Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Kasım '18

 
Kategori
Anılar
 

Siverek'ten Mektubum Var

Siverek'ten Mektubum Var
 

Şanlıurfa/Siverek – Karabahçe Ortaokulu’ndan mektubum var;

Bu sabah 11 yaşında uyandım. Sabah 07:30’du ve servisin gelmesine tam bir saat vardı. Annem sobayı sabah namazına kalktığında yakmış ve hep birlikte yattığımız oturma odasını sıcacık yapmıştı. Babamın yattığı yer boştu. Camdan baktığımda, gece sessiz sedasız her yeri kaplayan karı, elindeki kürekle iterek arabaya ulaşmaya çalışırken gördüm babamı… Beni farkedince gülümseyerek sevgisini gösterdi gözleriyle.

Sobanın üzerinde henüz sağılmış ineğin kaynayan sütü ve evde hafif bir ahır kokusu da vardı. Babam, evimizin arka bahçesinde beslediğimiz tavuklardan topladığı taze yumurtaları camdan anneme vermiş olacak ki onlar da sobanın üzerindeki büyük cezvede kaynıyordu. Hemen cezvenin yanında yine babamın sağdığı bal da dolaptan çıkarılmış çözülsün diye sobanın en az sıcak köşesine konmuştu. Herşey ben ve kız kardeşim Ecmel içindi sanki.

Televizyon annemin dinleyebileceği kadar sesli, bizi rahatsız etmeyecek kadar sessizdi. Sabah haberleri açıktı. Annemin “hadi elinizi yüzünüzü yıkayın, sofraya gelin”  çağrısına sevindiğim kadar hiçbir şeye sevinmedim ömrüm boyunca. Tuvalete giden yolda rahmetli Arslan Dedemin fotoğrafı olduğu için sabah bile olsa hafif koşarak, korka korka birbirimizi çekiştirerek gittik ellerimizi yıkamaya. Sadece bir odada soba yandığı için diğer odalar ve koridor buz gibiydi. Biran önce sıcak odaya dönüp donmuş ellerimizi tekrar ısıtmalıydık.

Süt, bal, tereyağı, sobada pişmiş sıcacık ekmeğin kokusu… Bir gün önce bulup sahiplendiğimiz küçük köpeği soğuktan korumak için sarıp sarmalayıp sobanın yanına koymuş annem, tatlı tatlı bakıyor bize yattığı yerden, bizimle olduğu için o da çok mutlu sanki.

Dışarıdan gelen art arda uzun marş sesiyle beraber kahvaltımızı yaptık, babam sofrada yoktu. Diz boyu karın içinden arabayı çıkarmaya uğraşıyordu ileri geri yapıp, marşa basıp. Karnımızı doyurduktan sonra toplanmış çekyatın üzerinde bizi bekleyen jilet gibi ütülenmiş mavi önlüklerimizi giydik kardeşimle.

Servis köyün içinden geçiyordu ve bize doğru geldiğini uzaktan görebiliyorduk. Koşa koşa yola çıktık.

Evin sıcaklığı, annemin kokusu, eve yayılan yine annem gibi bir anne olan ineğimizin kokusu, balın ağzımızda bıraktığı tat, babamın güler yüzü, kardeşimin bana emanet olduğunu bildiğim sahiplenme duygum.

Yıllar sonra bugün doğduğum, büyüdüğüm Akçakoca’da değil, öğretmenlik yaptığım Siverek’te yine 11 yaşımda uyandım. Babamı kaybedeli tam 12 sene olmuş, ne kadar büyüsem de sensizlik çok zorluyor Baba.

Sanırım o servise hiç binmemeliydik, o anı bırakıp gitmemeliydik başka bir yere.

Bu sabah derse girdiğimde öğrencilerimin gözlerindeki ışık, yıllar sonra farkettiğim ve kaybettiğimi sandığım o ışığı hatırlattı bana. Aynı babamın bana öğrettiği gibi şefkat dolu bakıyorum onlara…

Siverek’ten Selamlar

Ali İmran Şeker

Kuzenim Ali İmran Şeker gönderdi bu yazıyı sabah. İşteydim okuduğumda, gizli gizli ağladım oturduğum yerde kimsecikler görmesin ağladığımı diye. Seni çok seviyorum gönül gözü açığım. Artık senin de bir blog açıp, yüreğindekileri dökme zamanın geldi. Yolun bahtın daima açık olsun. Siverek’e selamlar, öperim öğrencilerini.

 
Toplam blog
: 15
: 340
Kayıt tarihi
: 10.09.18
 
 

Gizem's Diary ..