Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '16

 
Kategori
Güncel
 

Türkiyenin Siyasi Dış Politikası

Türkiyenin Siyasi Dış Politikası
 

Cumhuriyetin kuruluş yılarından itibaren Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihi Mustafa Kemal’in “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” sözü ile şekillendiğini görürüz. Yine Mustafa Kemalin günümüzde ön plana çıkacak şu sözü çok önemlidir. “En kötü barış, en haklı savaştan daha iyidir”.
 
Bu gün bazı çevreler; Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuruluşundan itibaren çevresinde ve dünyada olan bitenlerden soyutlaştırmış içine kapanmış gibi göstermektedir. Bu çaba bu günün koşulları nedeniyle sulandırma çabalarından başka bir şey değildir. Dünya 1945 de ikinci dünya harbini yaşamış, Türkiye diplomasiyi kullanarak büyük yaralar almadan bu savaşın dışında kalmıştır. 1974 de Kıbrıs’a barış harekatı yapılırken yine diplomasi ön plana çıkmıştır. Ülke dışındaki Türk kökenli milletlere saldırılar olurken ele silah değil defter kalem alınarak diplomasi cephesinde savaşılmıştır. Azarbeycan’a, bosnahersek’e, bulgar zulmüne, kardak kırizine kadar hep bu yöntem yani diplomasi ön plana çıkmış ve başarıda sağlanmıştır.
 
2001 yılından itibaren Yurta sulh dünyada sulh diplomasisi kademeli olarak kaldırıldı. Özellikle Ahmet Davtoğlunun kabineye dışardan monta edilmesi ile dış politika tamamen geleneksel dış politikadan uzaklaştırıldı. Yeni Yöntemin adı “Stretejik derinlik” olarak saptandı.
 
Stratejik derinliğin temel amacı Davut Oğlunun tanımı ile kısa ve öz olarak şu şekildedir;
 
“Türkiye'yi çevreleyen yakın kara, yakın deniz ve yakın kıta havzaları, coğrafi olarak dünya anakıtasının merkezini, tarihî olarak da insanlık tarihinin ana damarının şekillendiği alanları kapsamaktadır. Soğuk savaş sonrası dönemin getirdiği dinamik uluslararası ve bölgesel konjonktürde en yakın havzasından başlayarak dışa açılması kaçınılmaz olan Türkiye'nin stratejik derinliğinin yakın kara, yakın deniz ve yakın kıta bağlantıları ile yeniden tanımlanması ve bu derinliğin jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel boyutlarının dış politika parametreleri olarak kapsamlı bir şekilde yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Modernite Avrupa-Merkezli bir tarihî sürecin eseriydi; küreselleşme ise kaçınılmaz bir şekilde başta Asya olmak üzere bütün insanlık birikimini tarihin akış seyrinde tekrar devreye sokacak unsurlar taşımaktadır. Tarihî birikimi etkin bir açılıma temel sağlayacak toplumların öne çıkacağı bu süreçte Türkiye Tarihî derinliği ile stratejik derinliği arasında yeni ve anlamlı bir bütün oluşturma ve bu bütünü coğrafî derinlik içinde hayata geçirme sorumluluğu ile karşı karşıyadır. Stratejik açıdan mihver bir ülke olan Türkiye, bu sorumluluklarının gereğini yerine getirmesi durumunda, yeni dengelerin oluşacağı daha istikrarlı uluslararası konjoktürlere daha uygun şartlarda giren merkez bir ülke konumu kazanacaktır.”
 
Evet stratejik derinlik ana hatları ile budur. Bu tezle yeni dönemde Türkiyenin konumu ve yol haritası çizilmektedir. Dolayısı ile de 2001 yılından itibaren bu yol haritası hayata geçirilmiştir.
 
Stretejik düşüncede Türkiye bölgenin ortasına yerleştirilerek sorun çözücü merkezi bir yapı olarak görülmetedir. Türkiye bu yapıya uygunmu sorusuda önemlidir. Zira bu gün Türkiyenin bu bölge ülkeleri ile dinsel birlikteliğinden başka bir bağları yoktur. En önemlisi Türkiye bölge ülkelerindeki feodal yapıya ve bu yapının merkezinde oturan liderlerine tehdit unsurudur. Çünkü Türkiye devleti Demokratik ve layik bir devlettir. Stretejik düşüncenin en eksik yanı Türkiyeyi cevreleyen ülkelerin konumları, stretijik yapıları, kultürleri, dinsel ve meshepsel yapıları üzerinde yapılması gereken incelemenin yeterince ön plana çıkmadığı kanısındayım. Çalışmaların daha çok bölgenin ekonomik yapıları üzerinde olduğu görülmektededir.
 
Stratejik derinlik bizi nereye götürdü?
 
Bu soruya cevap aramak gerekir.
 
Birincisi ve en önemlisi Bölgemizdeki dinsel, ırksal ve mezhepsel olaylara dahil olduk. Önce komşularımıza son derece barışçıl mesajlar verdik. Bölgedeki vizeleri kaldırarak sınırları her iki tarafa açtık. İnanılmaz derecede dosthane ilişkiler kurduk. Sonra yavaş yavaş bu ülkelerin siyasi, politik ve iç meselelerine müdahil olduk. Ardından sürtüşmeler yaşadık. En önemlisi bu ülkelerde meydana gelen devlet karşıtı güçlere emperyalist ülkelerin tavsiyesi ile yardım ve lojistik destek sağladık. Yeni gelişen olaylar karşısın çaresiz kaldık. Dış politika Davutoğlu ile birlikte stretejik derinlikte boğuldu. Ülke yeni yol haritası çizmede aciz kaldı.
Bu acizliğin getirdiği en büyük sorun ise kişiler üzerinden verilen beyanlardır. Bu beyanların ne yazık ki ne ortadoğu’yu nede bu bölgenin siyasi, dini, mezhepsel geçmişini tanımayan insanlar tarafından verilmesidir. Bilinçsizce söylenen sözler devlet politikası niteliği kazandı ve bölgede gerilimi sürekli artırdı.
 
Sonuç;
*Türkiye Cumhuriyeti Geleneksel dış politikası olan “Yurtta Sulh Dünyada Sulh” çizgisinden çıkarak Davutoğlunun bölge ile ilgili teorik söylemlerini yol haritası kabul ederek Ortadoğu da maceraya sürüklenmiştir.
*Türkiye bölge ülkeleri tarafından kendilerine karşı tehdit unsuru olarak görülmektedir. Her ne kadar kimsenin toprağında gözümüz yok desek de bölgede aktif olarak savaşa müdahil olmuşuz.
*Türkiye Cumhuriyetinin mevcut sınırları dışında hak iddia etmekteyiz.
*Bölgenin dinsel, mezhepse farklılıkları üzerinden politika yürütmekteyiz.
*Bölgede bir barış ortamı sağlamak yerine devlet olarak barışçıl söylemlerden gün geçtikçe uzaklaşmaktayız.
*Kaybedilen toprakları meydana gelen karışıklıklardan yararlanarak tekrar kazanmak gibi hayaller içindeyiz.
Bu hayallerin ne gibi sonuçlar doğuracağını bilmemek tarih bilinci ve bilgisi olmamak demektir.
"Aynı hayaller içinde olan Enver paşa birinci dünya harbinde Almanların savaşı kazanacağı inancındadır. Bu savaşta almanlarla bereber olunması gerektiğini düşünür. Çünkü almanlar savaşı kazanırsa kaybedilen toprakların tekrar geri alınabilirdi. Bu hayal uğruna İmparatorluk harbe dahil olur... Sonucu malum . Toprak kazanmak uğruna yola çıkanlar koskoca imparatorluğu Montrö ve sevr anlaşmaları ile tarih sahnesinden silmişlerdir.
 
Bu gün siyasi iktidarın Enver Paşa düşüncesinde olduğu görülmektedir. Türkiye Emperyalist güçler tarafından bölgedeki bataklığa bilinçli olarak sürüklenmektedir.
Meşhur bir ata sözümüz vardır. "Pirince giderken evdeki bulgurdan olmak"diye.
Hepimizin temennisi Ülkemizin tekrar geleneksel dış politika çizgilerine dönmesidir. Türkiye bölgedeki olaylara müdahil olmasına rağmen tarafsız bir şekilde barışın tesisini sağlama çabalarına girmelidir. Kesinlikle Emperyalist ülkelerin ortağı ve lojistik destekçisi olmaktan çıkmalıdır. Bölgedeki ülkelerin toprak bütünlüğüne saygılı olunmalıdır.
Irak ve suriyedeki iç karışıklıklara taraf olmadan, tarafların barış çabalarına destek vermelidir. Bu ülkelerin toprak bütünlüğü korunması için uluslar arası arenada diplomasi yürütülmeli olay sürekli canlı tutulmalıdır. Bölge insanları hiçbir dine meshebe ve ırka destek vermeden emperyalizme karşı uyarılmalıdır. Bu bölgedeki savaşların bölge insanından başka kimseye zarar vermediği bilinci aşılama çabalarına girmelidir.
 
Türkiye kesinlikle ortadoğu bataklığından çıkmalı, Bölgedeki askeri birlikleri misakı milli sınırları içine çekerek içer deki terörizme yönelmelidir.
Yani…
Onuncu yıl marşında belirtildiği üzere
“Demir ağlarla ördüğümüz Ülkemizi Çelik ağlarla güçlendirmeliyiz.”
 
Fikret Bayrak 
 
Toplam blog
: 39
: 366
Kayıt tarihi
: 27.11.14
 
 

1966 yılında Giresunda doğdu, Bulancak Ticaret Meslek lisesinde okudu ve Anadolu Universitesi İşlem..