Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ağustos '14

 
Kategori
Deneme
 

Zamanın Boyun Eğdiği Kadın

Zamanın Boyun Eğdiği Kadın
 

Şule Gürbüz ve Recep Gürgen


Aynı odadayız onunla, bölümün en ilginç profesörlerinden. O televizyon seyrediyor. Kahvemi yudumlarken ben, bir taraftan önüme yığdığı bir yığın makaleyi inceliyorum. Hızlı hızlı değiştiriyor kanalları arada başımı kaldırıp bakıyorum. Kafası başka yerlerde yine belli ki; benim varlığımı unutmuş gibi… Laboratuvardan çağırıyorlar. Sen keyfine bak diyor, benim işim uzun sürer. Aman ne keyif!

Odası dehşet karışık; her şey ters yüz olmuş, baktıkça midem bulanıyor. Tam bir kaos hakim. Az önce kimyasal bir tepkime yaşanmış sanki odasında, belki de başarısının sırrı bu…

Bu karışıklığın ortasında açık bırakıp gittiği kanalda bir kadın usul usul bir şeyler anlatıyor. Başka bir dünyadan gelmiş gibi kadın; huzur veriyor sesi, etkilenmemek mümkün değil… Son derece sade bir makyaj, kıyafetleri de öyle… Yormuyor insanı hali, tavrı. Elinde bir cımbız var, gözünde bir mercek, önünde çarklar, miller, zemberekler… ‘’ Aslına sadık kalarak zamanın eli hala o saate dokunuyormuşçasına ustanın yaptığı hiçbir şeyi değiştirmeden yapmaktır ustalık ‘’ diyor.  Şule Gürbüz; saray saatlerinin Türkiye’deki hatta belki dünyadaki tek kadın saat tamir ustasıymış… Elimdeki makaleleri bırakıyorum. Zamanı anlatıyor, saatleri ama belli ki sadece bir usta değil daha fazlası…

1974 doğumlu; bunu bizzat vurguladım, konuşurken hem İstanbul Türkçesi'ne olan hâkimiyeti hem de tarzındaki ağırbaşlılık, dilde ki ustalığı, meşguliyetleriyle daha yaşlı bir hanımefendi olabileceğini düşündürüyor insana.. İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nü bitirdikten sonra Cambridge Üniversitesi’nde Felsefe eğitimi almış. Konservatuarda müzik eğitimini de buna eklemiş, viyolonsel ve kilise orgu çalıyor. Daha sonra Dolmabahçe Sarayı’na araştırmacı olarak girmiş, saraydaki saatlerin hemen hepsinin bozuk olduğunu görünce Saray’a zaman zaman gelen saat tamir ustası Recep Gürgen’i ikna edip ondan bu işin inceliklerini öğrenmiş. Ustasıyla birlikte Dolmabahçe Saray’ın da önce bir saat atölyesi sonra Sarayın içerisinde Saat Müzesi kurmuşlar. Şu an Milli Saraylar Daire Başkanlığı’nın Saat Bölümü’nden sorumlu.

Ancak kariyeri bununla sınırlı değil, aynı zaman da yazar ve şair.

ESERLERİ

Anlatı: Kambur, İstanbul: İletişim 1992

Şiir: Ağrıyınca Kar Yağıyor, İstanbul: Mitos 1993

Oyun: Ne Yaştadır Ne Başta Akıl Yoktur, İstanbul: Mitos Boyut, 1993

Öykü: Zamanın Farkında, İstanbul: İletişim, 2011

Sanat: Saat Kitabı, TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı Yayınları, 2011

Öykü: Coşkuyla Ölmek, İstanbul: İletişim, 2012

ÖDÜLLERİ

2011 Türkiye Yazarlar Birliği Kamu Yayıncılığı Ödülü (Saat Kitabı)

2012 Oğuz Atay Öykü Ödülü (Zamanın Farkında)

Şule Gürbüz bütün gün Saray’daki atölyesinde üzerine imzalarını bile atmayacak kadar mütevazı olan olağanüstü işçilikle çoğunluğu Mevlevi ustalarının yaptığı Osmanlı saatlerini büyük bir sabırla ve aşkla elden geçirip tamir ediyor. Bunlar öyle ustalık işi saatler ki; her bir usta ömrüne bir ya da iki saat yapmayı sığdırabilmiş.

Bu Mesleği Devam Ettirecek Kadınlar Yetiştiriyor musunuz? Sorusuna verdiği cevap çok manidar; Saatlerle uğraşmak isteyen kadınları ben nereden bulabilirim ki? Saatlerle uğraşmak isteyen erkek bile yok. Ancak biliyorum ki, nereye hazırlandığını bilmeden, aslında buraya hazırlanan birileri muhakkak var. Zamanı gelince gelecektir o kişi.

Kim bilir belki de bu yazıyı okuyacak biridir o kişi…

Zamanın büsbütün içinde olan Şule Gürbüz’ün; zaman kavramının ve ustalığının yazarlığı üzerinde derin tesirleri var. Kendi ifadesiyle bu mefhumu şöyle açıklıyor;

‘’İnsan girdiği halin şeklini alıyorsa, o halin hakkını ve sırrını kendine hasredebilir diye düşündüm. Bu yüzden tamirciliğimi yazarlıktan aşağı görmedim, bana yazarlığı sağladığını, başka sesleri duymamı kolaylaştırdığını hatta bunun bizzat kapısı olduğunu hep bildim. Zaman ağırlığı ya hissedilen ya da farkına varılmayan bir şeydir. Keder anında yani düşünmeye kapı açan hallerde zaman da rengi, kokusu, ağırlığı ve yapışkanlığı ile çepçevre kuşatır. İnsanın sahip olduklarından hesaba çekileceği söylenir. Sahip olmaktan da akla elbet hemen dünya malı gelir. Ama kabul etmek gerekir ki başka insanlardan fazla ya da farklı olarak bize sunulmuş her şey sahip olunan ve hesabı verilecek olandır. Boyunduruktan kurtulmanın, ağırlıkları atmanın tek yolu bunların hakkını vermektir. Ben yazarak kendimdekinin ağırlığını atmaya, sahip olduğumu, belki benim kadar düşünme ve yanıp yakılma imkânı bulamayana, önemseyip içinden çıkamayana vererek şimdiye ve sonradan gelecek olanlara bir iz ve hatıra bırakmaya çalışıyorum’’.

Yaptığı sıra dışı işiyle değil fikriyatıyla da farkındalığı olan biri Şule Gürbüz şüphesiz. Bence kitapları okunmaya değer, tanınmaya değer bir insan.

Zaman duruyor adeta bizim profesörün odasında benim için, önümde incelemem, çevirisini yapmam gereken onca makaleyi çoktan unuttum. Az önce tanıdığım bir kadının hayatı üzerine alınmış notlar var kağıdın üzerinde… Hocamın duvarda ki digital saatine bakıyorum, Saray saatlerinden sonra çok basit geliyor. Anlıyorum ki; eşyanın da ruhu var, ustasının izlerini taşıyan…

 

 
Toplam blog
: 110
: 1076
Kayıt tarihi
: 26.05.14
 
 

Dünyanın kirletemediği bir lotus... ..