Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '14

 
Kategori
Eğitim
 

Türk Eğitim Sistemi'ne genel bakış ve Köy Enstitüleri

Türk Eğitim Sistemi'ne genel bakış ve Köy Enstitüleri
 

Köy enstitüleri tarla tarımı


Eğitim, insanları belli amaçlar doğrultusunda yetiştirme sürecidir. Bu süreçten geçenlerin kişiliği farklılaşır. Başka bir deyişle eğitim, insanın davranışlarını olumlu yönde değiştirme sürecidir. Eğitim dizgemizin (sistemimizin) insanların davranışlarını olumlu yönde değiştirdiğini söylemek güçtür; çünkü eğitimimiz yazboz tahtası olduğundan bir dizge özelliği de gösterdiği söylenemez. Özellikle eğitim, öğretim alanında yapılan yenileşme ve değişikliklerde; eğitimden doğrudan, dolaylı etkilenen yönetici, öğretim üyesi, öğretmen, veli, öğrenci; okul, dersene kurucularının… Görüşleri çeşitli yöntemlerle alınmadan amaca ulaşmanın düşünülmesi eğitim dizgesini (sistemini) çıkmazlara sürüklediğinin nedenidir. Özellikle de eğitimin temel öğesi olan öğretmen yetiştirmede köy enstitüleri dışında tutarlı bir politika izlenememiştir.

 

Bu durum, Türkiye’nin tutarlı bir eğitim politikası olmadığını göstermiyor mu? Eğitim konusunda eğitim bilimcilerinin yaptıkları araştırmalar da benim bu konudaki yaşadıklarımı, gözlemlerimi, düşüncelerimi doğrular nitelikte. Ereğli Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Ali Azar da şöyle diyor:

 

Öğretmen yetiştirme politikası eğitim sistemimizin en ciddi konusu olmasına rağmen ülkemizde bu iş yapboz haline getirilmiş, bunun yanında öğretmenlik mesleğinin niteliği gittikçe düşürülmüştür. Öğretmen mesleğinin niteliksel yönünün giderek düşmesinin temel nedenleri arasında, öğretmen yetiştirme politikalarında yapılan değişikliklerin, eğitim sisteminin bütünlüğü içinde kapsamlı araştırma, ön çalışma ve planlama yapılmadan politik dayatmalar şeklinde gerçekleştirilmeye çalışılması gösterilebilir. Şu unutulmamalıdır ki; ülkemizde, öğretmen yetiştirmede model arayışında içinde yaşadığımız toplumun sosyal, kültürel, ekonomik ve coğrafi yapısına uygun olan bir model geliştirilmedikçe, bu sorunlar zamanla artarak devam edecektir.(Ali Azar,2011)

 

Eğitimde iyileşme, özellikle iyi, donanımlı öğretmen yetiştirmeğe ve öğretmene verilen değere bağlı. Öğretmenin en saygın olduğu dönem, Cumhuriyet’in ilk yıllarıdır. Cumhuriyet öncesinde okullaşma oranları kaçtı, bugün kaç? Okul, öğretmen, öğrenci sayıları dün neydi, bugün ne? Yetişmiş eleman sayısı dün ne kadardı, bugün ne kadar? En önemlisi de öğretmene verilen değer dün neydi, bugün ne? İşte size çok çarpıcı bir anekdot: Yıl: 1923’te TBMM’de milletvekillerinin maaşları düzenlenecek... Mustafa Kemal’e soruyorlar; “Sayın Başkanım vekil maaşları ne olsun?”M. Kemal şöyle diyor: “Öğretmen maaşlarını geçmesin.”Peki ya şimdi? Öğretmenlerin halini ne siz sorun ne de ben anlatayım...  (Abbas Güçlü,11.11.2011 Milliyet)

 

Eğitimin temeli öğretmendir; çünkü okulları ne kadar modern araç ve gereçlerle donatırsanız donatın onu eğitimin amaçları doğrultusunda kullanacak olan öğretmeni çağdaş bilimin verileri ışığında yetiştirmezseniz eğitimden istenen verimi almanız olanaksızdır. Öncelikle, öğretmene gereken değeri vermeli ki öğretmen de ülkesinin genç kuşaklarını, çağdaş bilimin, eğitim ilkelerinin ışığında yetiştirebilsin. Eğitim politikaları, çağdaş bilimin bulgularına göre saptanmazsa; eğitim yazboz tahtası olursa, öğretmene değer verilmezse, eğitim de içinden çıkılmaz bir duruma gelir.

 

 Köy Enstitüleri Niçin Açıldı?

 

Araştırma, inceleme bulguları eğitime yön verir. 1924’te Türkiye’de eğitimle ilgili incelemeler yapan Amerikalı eğitimci John Deney raporunda: Nüfusun çoğunluğun köylülerden oluşan yerleşim yerlerinin gereksinmeleri göz önünde bulundurularak, tarıma önem veren öğretmen okullarının açılmasını öneriyordu. Daha da ileri giderek bölgelere göre öğretmen yetiştirmenin daha yararlı olacağını ileri sürüyordu.John Deney ’in eğitim raporu sonuçları; Türk toplumunun sosyal, kültürel, ekonomik yapısına uyarlanarak uygulanması, yaşama geçirilmesi köy enstitüleriyle gerçekleşmiştir.

Geleneksel öğretmen okullarında yetişmiş öğretmenler için köylerde öğretmenlik yapmak, istenerek yapılacak bir görevden çok zorunluluk olarak algılanıyorduazdı. Oysa okuma yazma oranının yükseltilmesi amacı, ülkenin kalkınıp gelişmesi için zorunluydu. Bu amacın gerçekleşmesi-köye isteyerek gidecek, özveriyle öğrenci yetiştirecek- köye göre öğretmen yetiştirmekten geçiyordu. Köye göre öğretmen, özellikle köy çocuklarından olabilirdi.

 

Atatürk, Kurtuluş Savaşı içinde bile eğitim sorunlarının çözümü amacıyla 15 Temmuz 1921’de Maarif Kongresi’ni toplatmış,”eğitim programlarında reform” kararını aldırtmıştır. Daha sonra Birinci (15 Temmuz 1923),İkinci (1924),Üçüncü (1926) Heyet-i İlmiyeler toplanarak Türk milli eğitiminin temelleri atılmıştır. Atatürk’ün Türkiye gerçeklerine uygun eğitim politikalarıyla ilgili görüş ve düşünceleri de temel eğitimin birinci sınıfından başlayarak eğitimin tüm aşamalarındaki çalışma ve uygulamalara yansıtılmıştır.Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı sonrasında vatandaşların sadece %3–4 'ünün okuma yazması vardı. Halkın %80'i köylerde yaşıyordu. Atatürk ilk defa köy enstitülerinin kuruluş yasalarını çıkardı. İlk önce askerliğini çavuş olarak yapmış erlerden köy öğretmeni yetiştirilip köylerine öğretmen olarak gönderilme projesini önerdi ve bu proje uygulandı.(vikipedi,17.04.2014)

 

Eğitimin amacı, toplumu bilgi çağına taşımak olmalı. Atatürk şöyle diyor:

 

 Gözlerimizi kapayıp, yalnız yaşadığımızı varsayamayız. Ülkemizi bir çember içine alıp dünya ile ilgilenmeksizin yaşayamayız. Tersine gelişmiş, uygarlaşmış bir ulus olarak uygarlık alanının üzerinde yaşayacağız: bu yaşam ancak bilim ve fenle olur. Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için bağ ve koşul yoktur. (1922; S.D. I )

 

Her konuda olduğu gibi eğitim ve bilim konusunda da Atatürk yolu, batıl, dogmatik, şeriatçı düşüncelerden uzak; aydınlık yoldur. Köyenstitüleriyle, bu yol açılmıştır. Köy enstitüleri, ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılmış okullardır. Tamamen Türkiye'ye özgü olan bu eğitim projesini 28 Aralık 1938 tarihinde milli eğitim bakanı olan Hasan Âli Yücel bizzat yönetti. Türkiye’ye özgü olan bu eğitim projesi,28 Aralık 1938’de milli eğitim bakanı olan Hasan Âli Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un çalışmalarıyla uygulama alanına konulmuştur. Tonguç, 1935’te İlköğretim Genel Müdürü olunca düşüncelerini gerçekleştirmek için 1937’de ilk deneme okulunu İzmir Kızıl çullu’ da açar.1939 ‘a dek okul sayısını üçe çıkarır. Denemelerin sonuç vermesiyle 17 Nisan 1940’da 3830 sayılı yasayla da ilköğretim seferberliğinin devletçe halka yayılmasını sağlar.

1940 yılından başlayarak, tarım işlerine elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında. Kentlerden uzak ancak tren yollarına yakın tarıma elverişli 21 bölgede köy ilkokullarına öğretmen yetiştirmek üzere köy enstitüleri açıldı. Öğretmenler köylülere hem örgün eğitim verecek, okuma yazma ve temel bilgileri kazandıracak hem de modern ve ilmi tarım tekniklerini öğretecekti. Gittikleri yörelerde bilinmeyen tarım türlerini de köylülere öğretecekti. Kitaba, deftere dayalı öğretim yerine iş için, iş içinde eğitim ilkesi uygulanıyordu. Her köy enstitüsünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı. Derslerin %50'lik bölümü temel örgün eğitim konularını içeriyordu. Geri kalanı ise uygulamalı eğitimdi.(vikipedi,17.04.2014)

Köy enstitüleri, uygulamalı eğitim içinde yetişmiş kendi evini bile yapabilecek bilgi ve donanımda öğretmenler yetiştirmiştir. Bunlardan biri de Denizli/Acıpayam Lisesi ’de çalıştığım yıllarda tanıdığım Yaşar Çelikkın ’dı. Evini kendi yapmıştı. Öylesine büyük bir evdi ki bir bölümünü de öğretmenlere kiraya veriyordu. Çünkü Köy Enstitüleri üretime dönük eğitim veriyordu. Fakir BaşkurtÜmit Kaftancı oğluTalip ApaydınMahmut MahalMehmet BaşaranPakize TürkoğluHatun Birsen BaşaranAli DündarMehmet Uslu ve Dursun Akçam …gibi önde gelen yazarlar ve düşünürler de bu okullarda yetişmişlerdir.(Vikipedi,17 Ekim,2013)

 

Köy Enstitüleri öğrencileri iş sorumluluğu bilincinde yetişmişlerdir. Köy enstitüsü müdürlerinden Rauf İnan’ı, prof. Dr. İbrahim Başaran, Ankara Eğitim Fakültesi’ne davet etmişti. Rauf İnan, Hasanoğlan Köy Enstitüsü müdürüyken mezuniyet sınavında öğrencilere kümes yapma görevi verilir. Gecenin geç saatinde okul müdürü Rauf İnan’ın kapısı çalınır. Rauf İnan, ne olduğunu merak ederek kapıyı açar. Bir grup öğrenci, başka bir grup öğrencinin çimentolarını çaldıklarını söylerler. Çimentoyu çalan öğrenci grubunun amacı, daha iyi kümes yapmaktır. Diğer grup da uyumamış, işin başında nöbet tutmuştur. Bu sorumluluğu bugün okullarımızda verebiliyor muyuz? Bu soruyu yanıtlamak zor. Bu sorunun yanıtını, Türkiye’nin eğitim politikalarında aramak gerekir. MEB’nın, insanımıza uygun bir eğitim politikası geliştirdiği ve uygulamaya koyduğu söylenemez. Eğitimin temel politikası dindar toplum yetiştirmeye odaklanmış; bu amaçla okullar,4 +4 +4 biçiminde düzenlenmiştir. Öngörülen bu düzenlemeyle öğrenci evinin yakınındaki okula değil, gösterilen okula gitmek zorunda bırakılmış, veliler ve öğrenciler tedirgin edilmiştir

 

Türk eğitim dizgesinde, Köy Enstitüleri’nin ayrı bir yeri ve önemi vardır. Bizim kuşak öğretmenler, eğitimciler –köy enstitüsü mezunu olmasak da-bu okullara sıcak bir gözle bakarız. Tümümüz mü? Kuskusuz, Köy Enstitüleri’ni beğenmeyenler, bu okulların eğitimini yeterli görmeyenler de yok değildir.”Köy Enstitüleri’ni överek göklere çıkaranlar olduğu gibi, karşı çıkanlar da olmuştur. Bu eleştiriler kuruluş ve gelişim devresine rastlar. Takdir edenler bir yana, eleştirenlere dokuz yılda yapılan işlerle karşılık vermek yerinde olur kanısındayım. .Bu dönemde, dokuz öğretim yılında, mezunlarının donatım giderleri dâhil 38.145.691 lira harcanmıştır. Bu giderle 21 köy enstitüsü kurulmuş,723 bina yapılmış, öğrenci sayısı 15.529’a çıkarılmış,5.525 öğretmen, 521 sağlık memuru yetiştirilmiştir. (Tekin, 1978,Demokratik Eğitim Kurultayı, s.96)

 

Köy Enstitüleri Niçin Kapatıldı ?

Köy enstitüleri, yapıcı, üretici öğretmen tipi yetiştirerek ülkenin kalkınmasına da katkıda bulunmuş; enstitülerden yetişen öğretmenler aynı zamanda köylüye önder olmuştur Bu dönemde, karma eğitim üzerinde önemle durularak kız öğrencilerin sayısını artırabilmek için çeşitli çarelere başvurulmuştur. Öğretmenin etkinliğinden rahatsız olan çevreler, yurt düzeyine yayılan 21 köy enstitüsünün kapanması için çalışmışlar bunda da başarılı olmuşlardır

1946 yılında hükümetin yaklaşan seçimleri yitirme kaygısıyla CHP içinden muhalif milletvekillerinin başını çektiği örgütlü muhalefetin kampanyasıyla, program izlencelerinde ve yapılanmasında kuruluş amaçlarından uzaklaşan değişiklikler yapıldı. İlerleyen yıllarda da, daha önceleri sıkı sıkıya bağlı olduğu "iş için iş içinde eğitim" ilkesinden uzaklaştırıldı. Önceleri yaratıcılığın ön plana çıktığı eğitim anlayışının yerine giderek geleneksel, ezberci eğitimin yerleştiği öğretmen okullarına dönüştürülerek 1954'te kapatıldılar.

 Cumhuriyet Halk Partisi içinden Köylüyü topraklandırma Yasasına  karşı çıkan bir kesim milletvekili Demokrat Partiyi kurdu. Bu parlamenterler içinde Atatürk Devrimlerine karşı olup tek parti yönetiminde bu düşüncelerini açığa vuramayanlar olduğu, Atatürk devrimlerine muhalefet hisleri besleyen ancak bu karşıtlıklarını ortaya koymaya cesaret edemeyen siyasal ve toplumsal yapının bir karşı devrim atağı başlatarak köy enstitülerinin kapatılmasını sağladığı iddia edilmiştir. Hasanoğlan Köy Enstitüsü eski müdürü Rauf İnan ve Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Köy Enstitülerinin kapatılmasının Atatürk Devrimleri karşıtlarınca başlatılan bir Karşı Devrim hareketi olduğunu söylemişlerdi.( Mülkiye Dergi, yetmişleş Yılın Hesabı;

 12 Eylül Karşı-Devrim , Hıfzı Veldet Velidedeoğlu )

Köy Enstitülerine yöneltilen ve kapatılmaları ile sonuçlanan belli başlı eleştiriler birkaç ana başlık altında toplanabilir:

·        Öğrenciler yönetime katılıyorlardı.

·        Enstitülerde öğrenciler tek tip üniforma giyiyordu.  Bu ve benzeri nedenlerle enstitülere komünistlik suçlamaları yapılıyordu.

·        Kız öğrencilerin erkek öğrenciler ile karma eğitim görmesi, sonu gelmez dedikodulara neden oluyordu.

·        Köylülerin, okul ve enstitü inşaatlarına yardım yapma zorunlulukları vardı.

·        Köylere atanan öğretmenler yörenin toprak ağalarıyla sorunlar yaşıyorlardı. Toprak sahiplerinin durmaksızın Ankara'ya baskı yapmalarına neden oluyordu.

. Sonuç

Köy Enstitüleri kapatılmasaydı:

·        Eğitimimiz yazboz tahtasına çevrilmeyecek; araştıran, inceleyen kuşaklar yetişecekti.

·        Köylümüz bilinçlenecek, sorunlarına pratik çözümler bulma becerisini kazanacak, ağalık tarihe karışacaktı.

·        Tüketen değil, üreten toplum olacaktı.

·        Soyut kavramlarla, ümmetçilikle toplum uyutulamayacaktı.

·        İnsanlar, evlerindeki en küçük su, elektrik arızası için usta çağırma gereksinmesi duymayacaktı.

·        Okuma özürlü değil, okuma alışkanlığı olan bir toplum olacaktık.

·        Demokratik, sosyal, hukuk devleti sözde değil, özde olacaktı.

 

Son söz

Eğitim sorunlarını çözen uluslar; sosyal, kültür, sanat, bilim, teknoloji, ekonomik alanında da kalkınmış ve ilerlemiştir. Eğitime gereken önem ve ilgiyi göstermeyen uluslar, başka ulusların tutsağı olmaktan kurtulamazlar. Kalkınmanın temel koşulu eğitim ve öğretimdir. Kuşkusuz eğitim ve öğretimin en önemli öğesi de öğretmendir. Başka bir değişle eğitimin temel direği, belkemiğidir. Öğretmensiz eğitim ve öğretim sınırlı kalır. İyi yetişmiş, mesleğini seven öğretmenler, nitelikli eğitim ve öğretimin temel taşıdır; onsuz istenilen amaca ulaşmak olanaklı değildir. Soyut kavramlarla kitleleri kandırmak eğitimin önemli amaçları biri durumuna gelmemesi için öğretmen adaylarının bilimsel veriler ışığında yetişmesi gerekir. Çağdaş bilimlerden yararlanılmadan dogmatik düşüncelerle öğretmen yetiştirmek, dolaylı olarak genç kuşakları da etkileyerek ülkeyi çıkmaz sokaklara sürükleyeceği düşüncesindeyim. Oysa Cumhuriyet’in temel ilkeleri doğrultusunda yetişen öğretmenler, ülkemizi esenliğe çıkaracaktır. Yeter ki devlet arkalarında olsun. Öğretmenlere, Atatürk’ün değer verdiği denli değer verilmese de-Hiçbir devlet adamı Atatürk kadar öğretmene değer vermemiştir.- mesleğinin önemi ölçüsünde değer verilsin ki toplumda hak ettiği yeri alsın

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..