Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Temmuz '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sevim abla

Sevim abla
 

İstanbul’da Temmuz sıcağının insanları sokağa çıkmaktan bile vazgeçirdiği şartlarda bile bir botanik bahçesi güzelliğindeki yeşil ve şirin semt parkımız aileler, çocuklar ve yaşlılar ve hatta kedi ve köpekler için de bir cennettir adeta.

Bizim dede-torun olarak 4-5 yıldır yoğun olarak bulunduğumuz bu mekanda gide gele çeşitli dostluklar edindiğimiz çeşitli yaşlarda güzel insanlar vardır.

Bu kez elinde torbalarla oturduğum bankın altındaki kediye ‘’kızıım nerdesin sen’’ diyen yaşlı bir kadıncağızdı yeni dostum. Sevim abla.
Torbadan kedi mamasını çıkardı, bir miktar yere döktü, kedi parkın kedisi tanıyorum da Sevim ablayı ilk defa görüyorum. Kedi afiyetle mamayı yedikten sonra yine aynı şekilde bankın altına kıvrılıverdi. Zaten uyuşuk, tembelin biriydi.

Sıradan bir hayvan dostu, fanatik bir kedici galiba diye düşünmeye fırsat vermeden hayatından birkaç kesit sununca enteresan bir kişiliği olduğunu keşfediverdim. Küçük, kısa sorular sordukça seri ama akılcı cevaplar veriyordu. Hoşuma gitti. Sohbet sardı.

Biz diyordu Yörük Ali’nin torunlarıyız. Aslında. İzmir’liyiz. Gerçekten de 57 senedir bu semtte olduğunu, buraya 15 yaşında geldiğini, şu anda 75 yaşında olduğunu , o zamanlar buralardaki bostanların kavunlarının meşhur olduğunu, ağaçlardan topladıkları şeftalileri eteklerine doldurup, çeşme başında yıkayıp, arkadaşlarıyla birlikte yediklerini anlatıyor. Bunları anlatırken gerçekten de dili Ege şivesine kaçıyor.
Ara sıra kendini eleştiriyor. Şeker hastalığından dolayı tek gözünün hiç görmediğini, diğerinin de az gördüğünü bu yüzden de körün biri olduğunu söylüyor.
Doktora gittin mi hiç diye soracak oluyorum.

Ben diyor, devletten fakir aylığı alıyordum. Ayda 365 lira. 300 lira bodrumda tek oda kiraya veriyorum. Geri kalan 65 lirayı da işte bu hayvanlara harcıyorum. Şimdi 3 aydır o parayı alamıyorum devletten. Her yıl yeniden mürecaat etmek gerekirmiş, bilemedim. Şimdi yeniden müracaat edeceğim kaynakama.
Peki abla diyorum. Sen gözün için hiç muhtara, kaymakama ve Belediye Başkanına gittin mi?
Muhtar a, kaymakama hatta Göz hastanesine gittim 2500 lira para istiyorlar. Sigortam yok.
Zamanında biz de ev bark sahibi insanlardık ama hayat yarın ne getireceği belli olmuyor.

Peki Belediye Başkanına?. Belediye Başkanı Dünya iyisi. Tanır beni evime yemek gönderir, bir gün bana sordu?. Anne benden bir siteğin var mı?. Vallahi gözüm aklıma gelmedi. Bir gün bu parktaki şu sulukları suzuz gördüm. Karga başında gaklıyor, susuzluğu haykırıyor. Parktaki hayvanların sularını ihmal etme yeter dedim ona.

Böyle bir insandı karşımdaki. Ne diyeceğimi şaşırdım. O konuşuyordu hala. Yaş yetmişbeş, göz görmez, şeker var ne yapalım, yarın öbür gün toprak olacağız bari bunlara yaptığımız iyilikler kalsın peşimizde.
Saat 18.00 oldu mu diye sordu. 15 dakika vardı. Her akşam Merkez cami bahçesinde iftar oluyor. Yavaş yavaş orya gideceğim. Dostlar beklerler yolumu. Hem fırına uğrayacağım. Fırıncılar de sever 4 pide veriyorlar her gün. Onları da dağıtıyorum orada masadakilere.

Neredeyse bir ömür boyu aynı semtte oturması ve hoş görüsü, merhamet, insan ve hayvan sevgisi gerek komşuları, gerek esnaf tarafından tanınması yokluk çekmesine fırsat bırakmıyordu anladığım kadarıyla maddi manevi sıkıntı çekmesine imkan verilmiyordu.

Halk, insanına devletten daha çok sahip çıkıyordu.

Hakkını helal et kafanı şişirdim hanımına selam söyle dedi Usul usul camiye doğru yola hazırlandı.

Tamam abla dedim yalnız sana bir tavsiye. Bakabildiğin kadar hayvana bak. Senden başka insanlar da bakıyor onlara. Daha fazlasına bakacağım diye uğraşma. Düşer kalırdın bir yerde
Hakılısın dedi. Gözüm de kör zaten.

Ve bu akşam üzeri Sevim abla yine elinde torbası ile aynı saatte yanımadaydı. Bu kez kııız diye seslenmeden parkın tembel kedisi onun başında bitiverdi. Mamayı döktü. Tembel kedi yine yedi ve bankın altına istirahate çekildi fakat Sevim abla bu sefer biraz daha hazırlıklıydı.

Tam evden çıkıyordum, bir hanımefendi, şu içinde 2 tavuk butu,pilav ve 1 kavanoz tavuksuyu çorba getirmiş, üzerimdeki şu elbise ve baş örtüsünü getirmiş, içine de 100 lira fitre parası koymuş. Allah razı olsun, Ev erzak dolu, benim yemeye , içmeye ihtiyacım yok. Şimdi şeker hastası olduğumdan bunların hiç birisini yeme durumum yok. Sevim Ablanın dişleri de yok.

Gözlerinin zayıflığına rağmen parkta 2 gündür türeyen kocaman yaşlı sokak köpeğini gördü. Enteresandır ki bu köpekten benim torun dahil parkta hiçbir çocuk korkmadı. Yemekleri köpeğe yedirdik.

Bugün kaymakama gittim dedi. Tesadüf eseri bir yerden geliyordu. Makam arabasının önünde yakaladım. ‘’Buyur ana’’ dedi. Kaymakam sen misin?. Benim, yoksa benzetemedin mi ana diye diye güldü ve sordu nedir derdin?

Anlattım maaş olayını. İlgileneceğini söyledi. Eve vardığımda da adamlar inceleme için gelmişti.

-Ne yaptılar, neye baktılar?

-Eşyalarıma baktılar. Yahu tel başına bir ihtiyar kocakarı, Ha bir de buzdolabına. Ne var ne yok, dolu mu boş mu diye?

-Evladım mubarek aydayız, insanlar yiyecek getiriyor, dolu da olur boş da olur. Bu tuhaf geldi.

Bana da tuhaf geldi. Bir sene yaşlılık maaşı alan bir sosyal güvencesi, hiç bir şey olmadığı tescilli bir yaşlı adını bir sene maaş verip ikinci sene acaba hala aynı durumda mı diye kontrol etmek mantığını beğenmedim. Bu memlekette 75 yaşından sonra bir senede durumunu düzeltebilen bir başkası var mıdır?. Devlet acaba bütün yardım ettiği insanlara bu incelemeyi yapıyor mudur?.

Saat 19.00 olmadan Sevim abla yavaş yavaş toparlanırken bir yandan da ‘’kedilere baktığımı bildiklerinden bahçeye birkaç kedi yavrusu bırakmışlar. (enik diyor o) Gidip onlara süt alacağım daha’’ diyordu.

Parkta dostların muhabbetine, çocukların neşeli cıvıltılarına doyum olmuyordu. Güneş de olanca enerjisi ile ortalığı yakmış, yavaş yavaş dinlenmeye çekilmişti sanki. Hafifi bir esinti başlamıştı.

Eve doğru giderken torun yine yol boyunca olanca gücüyle açıp, gözleri okşayan o zakkum ağacının pembe veya beyaz olan muhteşem çiçeklerinin neden zehirli olduğuna bir türlü akıl erdiremiyor, cevabını almak için beni sorgulayıp duruyordu.

 
Toplam blog
: 465
: 918
Kayıt tarihi
: 15.01.09
 
 

İstanbul doğumluyum.. İstanbul'un  tramvaylı döneminden bu şehirde yaşıyorum. Gençlik yıllarında ..