimle ihtiyaç karşılanmalı. Bürokrasi, projeyi her bir tarafından çekiştirmeler var. Proje sorumlusu ekibe proje yapısını oluştururken kolaylık sağlanmalı. Bu husus hep ihmal ediliyor. Bir projeye başlanıyor, aradan on yıl geçiyor, elinizde bir sonuç yok. Sebep ya hedefler fazla yüksek tutuluyor veya çok pahalıya teknoloji geliyor, kaynak yetmiyor.  Patinajlar, gidip geri gelmeler, proje ve ihale iptalleri oluyor. Kaybedilen zaman içinde teknoloji değişebiliyor, zaman kaybı, para kaybı oluyor.

Bir silah sistemini yapmak için her şeyini Türkiye’de imal etmek vizyon olabilir. Ancak  gerçek ve ilk istenen başarı o sistemin parçalarını bir araya getirmek, integrasyon-bütünleştirmek ve envantere almak, orduya kullandırmaktır.  Birinci adım toplamak, Türkiye’de bir araya getirmektir. Bu çaba, montaj sanayii adlandırması, karmaşık silah sistemlerinde küçümsenmemelidir. Takiben ihracat, yerlileştirme, ikame çabaları olmalıdır.

Bir silah sisteminin bakım onarımını yapıp, idame ettiriyorsanız; başarılısınız, kritik ihtiyacı karşılamışsınız demektir. Ayrıca kritik parçaları, örneğin tankta motor-transmisyon, silah sistemleri, palet, zırh ve benzeri alt sistem bileşenlerini,  birden fazla kaynaktan sağlıyorsanız sorun çözülmüş demektir. Mercedes küçük arabalarda 1.6 litre Renault motorunu kullanıyor. Yeni motor yapmıyor. Fiyatı ekonomik, kusuru asgari, ömrü uzun ve milyonlarca adet imal edildiği için.

Demek istediğim konuşulan ideal yerli ve milli silah sistemi anlayışımızı revize etmeliyiz. Bir silah sisteminin tüm parçaları Türkiye’de olmayabilir ve olmaması da normaldir. Mühim olan bunların tek bir kaynağa bağlı olmadan muhtelif ülkelerden bile olsa toplanabilmesi ve entegre edilmesidir. Zaman içinde Türkiye’de üretim yüzdesini artırabilirsiniz. Bu konuda en iyi örnek Çin ve İsrail’dir. Türk firmaları, Çin şirketleri gibi,  kopyalama, tersine mühendislik yeteneklerini geliştirmeli ilk başta da patenti başkasına ait olarak veya düşük bir katkı yüzdesi ile üretime kısa sürede başlayabilmelidir.                    Mühim olan silah sistemi kabiliyetinin temel kısmının-fonksiyonunun anlaşılması ve özümsenmesidir. Güney Kore savunma alanında ABD askeri ürünlerini lisansla üretmiş ve zaman içinde daha çok geliştirerek ABD ordusuna ABD şirketleriyle ortaklık kurarak satmayı ve neticede savunma şirketlerini geliştirmeyi ve yaşatmayı başarmıştır. Ortaklık kurarak, belirli bir ürünün alt sistemini imal ederek işbirlikleri ve ihracat küçümsenmemelidir. Ortaklık kurarak, belirli bir ürünün alt sistemini imal ederek işbirlikleri ve ihracat küçümsenmemelidir.

Savunma sanayiinde vakıf ve savunma şirketlerinin yanlış yönlendirilmemesi, teknoloji oluşturacağız diye aşırı kaynak heba edilmemesi önemlidir. Teknoloji yatırımının, geri dönüşümü  (ROI) kısmı önemlidir. Türkiye Altay tank proto tipine 550 milyon $ ödedi ama arkası gelmedi. Bu bir zarar değil mi? Tabii ki zarar. Ayrıca, Fransa’dan lisans altında üretimi yapılacak Eryx füze projesinden (1999-2004) füzelerin kullanım sırasında kusurlu bulunması sebebiyle vazgeçilmesi de muhtemelen 205 milyon € (avro) civarında zarar oluşturdu.  Bu konuda ABD Pentagon’un 15 proje için 2000’li yıllarda 51.2 milyar $ harcayıp, sonra gerekçeli veya gerekçesiz vazgeçmesi yanında Türkiye’nin zararları ufak kalıyor ama Biz’de de kaynakların sınırlı olduğu hatırlanmalıdır.

Üçüncü eksiğimiz savunmaya yönelik araştırma geliştirme, arge, projelerinin Üniversitelerde teorik düzeyde kalması ve somut örneklere dönüşememesidir. Bu konu üniversite-sanayi ve üniversite-kullanıcı ilişkilerinin ve teknik düzeyimizin yetersizliğini gösteriyor. Üniversiteler teorik olabilir asıl olan savunma şirketleridir diyen kişiler var. Onlar kaynakların savunma şirketlerine sevkini istiyor. Bu ise konunun sadece askeri kısmını kısmen çözebiliyor ama köklü ve aynı konuda başka uygulamaların başlatılabilmesine uygun platformun, akademik altyapının kurulmasını engelliyor. Bu durum amaca yönelik olarak ülkede veya ABD, Almanya gibi ülkelerde doktora yapacakların planlanmasını, Türkiye’ye döndüklerinde iş verilmesini gerektiriyor.

Dördüncü eksiğimiz savunma şirketlerinin sadece devletten devamlı iş istemek durumunda kalması ve finans yükünü devamlı devletin yüklenmeye çalışmasıdır.

Bu finansal yük uzun dönemde sürdürülebilir değildir.  Şirketlerin yaşaması ve finansal yükünün Savunma Bakanlığında (devamlı iş isteyerek) kalmaması için ihracat ve işbirlikleri gereklidir. İhracat ve işbirlikleri oluşturulması için Savunma Bakanlığında uygun bir teşkilat kurulmalıdır. Bu teşkilatın ana görevi Savunma sanayiine ortak üretim, ortak arge, silah sistemi satış, yurtdışına teknoloji  transferi  ve benzeri işler kapsamında “İş bulmak” olmalıdır.

Fransa’da Savunma Bakanlığı içindeki Silahlanma Direktörlüğü, DGA, bizim Milli Savunma Bakanlığı fonksiyonlarına ilave olarak sektörün tüm Dünya Ülkelerine ihracat yapmasına yardımcı olmakta ve koordine etmekte adeta Fransız bürokrasisini ve şirketlerini ihracat görevlisi yapmaktadır.  Dışişleri Bakanlığı ile uyumlu çalışan teşkilatın mühendisleri potansiyel ülkelerde satış ve işbirlikleri için savunma endüstrisi adına ticari ataşe olarak görev yapmaktadır. Mevcut sistemlerin askeri makamlarca tatbikat, tesis gezdirme veya şirket içinde tanıtımı DGA tarafından hızla sağlanabilmektedir. Ayrıca ilgilenilen ülkelerdeki silah sistemi gelişmeleri, üniversite araştırmaları  (örneğin ABD’deki gelişmeler) çok yakından teknik istihbarat düzeyinde takip edilmektedir.  Savunma endüstrisi satış alanı-ülkelerin sayısı geniş tutulmalı ve siyasi sınırlamalar asgari tutulmalıdır. Türkiye’de kurulacak, görevlendirilecek  DGA gibi bir kuruluş ihracat veya ortaklık talebini en geç üç (3) ay içinde ve çok temel bir sorun yoksa,ülke Türkiye’ye düşman değilse, olumlu sonuçlandırmalıdır.

Kriterler rutin ve önceden kararlaştırılmış olmalıdır. Esasen her bir silah şirketi emeğinin karşılığını almadan hiç bir bilgiyi vermez ve kendisini koruyacak bilinçtedir. Örneğin İsrail ve Fransa farklı kamplarda gözükmelerine karşılık Rusya’ya silah sistemi veya platform sağlayabilmekte veya Rusya’dan sistem/alt sistem satın alabilmekte veya işbirlikleri yapabilmektedir. Bu yüzden ABD ile S-400 konusu diğer işbirlikleri örnek gösterilerek gündem maddesi olmaktan çıkarılmalıdır. Savunma sanayiini geliştirmek, karşılıklı kazanma prensibine dayandırılırsa, işbirlikleri yararlı oluyor. Örneğin Doğu Avrupa Ülkelerinden Polonya ve benzeri ülkeler ile işbirlikleri yapabiliriz. Ülkeler karşılıklı iyi oldukları alanlarda işbirlikleri yapabilir. Pakistan, Azerbaycan, Malezya işbirlikleri potansiyel başarı alanları sayılabilir.

Ülkelerle işbirliği yaparak teknolojik ortaklıklar kurmak veya silah sistemleri ihracatına yardımcı olmak, şirketlerin yaşaması için şarttır ve ülkedeki savunma şirketlerine üretim yaptırmak kadar önemlidir.  

Belirtilen eksiklikler-eksiler yanında bazı artılarımız görülmektedir. Savunma endüstrisinin gelişmesi ve ekonomik olunması için her alan yerine belirli alanlara odaklanmak ve savunma sanayiinde seçilen alanların sivil kullanım alanlarıyla paralel gitmesi Türkiye’de önemsenmektedir. Örneğin tehdite karşılık amacıyla  İHA, SİHA konularına, istihbarat-gözlem-gecikmeden vurmak konusuna önem verilmesi faydalı olmuştur. İHA veya SİHA yapmanız, küçük yolcu uçağı yapmanızı kolaylaştırmıştır. Kamyon veya otobüs yaparsanız, personel taşıyıcı veya tank taşıyıcıya geçmeniz biraz daha kolaylaşabilmektedir. Ana konu benzer platformu hem sivil de hem de askeriye de kullanmak ve birinden diğerine geçiş sağlanması ve sürümün yeterli üretim adet büyüklüğünün  sağlanmasıdır. Japonya, savunma arge konularında sensor konusuna önem vermektedir. Çünkü sistemin nasıl yapılacağını bilmeniz yetmemekte ve kritik sensörler temin edilemezse projede başarısızlık olabilmektedir. Sensörler ise askeri ihtiyaç dahil bir çok alanda kullanılabilmektedir.

Savunma endüstrisine sahip ülkeler güçlü bir savunma teşkilatına sahiptir. Yerel endüstriyi bilen Teknik teşkilatlar konunun sorumlusu olmakta ve askerler de bu teşkilat içinde daimi iş birliği içinde ihtiyacı en iyi şekilde belirlemede ve karar vermede çalışıyor. Örneğin Fransa da DGA tüm savunma projelerinden sorumlu. İhale rejimleri ve kurumsal yetkileri; işi yapacak firmayı seçerek, işbirliği yapmak, bir silah sistemini üretmek için çok sayıda firmaya ayrı ayrı iş vermek, koordinatör firma seçmek, askeri tesisleri kullanmak gibi esneklikler sağlıyor. Avrupa Birliği ülkelerinde savunma sektörü ayrı tutulmuş ve farklı uygulamalara tabiydi. Her ülke kendi savunma sanayiini ayrı tutuyordu. 2018 itibariyle Avrupa Ordusu kurma çabası ve Alman-Fransız sanayi işbirlikleri artırılarak ortak bir güç oluşturma çabası geliştiriliyor.

Savunma alanında başarılı ülkelerin uygulamalarından yararlanabiliriz. Almanya, Japonya ve Güney Kore gibi ülkelerde sanayici ailelere savunma projeleri veriliyor. Herhangi bir platformdaki ülke ihtiyaçlarını Şirketiniz karşılayacak diyerek, görevlendirme yapılabiliyor. Bunlar tek kaynak ama kontrole tabi ve kazanırlarsa daha çok vergi ödüyorlar. Rekabetten önce güçlü, aldığı işi yapabilecek, artabilecek maliyetlere dayanacak firmalar isteniyor. Onların seçilen alanlarda ilerlemeleri destekleniyor. Sektörde çalışan yöneticiler devlet ve özel sektörde belirli sürelerde mesleki gelişim kapsamında çalışarak iki tarafı da öğreniyor. Devlet görevlisi karşıdaki şirkete, fırsatçı gözüyle değil, istihdam sağlayıcı ve yaşaması için zarar değil kâr etmesi gereken bir şirket olarak bakıyor.  Yerleşik kurallar oluşturuluyor ve hedefte müştereklik sağlanıyor. İş alan savunma şirketleri de tüm ülkede işleri bilen alt firmalara verebiliyor ve savunma bütçesi sonuçta ülkedeki sektörlere can verebiliyor.

Türkiye’de sektörde başlayan yeni sorunlar var. Birinci sorun, son zamanlarda savunma şirketlerine iş yapan sivil alt şirketlerin seçiminde iktidara yakınlık gibi işle ilgili olmayan özellik arandığı söylemleri duyuluyor. Böyle bir durum uzun dönemde projeleri pahalı, kalitesiz ve başarısız yapar. Yapılan hatalar sektörde uzun bir süre geçtikten sonra Kullanıcı düzeyinde anlaşılabilir. Bu husus savunma sektörü için önemli bir potansiyel risk ve tehlike alanıdır. Asker silah sistemini örneğin roketini, cephanesini deposundan bugün veya on yıl sonra çıkardığında çalışabilmelidir. Silah sistemlerinde Orduyu aldatmayı düşünmek, etik değidirl ve sakıncalıdır. İkinci sorun, İnsan kaynaklarıyla ve Yönetimle ilgilidir. Yönetim Kurullarının yapısında ve şirkete personel alınmasında uzmanlık yerine politik yaklaşım olması uzun dönemde şirketlerin verimliliğini olumsuz etkileyebilecektir.

Sonuç olarak;Savunma endüstrisi alanındaki çalışmalar stratejik düzeyde önemlidir ve barış zamanının uzun dönemli savaşa hazırlık kısmıdır. Savunma şirketlerinin, devlete olan finansal yükünün ihracat ve ortak iş birlikleri ile azaltılması şarttır. Taktik savaşları kazanmanın yolu savaşılan alanda kuvvet üstünlüğünü sağlamaktır. Kuvvet üstünlüğü kapsamında ateş gücü üstünlüğü, insan gücü üstünlüğü, zamanı iyi kullanma, lojistik üstünlük, istihbarat ve haberleşebilme, teknik üstünlük, alan resminin iyi analizi üstünlüğü ve zor durumlarda komuta ve irade üstünlüğü gibi alt başlıklar bulunabilmektedir.  Stratejik alanda ise savunma endüstrilerinin rekabeti daimidir ve süresizdir. Savaş silah sistemi üstünlüğü, askeri eğitim üstünlüğü ve ekonomik güç-maliyete dayanabilmekle kazanılabilmektedir.

Savunma endüstrisi sadece askerleri ve devlet görevlilerini değil tüm yurtseverleri ilgilendiren temel bir konudur ve özen gösterilmelidir. “Düşman içerde ise sınırların korunması yeterli değildir” sözüyle yurttaşlarımızın Türkiye’nin birliği, bütünlüğü üzerindeki mutabakatı her şeyden daha değerlidir.

Savunma sektöründe ihracat ister MKE’den cephane olsun, isterse ileri teknoloji ürünü (radar, füze, gemi vbi) olsun küçümsenmemeli ve desteklenmelidir. Asıl olan ihracat parasıdır, dövizdir. Geçmişte Japonya, şimdilerde Çin önceden kitlesel tüketim ürünlerini kaliteli ve ucuz yaparak ihracata başladılar. Zamanla daha kapsamlı ürünlere geçtiler. Çin lideri Deng’in sözüyle “Kedinin rengi değil fare yakalaması (bu yazıda döviz) önemlidir”.  Türkiye’ye fare yakalayan (döviz getiren) her savunma firması desteklenmelidir.

 

Kaynak: Mx Osint Achtung Leopards in Syria Full analysis of the Leopard 2A4TR in Syria

 
Toplam blog
: 182
: 1556
Kayıt tarihi
: 14.10.12
 
 

Elektronik Y.Mühendisiyim. Teknik alan dışında Tasarruf ve tutumlu yaşam, Kişisel Finans Yönetimi..