Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mart '15

 
Kategori
TV Programları
 

Survivor...

Survivor...
 

wikipedia.org


Survive, survivor…
 
Yerleştiler mi? Eh yavaş yavaş kendilerine bir yer ediniyorlar. İngilizce’den soktuğumuz bu sözcüklerin tam karşılığı Türkçe’de yok. Belki ne diyebiliriz . “Yaşamaya çalışmak” ; eski terimi “Hayatını idame ettirmek”.. İşte tek sözcükle karşılık olmayınca da, karşılık olmuyor.
 
“You have to survive in any case..” diye kullanılır daha çok. Yani, “Şartlar ne olursa olsun, yaşamaya çalışmalısın…” Hayatını şu veya bu şekilde sürdürmelisin. Kısaca …
 
“Yaşamaya mecburuz…” Ondan sonra da Atilla İlhan’ın şiiri gelir akla : 
 
“Ben sana mecburum bilemezsin 
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum 
Büyüdükçe büyüyor gözlerin 
Ben sana mecburum bilemezsin 
İçimi seninle ısıtıyorum. ..”
 
Ne ölümsüz dizelerdir… Ne ölümsüz şiirdir o…
 
İnsan bazen tek başına yaşamaya mecbur kalır. Örneğin, bir ıssız adaya düşmüşsün, ne halt edeceksin… Gerekirse, ot yiyeceksin; yılanları öldürüp, pişireceksin… Çünkü insan ne kadar zor koşullarda bulunursa, o kadar yaşama asılır; yaşamak ister. Hayat o anlarda daha da tatlı olur. O geminin eninde sonunda gelip seni alacağına inanırsın.
 
Bazen de hayat bir büyük kentte bile , bir ıssız adadaki duruma döner. Sözgelimi, işsiz kalmışsın… Anan, baban yok… Kimin kimsen yok… Örneğin, İstanbul’dasın.. Ne yaparsın? 
 
“Balık tutarım…” diyor adam.. Sabah öğle akşam balık yenmez ki… İşte hayat bazen cambazlığa döner. “yaşabilmek için” , “Survive” etmek için ister istemez, “survivor” olmaya gerek vardır. Çünkü ekmek gökten yağmıyor. Bir yerlerden ekmeğini, aşını kazanmak gerekir. Herkes öyle her işi de yapamaz. 
 
“Yaparım!” der ama yapamaz. İşe alırsınız, bir iki gün sonra mızıkçılık yapmaya başlar. Ya “Bana çok yükleniyorsunuz…” der, veya “Bana haksızlık yapıyorsunuz,”der. Ağlar, bağırır, durmadan konuşur… Başkalarına kızar; herkese kızar… Dayanamaz. Çünkü gücü, takatı bu kadar çalışmayı veya biraz çalışmayı kaldıramaz. İnsanlarımızın bir çoğu hazır yemeye alışmışlardır. Ekmeğini sen kazan deyince, onlara çok zor gelir…
 
Baksana “Survivor” programında olanlara… Bir simit , peyniri hakkedebilmek için canları çıkıyor. Çünkü açlık ne yaptırmaz ki… Aslında belli ki aç bile kalmıyorlar da, aslında her istediklerini  yiyemiyorlar. O bile bazı insanlara zor gelir. Oysa bazı insanlar, açlığa, yokluğa… Bir sade çorbaya alışmışlardır. Fazlası onlar için zaten lükstür.
 
Tabii burada insanın alıştıklarını yitirmesi var. Adamlar, İstanbul’un bol bulamaç pazarlarına, lokantalarına , sofralarına alışmışlar… Öyle dağlardan yemiş toplayarak, sabah akşam, Hindistan cevizi yiyerek..  yaşamak onlara çok zor geliyor. Anladığım kadarıyla daha çok alıştıkları şeyleri arıyorlar. Onun için, bir an önce her şeyi kaybetmek pahasına kendilerini bırakıp, “Survivor”dan çekilmeyi uygun buluyorlar. Yani “Survive” edemiyorlar. O koşullarda yaşayamıyorlar. 
 
Ehh herkesin bünyesi uygun değil. Ruhsal durumu da buna dahil.. Gitmeden önce “Ben şöyle aslanım, ben böyle kaplanım,” diyenler bir an önce çöküp, firar etmeye, geri dönmeye razı oluyorlar. Herkesin kaldırabileceği bir şey değil.
 
Götür insanları Dominik gibi bir ülkeye bırak; ondan sonra birbirinizle “iyi bir öğle yemeği için” ölümüne yarışacaksınız..”de. Kolay mı? Herkes böyle bir riskin altına girebilir mi? Sonunda kazanacakları maddi para ne kadar büyük olursa olsun. Yine de biraz da hayatlarını riske atıyorlar. Hadi rahatlamak için Atilla İlhan’la devam edelim.
 
“Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor 
Bu şehir o eski İstanbul mudur 
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor 
Sokak lambaları birden yanıyor 
Kaldırımlarda yağmur kokusu 
Ben sana mecburum sen yoksun. ..”
 
Bazen insan bu hayata, yaşamaya, her türlü koşulda yaşamaya kendini mecbur hissedebilir ama bazen de  bir kimseye vurulduğunda, tutulduğunda; hadi açıkça söyleyelim , aşık olduğunda.. artık gözü karşıdakinden başkasını görmez. “Ona mecburdur..” Hayatını onunkine bağlamıştır.. 
 
Bu ne kadar sürer. Bağlanan kişinin gözleri açılana kadar… Ondan sonra bağlasalar duramam… Bağlar gazeli!
 
İşte hayat!
 
Kimi bir eli yağda, bir eli balda.. İş güç yok, para çok, yaşar dururlar ve hep canları sıkılır. Bazıları da bir tek kuru ekmeğe mecbur yaşamaya talim ederler . İşte budur “survive..” etmek. Zorla yaşamaya çalışmak.
 
Keşke birisi şu “Survive”a , “Survivor” a tam karşılık bulabilse.. Aslında ben de mutlu olacağım, belki de Acun da… Ama şimdilik , kullanıp duruyoruz utanmadan.
 
Acaba “Survive”a “Zoryaşam”, “Survivor”a da “Zoryaşamcı”cı mı desek… Ben arada sırada böyle atarım. Şimdi biliyorum birisi  çıkıp : “Sen kim oluyorsun da kelime uyduruyorsun?” diyecek.. Desin. Ben halkım arkadaş.. Söyle bana “Dolmuş”u kim uydurdu ..HALK! Peki, “Gecekondu”yu kim uydurdu …HALK!
 
Boş versene sen, kelime uydurmak için ALİM olmak gerekirmiş… Hadi canım sende… Bizim halkın tümü alim. Bir ağzını açmasın. Valla kapatamazsın. Hepsi de zoryaşamdalar; tümü de zoryaşamcı olup çıkmış. Kim onlara, ne diyebilir. 
 
Hayat kolay mı arkadaş. İster Dominik de olsun; İster İstanbul da.. Bu hayatı yaşamak gerek.
 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..