Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Nisan '16

 
Kategori
Öykü
 

Umut’un şişesi

Umut’un şişesi
 

Kurmaca;

Zırhlı araçla mahalleye girdik. Bilal Yüzbaşı sevinçle “Sur Aslanları; son mahalledeki hendekleri de kapattık mı üç gün izinliyiz. Emir büyük yerden,” diyerek fünye çantasını sırtlandı. Araçtan inmeden kasklarımızı kontrol edip kameraları açtık. Ağır makineli ateşiyle delik deşik olmuş evlerin arasından teröristlerin karargâh olarak kullandığı apartmana yürüyüp binaya girdik. Merdiven altını kontrol ederken tuzaklanmış mutfak tüpüne rastladım. Yüzbaşıya haber verdim. Endişeliydi. Dikkatle fünyeyi taktı. “Mesut, çıkalım,” dedi. Birkaç adım atmıştık ki patlama oldu.  

Özel güvenlik kursu sınav sorularını hazırlıyordum. Eşim bir sürahi soğuk limonatayla odama geldi. Kıs kıs “Bilal, masa başı iş zor geldi dimi? Kelle koltukta çalışmaya alışmıştın,” diye gülerken bardağımı doldurdu. Sürahiyi bırakıp çıktı. Dikkatim dağıldı. Onun yüzünden koca paragrafı yanlış yazdım. Bu sefer oğlum, kocaman bir şişeyi “Baba, sanat dersi ödevimi yapamadım. Boyar mısın?” diye sorup bıraktı. Emekli olduktan sonra boyama kursuna gitmez olaydım. Kızdım kendime. Hanımın saksısı, babamın bastonu ve şimdi oğlumun şişesi. Sıra uzamıştı. Sınav sorularına döndüm. Oğlumun bakışları aklımdan çıkmayınca bıraktım soruları geçtim hobi masama. Fırçamı boya tüpüne daldırdım. Nefesimi tuttum. Elim titrerse boya dağılırdı. Fırçayı şişenin ağzından aşağıya doğru çekerken kapı açıldı. Kaydırdım. Çileden çıkıp “Yetti artık!” diye ayaklandım. İçeriye komutanım “Misafir böyle mi karşılanır yüzbaşı,” diyerek girdi. Eşim yer gösterip müsaade istedi. Alışkanlık olmuş selam verdim. Lafı uzatmadı. “Bilal, Sur’da işinin ustası bomba imha uzmanlarımız şehit oldu. Göreve yeni gelenler başlarında tecrübeli biri olmadan,” dediğinde kararlılıkla “Kabul ediyorum. Yarım saat içinde çıkabiliriz. Limonatanızı içerken çantamı hazırlamış olurum,” dedim.    

İlaç deposundan morfin aşırmam zorlaşmıştı. Riski fiyatlara da ekledim. Hastanenin çamaşırhanesi gözden uzak, buluşmaya uygundu. Yakın bir zamanda tekerlekli sandalyeye mahkûm bir insanı daha derdinden kurtaracaktım. İyilik meleklerine neden düşmanlık ederle anlamıyorum. Üstelik yakalasalar utanmadan hapse atarlar. Ayağımın ezilmesiyle kendime geldim. “Yanında mı?” diye soran müşterim sabırsızdı. Acıyla parmaklarımı ovarken “Bilal, parayı veren düdüğü çalar. Öttüreceksen canlıları görelim,” dedim. Ceplerini işaret etti. Bozuk paraları çıkarırken söylendim. Saymaya üşenip malı verdim. Bir şey demeden sandalyesini çevirdi. Tekerlekleri döndürürken arkasından “Öbür tarafta Mesut’u görürsen selamımı söylersin,” diye seslendim.

Şırıngaya morfin çekerken hemşirem geldi. Görmeden çarşafın altına soktum. Serumu değiştirip ateşimi ölçtü. Gülümseyerek “İyisiniz komutanım,” deyip gidiyordu ki durdu. Merakla “Gelmişken damar yolunu kontrol edeyim,” dedi. Çarşafı açınca gözlerinin beyazı kırmızı oldu. Şırıngayı aldı. Öfkeyle “Hastane halkın parasıyla kuruldu. Gazilerin iyileşmesini istiyoruz. Kestirme kullanmayıp ecelini bekleyeceksin. Yoksa bunca emek boşa gidecek. Buna hakkın yok,” dedi. Elimi uzattım. Yüreğimden gelenleri “Kaslarım eriyor. Aileme yük olmak istemiyorum. Eşim öldükten sonra altımı oğlum mu bezlesin! Kararıma saygı duyun,” diye dillendirdim. Gözleri yaşlı şırıngayı verdi. Suratıma bakmadan çıkarken morfini yaptım. Arka arkaya birkaç defa derin nefes alıp verdiğimi hatırlıyorum. Rahatlamıştım. Gözlerimi kaparken kapım açıldı. Ailem ziyarete gelmişti. Geleceklerini unutmuşum. Bir tepsi boya malzemesini bacaklarıma koydular. Eşim saksı ve bastonu pencere kenarına bıraktı. Oğlum sarılıp “Baba, ilk önce benimkinden başlayacaksın,” diyerek şişesini elime tutuşturdu. İsteksiz geri uzattım. Eşim oğluma bakıp “Umut, baban biraz dinlensin bizden çekeceği var,” deyip aldı.

Moralim bozuk odamda uzanıyordum. Şişem kırılmıştı. Annem bahçeden “Oğlum, çabuk gel amcanın, dayının elini öp,” diye seslendi. Oralı olmadım. El öpmekle derdim yoktu. Helva yemek zorunda kalacaktım. İkna olmayınca dedem devreye girerdi. Merdivenlerden gelen tıkırtıları da duymuştum. Yorganın altına saklandım. Adımlar yaklaştı. Yorgan çekiliyordu. Direndim. “Uzatma artık yenisini boyarım. Kırılan şişeydi. Ya kafan olsaydı,” diyen babam aba altından sopa gösterdi. Yorganı açtım. Koltuk değnekli de olsa beni omzuna attı.

 
Toplam blog
: 16
: 62
Kayıt tarihi
: 09.05.15
 
 

1978 yılı Sakarya doğumlu, evli ve bir çocuk babasıyım. Yüksekokul dâhil eğitim hayatımı Sakarya'..