Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mayıs '15

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Sıla'ya tebrikler

Sıla'ya tebrikler
 

google


Kendisi bir müzik kanalının düzenlediği yıllık yarışmada, en iyi kadın sanatçı, en iyi albüm ve radyoda en çok çalınan sanatçı ödüllerini alarak bir rekor kırmış oldu.

Kendisini tebrik ederim.

Bu vesileyle hüzünlenmeler:

Kendisi neredeyse, 20 yıldır müzik piyasasının içindeymiş. Vokalistlik de yapmış, hem de Sezen Aksu’nun olarak.

Kendisi 35 yaşında ve yolun ortasında. Yaşamının zirvesini geçtiğini, verdiği imajlardan anlayabiliyorum.

Tabii bir de Özcan Deniz ile ikili olarak, tam bir baltaya taş vurma durumu yarattı.

Bir tarafında insan Sezen Aksu, bir tarafında eski arabeskçi Özcan Deniz olan birinin sırtı tuştan kurtulmaz. Benim bildiğim Hayat Bilgisi dersleri öyle diyor.

Kendisini, 8 ay önce ilk kez dinledim. O anda, aynı zamanda soğuk ve ıslak bir cehennemin dibinden çıkmacasına, yaşama geri dönüyordum.

Dolayısıyla bu, bir Fassbinder planıydı: Alaturka sentimenal faşizmi anlatan türden: Çirkinliğin güzellik olarak yut(tur)ulması. Güzel yalanın çirkin gerçeğin yerini al(dırıl)ması.

Tuhaf bir senkronizasyon olarak bu, neo-liberal faşizmin sonunun başlangıcı ile eşlenik olarak geldi.

Bunu, 1980 öncesi Aksu ile 1983 sonrası Aksu arasındaki kontrastı izleyerek, Sıla çok çok iyi izleyebilir.

Keza, 2010 öncesi Deniz ile 2010 sonrası Deniz arasındaki kontrastı da izleyebilir.

Aynı şeyler, şu anki kırılma noktasında her iki tarafı da görebilecek olan Sıla’nın da başına gelecek. Bu, bir kader değil, bir tür Fassbinder planı parodisi senaryosu sinopsisi. Çok feci mikindirik bir melodram çakması.

Kendisine, Mustafa Ceceli’nin Ahmet Özhan’laşması sürecini karşılaştırmalı olarak izlemesini öneririm.

Kendisine, starlaşma yarışma programlarında derece alanların albüm yapabilenlerinin ve yapamayanlarının son 5 yılki ve gelecek 5 yılki biyografilerini izlemesinin öneririm.

Keza, kendisinin de izlediği, vokalistlikten gelen, Sertab Erener, Burcu Güneş, Cansu kısırdöngülü dizisini izlemesini öneririm.

Keza artı, Erener’in Levent Yüksel ve Demir Demirkan ile ilişkilerinin sonunu izlemesini...

Keza artı, Nükhet Duru – Mehmet Teoman ve Aksu – (rahmetli) Onno Tunç ilişkilerinin öykülerini de...

O aşk şarkılarının ve ayrılma şarkılarının nafileliğini ve beyhudeliğini...

Ve onların kültürel olarak bizleri Tanzimat noktasından geriye düş(ür)(ül)mesini...

Eğer Sıla, hala o çukurun içinde kalacaksa, kendisine yeniden tebrikler iletiyorum ve iyi şanslar dileyemiyorum. Hiçbir çıkış şansı yok çünkü.

Hoşgeldin damardan tuzlama olur ancak.

Dipnot 1: Bu da, benim Sıla’ya olan sevgimi gösterme biçimim.

Dipnot 2: Anti-Fassbinder, Kafka zamanında bile, Walter Benjamin – Asia ilişkisinin negasyonu ile mümkündü ama Kafka-Milena negasyonu ile değil. Dörtlü dikme, eksodus veriyordu, daha 1930’larda.

Dipnot 3: Kültürel koruyucu hekimlik hala mümkün ama hastalar zaten gönüllüce, histerikçe, delice salgın hastalıklılaşıyor ve ölüyor, aşktan da olsa böyle bu. Uzay Heparı öyle oldu mesela.

Dipnot 4: Dekadans bir eksodus verebilir ama dekadanta değil. Tarih dersi olarak verebilir. Tarih bilinci olan birine verebilir.

Dipnot 5: Ben melankoliğim. Şu anda ve burada ise, ne melankolinin derin hüzünlenmesi, ne de yitirilen bir Cumhuriyet’in yası, katatonisi, otizmi bile, o (büyük A ile) Acı’nın hüzünün resmedemiyor Abidin.

Dipnot 6: Güzellik ölmemeli ama böyle güzellik ölmeli. Özellikle de, savaşta düşmana yarayacaksa.

Dipnot 7: Sıla’nın eski güzelliğine de tebrikler. Eski de olsa, güzellik güzelliktir.

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..