Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Eylül '16

 
Kategori
Deneme
 

Zaman-ı İstanbul

Zaman-ı İstanbul
 

1993 yılının karlı bir İstanbul sabahı. Teyzemler bizi apar topar hastaneye yetiştirmişler. Güçlülüğüyle ilk kez o gün tanışmıştım annemin. Diğer sıradan kadınların aksine, takdir-i İlahi sabrıyla gıkı çıkmadan getirmiş beni  Dünya'ya, bu çetin İstanbul kışında. 

Çocukluğumdan hatırlayabildiğim, 4-5 yaşlarımda, Bakırköy'ün nezih caddelerindeki evimizden İncirli Caddesi'ne telaşla yürümekle başlayan yolculuğumuz bir minibüsle ana yola çıkıp servise binmemizle devam eder, o eski, güzelim Eminönü'nün dar sokaklarına varışımızla son bulurdu. Çoğu sabah kahvaltımız, çocukluğumun vazgeçilmezleri dilimlenmiş sade poğaça ve bir beyaz fincan çay ile gerçekleşirdi. Gün, hiç istemeyerek de olsa gittiğim Eminönü Belediyesi'nin kreşinde devam eder, akşam üzeri ise annemin beni alıp Sultanahmet Parkı'na, mavi servislerin dönüş yoluna hazırlandığı alana gitmemizle son bulurdu. 

İlkokula başladığımda bu yolculuğa bir de Eminönü’nden başka bir servise binmek daha eklendi. Ve de öğlenleri bir servisle belediyeye yemeğe gelip gitmek. Ramazanda belediyede yemekler ya çıkmaz ya da bir ücrete tabi olurdu. Bu sebeptendir ki annem ve Saliha teyze genellikle bize bir plastik kaba oturtulmuş kızarmış patates ekmek ve üzerine de bolca sıkılmış ketçap getirirlerdi. Bir gün gelmediler. Çok zaman geçmişti. Gelmeyip de ne yapmışlardı? Açlıkla mı terbiye etmek istemişlerdi? Yoksa başlarına bir şey mi gelmişti? Bu sorun bir an evvel açığa kavuşturulmalıydı. Tek bir sorun vardı. Yalnızca altı yaşındaydık. O sorunu da yedi yaşındaki birkaç arkadaşımızla hallettik. Beyazıt İlköğretim'den el ele tutuşarak Çemberlitaş'a kadar olan yolculuğumuzu tamamladık. Arada geçtiğimiz tramway yolları ise işin aksiyon kısımlarıydı. Sonuç olarak onlar gelmediyse de biz yemek işini yemekhanede halletmiştik. 

2004 yılının karları erimeye yüz tutmuş bir İstanbul sabahı. Telefonun çalmasını dört gözle bekliyoruz. Bir telefon; fakat beklenen yerden değil, bir akraba doğumun gerçekleşip gerçekleşmediğini soruyor. Zaman geçmek bilmiyor. Beklenenden uzun süre katedildi ve sağ salim çıkmaları için dualar ediyorum. Telefonun gelmesiyle teyzemler bizi alıp Ataköy'deki hastaneye götürüyor. İlk olarak görmek istediğim annem. Daha sonra yanında avuç içi kadar kırmızı bir surat görüyorum, abi oldum. 

2016 yılının serin bir sonbahar sabahı. Güne uyanmak bir hayli zor. Fırından çıkalı 10-15 dakikayı geçmemiş poğaça sıcaklığındaki yatağım ile dolaptan çıkmış ekşi bir limon soğukluğundaki odaya adım atmak arasında bir seçim yapmak zorundayım. Poğaça dururken limonu kim ister? Tüm ekşiliğine rağmen kabulleniyor ve yüzümü yıkamak üzere yol alıyorum. Aynadaki, ne 6 yaşındaki Eminönü firarı yapan çocuk ne de 11 yaşında kardeşini ilk kez kucağına alan çocuk. Defalarca yüzüme su çarpsam da geçmişin derin izlerini taşıyorum her seferinde. İki elimi kar beyazı mermerlere dayıyorum yüzümü bile kurulamadan. Suyun serinliği beni kendime getiriyor, uzaklaşıyorum anılardan. Ve de hiç yaşanmamış anılar biriktirmek üzere yola çıkıyorum hiçbir parçamı geride bırakmadan.

 
Toplam blog
: 15
: 438
Kayıt tarihi
: 21.06.15
 
 

İstanbul Üniversitesi İnşaat Mühendisliği eğitiminin bana kattığı sayısal düşünme yetisini yedi y..