Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '15

 
Kategori
Türkiye Ekonomisi
 

Yerli Uçak Dosyası; Keşke bu dosya “Merkez Medya”ca açılsaydı. Açılmazdı neden? (Son)

Yerli Uçak Dosyası; Keşke bu dosya “Merkez Medya”ca açılsaydı. Açılmazdı neden? (Son)
 

Bilgi sahibi için yüktür. Eğer, ondan yeni bir bilgi üretemiyorsa.


Bizler ne yazık ki gerçek manada sanayileşemedik ve “Sanayileşme Çağı’nı da kaçırdık. İçerisinde bulunduğumuz, 21’nci asır, “Nükleer Teknoloji Çağı’dır. Bu çağın gereklerini de ancak “Bilgi Toplumları” yerine getirebilmektedir.

Bilgi Toplumu” Olmanın şartını, “Soğuk Savaş” ustalarından, ABD (eski) Dışişleri Bakanı, Nobel ödülü sahibi diplomat Kissinger şu sözlerle vurgular;

-“21. asırda iki tip devlet olacaktır, Nükleer teknolojiye sahip olanlar ve olmayanlar...”

Peki, Nükleer Teknoloji’ye sahip olmayanları nasıl bir gelecek beklemektedir?

Elbette, bu teknolojiye sahip olanların, olmayanları idare edecekleri bir gelecek.

...

“Bilgi Toplumu” nasıl olunmaktır?

Burada sözü, Gazeteci-Yazar  Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu (1901-1970) bırakıyoruz;

-“Şifahî ve ilkel toplumların geçmişi de yoktur, geleceği de.

Mazisini bilmeyen, tarih şuuru olmayan, geleceğe ait emelleri ve planları bulunmayan bir halk, millet değil, yığındır ancak.

Türkiye şifahî bir toplum mudur, yoksa, yazılı-medenî bir toplum mu?

Bu soruya şöyle bir mukayese ile cevab verelim: 38-40 milyon arasında bulunan Polonya’da “Nie” adlı haftalık haber ve yorum dergisi 750 bin adet satmaktadır.

O ülkede bütün haftalık dergilerin yekûn satışı haftada iki milyon civarındadır.

Bizde ise, en büyük haftalık dergi 15-20 bin arasında satışa sahiptir ve haftalıkların yekûn satışı da elli bin civarındadır.

Demek ki, Türkiye tahrirî ve medenî bir toplum değil; şifahî, câhil, ilkel, okumaz bir toplumdur...”(1)

Şu anda ülkede düzenli okuyan sayısı yaklaşık 40.000 Kişidir. Yanlış değil! Sadece, “Kırkbin” kişi.

...

19’ncu asrın başında itibaren (en az çağdaş devletler kadar) kalkınmanın iki vazgeçilmezi vardır.

-Bilgi edinmek ve edinilen bilgiden yeni bir bilgi (teknoloji) üretmek için –toplum olarak- okumak;

-Devletin kalkınmak için yapacağı yatırımlara sermaye olabilmesi için halkın kazancından (en az) Yüzde yirmibeş oranında tasarruf etmek.

Özetle;  bilgi üretmek için okumak, yatırım için biriktirmek.

Bizler ne okuyor, ne de tasarruf ediyoruz.

...

Türkiye, Yerli Uçak vb. imal ediyor mu?

Sizce?

...

Eğer, üretseydi, ne tanklarımızı, ne uçaklarımızı dünün çakma devlet İsrail’e modernleştirmesi için vermez, ve “insansız hava araçları” Heronları için onlara (kimse kusura bakmasın) madara olmazdık.

-"Ülkede Yerli Uçakları, “Üretiyor, uçuruyoruz ya!”

-Hımmm...! Oradan öyle mi gözüküyor!

...

Peki, bunca yıl neden başarılı olamadık?

-Yazılarımızı takip edenler yıllardır bunu (neden üretilemediği gerçeğini) yazmaya çalıştığımızı bileceklerdir. Diğer ülkelerin hangi şartlarda ve anlayışlarla yerli uçak imal ettikleri ile ilgili aşağıda verilen örneklerle yazı sonlandırılmaktadır.

 “..Lenin, 1917 ihtilâlini takiben Sosyalist-Komünist rejimi ile birlikte vakit geçirmeden, o günlerde meşhur bir Rus aerodinamik âliminin adı ile anılan ilk Sovyet Aerodinamik Enstitüsünü kurmuş; her hafta orada yapılanlar ve alınan sonuçlar hakkında sürekli bilgi-rapor almış; üç sene sonra Sovyetler Birliği olarak doğrudan uçak dizayn ve imâline geçilmişdir (1920).

Lenin öldükden sonra idareyi ele alan Stalin de bu faaliyete büyük destek vermişdir. Sözü edilen İspanyol iç harbinde Kralin muhâlifi komünistlere yapılan Sovyet Rusya desteğinde., ve, Rusya’nın, 2.DH’nin (Dünya Harbi) ardından, ABD’den sonra havacılıkda ikinci sıraya oturmasında; bu durumu aşağı-yukarı 40 sene sürdürmesinde Lenin’in uçak yapımına verdiği öncelik ile halefi Stalin’in de bu  şekilde devam etmesinin önemli rolü vardır kanaatindeyim...” (2)

Burada sormayalım, O dönem bizim devletlüler'imiz ne yapmaktadır?

..

1918-1927 arası, başda Avrupa olmak üzere hemen hemen bütün dünyâda, bir tarafdan harb sonu toparlanma ve sükûnet yılları olmakla beraber, 7 ülkede daha havacılığa-uçak yapımına başlandığı yıllardır. Dönemin sonuna doğru, bilhassa 10 senedir hiçbir faaliyette bulunmayan NACA (*) harekete geçerek havacılıkla alâkalı, teorik ve tecrübî bütün konularda sistematik araştırmaları başlatmışdır.

Türkiye’de ilk uçak yapım firması da, Tayyare ve Motor Fabrikası ismi ile, bu dönemin sonunda kurulmuşdur (1926).

1927-39 dönemi, İspanya iç harbinin devam ettiği, 2.DH rüzgârlarının estiği, yoğun şekilde harbe hazırlık yılları olmakla, eskilere ek olarak dört ülke uçak yapımına başlamışdır. Bizde ise, yazık ki, iki sene evvel kurduğumuz Tayyare ve Motor Fabrikası, sebebi dahi açıklanmadan 1928’de kapatılmışdır.

Garib ama gerçek; aynı Türkiye, askerî ihtiyâcını karşılamak üzere. Millî Müdâfaa Vekâleti (Savunma Bakanlığı) bünyesinde kurduğu mühendis ve ustalar ekibiyle, lisans altında epey uçak montajı yapmış; dönemin sonunda ise, bu kere özel teşebbüs şeklinde yeniden şirketleşerek imalâta başlamışdır (Nuri Demirağ Tayyare ve Motor Fabrikası, 1937).

2.DH içinde (1939-1946) havacılık, bilhassa askerî muharebe uçağı dizayn ve imâlinde, baş döndürücü bir hızla ilerlemişdir. Daha harb başlamadan, önce Almanya sonra da İngiltere jet motorunun uçağa tatbikini gerçekleştirmiş.. fakat yapım ve kullanımına geçmemişlerdi. Harb boyunca her iki cephe ülkelerinin yaptığı (çok büyük oranda avcı ve bombardıman) uçak sayısı 725.000 kadardır. Bunun üçde ikisi (%65) ABD ve İngiltere, kalanı da Almanya ve cüz’î olarak İtalya tarafından yapılmışdır.

Japonların biri diğerinden üstün olarak geliştirip imal ettiği ve harb boyunca kullandığı uçakların bu sayıya dâhil olup olmadığını bilmiyorum). Harb içinde bu uçakların yarısı, düşerek-vurularak-kaza/kırım-vs sebeplerle yok olmuş., ortada 350.000 uçaklık bir stok kalmışdır. Bu stok, ABD’nin başlattığı Marşal Yardımı adı ile müttefiklerine hibe edilerek eritilmiş; ABD yükden, külfetten kurtulmuş; hibeyi kabul eden ülkeler, bakım-onarım süresince gerekli yedek parçaları fahiş fiyata almaya mecbur olmuşlardır

-(Bildiğim kadarı ile, Fransız entelijansiyası, bu aynî yardımı kabul etmemiş; bunu nakdî yardım olarak alabiliriz demişler).

Türkiye, havacılığın dizayn-yapım-kullanım açısından bu altın döneminde (sâdece bize mahsus desem herhalde yanlış olmaz) o meşhur açma-kapatma hastalığı bir defa daha depreştiği için, dönemin sonuna doğru Nuri Demirağ özel teşebbüsünü kapatıp, resmî Türk Hava Kurumu (THK) uçak fabrikasını faaliyete geçirmişdir.

2.DH sonrası (1946-1951), bir mânâda tekrar sükûnet ve toparlanma yılları olup artık, ağırlıklı olarak sivil kullanım amaçlı, türbin-pervâneli ve jet motorlu nakliye uçakları dizayn ve imâline hazırlık dönemidir. Harbin kazandırdığı ivme ile bu dönemde 5 ülke daha havacılık sanayiine girmişdir.

Türkiye’de de görevi Nuri Demirağ’dan devralan THK’nın lisans altında ve yerli dizayn uçak ve motor yapmaya devam ettiği bir dönem yaşanırken.,

dönem sonunda, evvelki paragrafda sözünü ettiğim Marşal Yardımı denen, bizim için yardım değil felâket olan dalavere sebebiyle faaliyetine son verme zorunda kalınmış; uçak yapımı ile ilgili neyimiz varsa (Etimesgut THK fabrikası vs) dağıtıp bu işe son vermek kaydı ile ordumuz 2.DH (Dünya Harbi) artığı avcı uçakları ile donatılmışdır (!?).

Bu bir katliamdır bence: Yetişmiş-tecrübeli insan birikimi, senelerin ürünü arşiv ve takım-tezgâh bütün fabrika yok edilmiş; ama ordumuz, sözde daha modern uçaklarla takviye edilmişdir...”

Sevinelim mi, ağlayalım mı? O günlerde THK Etimesgut uçak fabrikasında çalışan, lisans altında ve yerli dizayn uçak imal eden mühendisler (meselâ, her ikisi de 90’lı yaşlarında ve hâlen sağ Zafer Orbay ve Şükrü Er) o devrin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’in huzurunda, kendi tabirleriyle “koskoca herifler” ağlayarak,

-“bizi dağıtmayın; bir salon tahsis edin; çayımızı verin; size, gelişmeleri takip ederek durmadan dizayn yapalım-geliştirelim; birgün oradan tekrar başlarız

diye yalvarmışlar ise de kulak veren olmamışdır. Hocam Zafer Orbay’dan dinlemiş idim: Sâdece bir general, yarı güleryarı ağlar durumda, gerçeği şu sözle açıklamış:

-“Çocuklar, gâvur bedava veriyor; buna can mı dayanır?’

Halbuki, daha harb bitmeden ABD’ye yenilecekleri anlayan Japon üniversite ve sanayi mensupları, sessiz sedasız gemi, uçak, lokomotif, oto, tank, vs konularında hergün yenilenen teknolojiyi takip ederek dizayn üstüne dizayn yaparak, imalât olmasa da, işin ruhu olan dizayn safhasında sanayilerini yaşatmaya devam etmişler., zamanı gelip 2.DH yasakları kalkınca da birden dünyanın görmediği tanker gemiler vs imal etmeye başlamışlar; birden piyasalara hâkim oluvermişlerdi.

Bizim nesil, bilhassa dev tankerlerin birden ortaya çıkışını gördü. Bunların büyüklüğünü sınırlayan bir tek faktör vardı: Süveyş kanalının derinliği ve genişliği.

İşte iki devlet (Türkiye ve Japonya), iki üniversite, iki aydın kitlesi ve iki sanayi anlayışı arasındaki fark!.. (Sahife ;230)

..Türkiye ise, başkalarından farklı olarak, tedavisi mümkün olmayan hastalıklar cümlesinden kurup-kapatma illetine müptelâ olduğundan, son uçak sanayi faaliyetimiz olan THK teşebbüsüne de son vermiş; ABD’nin Marşal yardımı (belâsı) sebebiyle, neredeyse ebediyyen uçak dizayn ve imâlinden uzaklaşmışdır.

1984’de kurulan TAI mi dediniz? Erbabının yanında bundan bahsederseniz, bu kişi nâzik bir Türk ise, acı içinde yüzünü buruşturarak nazikçe tebessüm etmeye çalışır; biraz kaba-öfkeli bir Türk ise Terbiyem müsâade etmez; kusura bakmayın...

..Bizden evvel ve sonra uçak sanayiine başlayıp da devam etmeyen bir başka Ülke yokdur. En çarpıcısı, bizden 16 sene evvel, 1910’da uçak dizayn ve imal etmeye başlayan Polonya ve Romanya, biri diğerini takip ederek yarım asır süren Alman ve Rus işgallerine rağmen bu faaliyeti hiç bırakmadan devam ettirmiş, 101.yılında (2011) da aynen devam etmekdedirler.

Acaba bizim sivil-asker aydınlarımız, bürokrat ve siyâsîlerimiz bundan ders alabilir mi? (3)

...

Sonsöz;

-İçerisine düşülen tuzak nedir?

-“..Amerikan tekelci sermayedarları, “Marshall Planı” na dahil olan ülkelerin ekonomisini kontrol altına alarak ve pazarlarını kendi artık ürünleri ile doldurarak bu memleketlerin ulusal ekonomilerini altüst etmektedirler..”

-Peki, Ne yapmalı?

-15-90 Yaş aralığında her vatandaş günde en az 3 (üç) saat okumak zorundadır.

-Geliri olan vatandaş, kazancının yüzde yirmibeşini (%25) devlet-özel  sektör yatırımı için biriktirmek zorundadır.

-Borçla tüketen her vatandaş, alacaklısına, alınterini,özgürlüğünü verdiğini bilmek zorundadır.

-Lütfen! Ülkeniz, geleceğiniz, çocuklarınız ve kaliteli bir yaşam için yeterinden çok okuyunuz.

...

“Keşke bu dosya “Merkez Medya”ca açılsaydı. Açılmazdı neden?” Demiştik;

-Küresel Sermaye uzantısı (montajcı yerel) şirketlerin kontrol ettikleri medya, Yerli sanayii kurulmasını teşvik eder veya kurulması için halkı bilinçlendirir mi?

 

www.canmehmet.com

Açıklama; “NACA”;  “Havacılığın gidişini ve istikbâlini gören ABD, dönem sonunda (1915) meşhur NACA kanununu çıkarmıştı.”

Kaynaklar;

(1) "Ordu ve Politika", Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, İstanbul, 2003

(2-3) "TÜRKİYE’DE İNSANSIZ UÇAK ALDATMACASI", Prof. Dr. Ahmet Nuri Yüksel, 1. Basım, Mart 2012 Sahife;215

 

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..