Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ekim '15

 
Kategori
Blog
 

Yapayalnız kalmıştı erkek! (Felsefe mi demiştiniz?)

Yapayalnız kalmıştı erkek! (Felsefe mi demiştiniz?)
 

Kadim zamanlarda insanlar “toprağa” bağımlıydı ve nafakalarını “Doğa” nimetleri sayesinde kazanıyorlardı! Havanın, suyun ve güneşin kudretini biliyor, yaşamlarını da ona göre biçimlendiriyorlardı! Toprak “anaydı”… Tohum da “döl”! Etinden, sütünden ve yününden faydalandıkları hayvanlar ( tıpkı insanlar gibi) ancak “birleştikleri” zaman çoğalıyorlardı!


Bu da insanların menfaatineydi!


Tek başına bir “dişi”, hiçbir şey ifade etmiyordu ve yalnız bir “boğa” da sadece boğa idi işte!


Bu ilahi “sentezin” farkına varmakta pek gecikmedi insanlar…


Tanrı ve Tanrıçalarını da bu “senteze” göre belirlediler! Cinsel bir ayrımcılık yapmadan o tanrı ve tanrıçalara taptılar, ürettiklerini adak olarak sundular! Ayakları yere basan tek bir gerçek vardı o insanlar için ve cennetin ta kendisiydi Doğa!


Tek tanrılı dinlerin ortaya çıkışına kadar bu minvalde süregeldi yaşam!


Ne var ki Havva ısırmıştı işte o yenmesi yasak olan “meyveyi” ve üstelik Âdem’i de ayartmıştı!


Tek tanrılı dinler bu “yaradılış” felsefesi üzerine inşa edilince tanrıçalara da yol göründü!


“Tanrı’nın elçileri” dönemi başladı ve artık bu süreçte “dişi”, Doğa kanunlarına pek uymayacak şekilde dışlandı! Ne bir “haham” çıkıyordu nisa taifesinden, ne bir “ papaz”, ne de “imam”!


Yekti Allah, yekti Tanrı! Ve artık “erkek” yapayalnızdı!


Oysa bildiğini okuyordu Doğa! “Dişi” olmadan ne gün doğuyordu selametle, ne de bir yaprak yeşeriyordu!


Doğurgandı dişi, yaratıyordu “Yaradan” gibi! Toprak gibi!


Tek Tanrılı dinler cenneti vaat ettiler!


Mükâfattı köşkler, Kevser Şarabı akan nehirler ve de birbirinden güzel “huriler” ( İstedikleri kadar mümin olsunlar hurilere mükâfat olarak tek bir ‘Nuri” vaat etmiyorlardı nedense)…


Ama bu kadar felsefe yeter zira konumuz bu değil!


Bilir misiniz; sıradan bir portredir “Mona Lisa”!  Paris’teki o ünlü Louvre Müzesi’nin “devler salonunda” sergilenir! Nadidedir nadide! Hayır, efendim, o “gizemli” gülüşüyle değil!


İki cinsiyeti yansıtır o 54’de 78 tablo!


Hem ismiyle, hem de görüntüsüyle!


Rivayet odur ki “dişi/erkek karışık, yani androjen” Da Vinci Usta’nın otoportresidir!


“Mona Lisa” ismine gelince…


O da androjen!


Mısır “Bereket tanrısı” AMON!


 Ve Amon’un karşı cinsteki karşıtı “Bereket tanrıçası” İSİS! Ki bir zamanlar ”L’İSA” denirdi!


 “AMON L’İSA”…


Yani efendim o gizemli gülüşüyle “Mona Lisa”!


“Pagan’dı” Leanordo Da Vinci üstat! Tıpkı Newton gibi, Viktor Hügo gibi…


Kiliseden en çok resim siparişini o alır, (çorba davası) ama gizemli fırça darbeleriyle vermek istediği (pagan)mesajlardan da geri kalmazdı eserlerinde…


Kabul edersiniz ki; kilise zorbalığına karşı “yaratıcılığından” başka da bir silahı yoktu!


Tek tanrılı dinlerin ortak bir yönü var ki, kadını dışlayarak insanlığı tek kanatlı bırakıyor!


Tek kanatla da uçmak mümkün değil!(Bilmem fark ettiniz mi?)


Ama modern zamanlarda artık her şey farklı…


Suya, havaya, toprağa, bitki ve hayvanlara yapılan yapılan ihanet tepki görüyor.


İnsanlar özüne dönüyor.


Hem de tanrı ve tanrıçalar yaratmadan! Elçilere gerek duymadan!


Tek tanrılı dinlerin “geçici” bir mekân olarak empoze ettikleri yer küreyi “cennet” olarak görenlerin sayıları hızla artıyor.


“Bilim”, henüz evrenin “Yüce Mimarını” aşabilmiş değil! Ama baş döndürücü bir hızla ona doğru koşuyor! (Elinizden tespih gibin bırakmadığınız o akıllı aletlere bir bakın) O büyük “kavuşma “ ne zaman gerçekleşir, bilinmez.


Elçiler, yasaklar, sevap ve günahlar… Ve o muğlak kurallar ön planda oldukça “Yaratan’dan” uzaklaşan insanlar.


Savaşı “meşru” sayan, borsa ve finans cenahında at koşturan ve siyasallaşan “her” inanç kurumunun hem saygınlığı, hem de “kutsallığı” tartışmaya açıktır!


Geçici ve “yalan” diye dayatılan bu âlemde “öte yan” tavsiye ediliyorsa “”dünyevi” çabaların da bir açıklaması olması gerekir!


Doğa’yı kavrayamamış bir fani, “Yaratan’ı” anlayamaz ve ona ulaşamaz!


Bazı “kuralları” titizlikle yerine getirmesi yeterli olmayabilir!


“Cennet” hayallerine kapılmadan “dürüst” bir yaşam sürmek imkânsız değil ama oldukça zor!


“Matematiğin” geçerli olmadığı “tek”bir yer varsa o da “tanrı” katıdır sanırım!


Evdeki hesap çarşıya uymayabilir!


Belki de bu yüzden Yunus Emre:


“Cennet , cennet dedikleri,


Birkaç köşkle, birkaç huri!


İsteyene ver onları…


Bana seni gerek seni!”  demiş olabilir!


Kim bilir?


 

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..