Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ağustos '17

 
Kategori
Anılar
 

'Adı Bende Saklı'

'Adı Bende Saklı'
 

Sezen Aksu'nun şarkısından seçtim başlığı. Duygusal bir yazı olduğundan değil. Bir dönemdeki platonik aşk hikâyelerimi anlatacağım. Tanıyan olmasın diye isim vermeyeceğim. O yüzden, Sezen Aksu'nun şarkısından seçtim başlığı: 'Adı bende saklı!'

*

Engellinin yüzü aşta soğuktur. Engelliye kolay kolay aşk vermez kadın-erkek. Veren olur mutlaka, ama binde bir çıkar, sayısı azdır. Bir engelli olduğum için, bunu deneyimlerimle öğrendim.

Aşk içimde tonlaydı, ama aşkımın talibi yoktu. Çünkü ben bir engelliydim. Diğerleri gibi sağlıklı değildim. Çocukluğumda sarhoş gibi sallana sallana ve dengesizce yürürdüm. Alay ederdi bazen çocuklar yürüyüşümle. Büyükler acırdı bana. Beğendiğim kadına hangi cesaretle aşk teklifi yapabilirdim? Alay edilmek, acınmak ensemdeyken...

O yüzden aşklarımı hep içime gömdüm, hep içimde tutsak kaldı duygularım; platonik kaldılar, tek taraflı olmaya mahkûm oldular. 25 yaşıma kadar böyle sürdü gitti. 25 yaşımdan sonra karşılıklı aşk yaşadıklarım oldu tek tük. Bu seferde ben köyüne çakılmış, tekerlekli sandalyeye mahkûm olmuş biriydim.

*

İlkokuldan başlayıp, ortaokula, liseye ve üniversiteye kadar birçok kızı sevdim, ama hiçbirinin haberi olmadı. Gelin de güvey de hep kendim oldum. platonik aşklarla bu derece iç içe olmam dolayısıyla pek keyif almazdım, saman gibi yavan gelirdi bana. Sonradan karşılıklı aşkın tadını aldığımda, platonik aşkı yerlere vuracaktım; platonik aşkı öven falan olduğunda, ona hararetle karşı çıkacaktım.

Platonik aşktan bezsem de, sevdiğim kızlardan hiç bezmedim. İsterdim bazısıyla karşılıklı aşk yaşamayı. Ortaokuldaki platonik aşkımı geçen yıl yazdığım bir yazıda anlatmıştım. Bu yazımda ise üniversitede yaşadığım platonik aşklardan bahsedeceğim. Yalnız isim vermeden. O yüzden başlıktaki gibi: 'Adı bende saklı'
(Tabii, tasvirlerini de yapmayacağım)

*

Bundan on bir yıl önceydi. Üniversiteyi kazandığım için yeniden doğmuş gibi sevinçliyim. Ama ruhumdaki sevince eşlik etmeyecekti bacaklarım. Heveslerini kursağında bırakayım da gör gününü deyip sinsi sinsi sırıtarak gülecekti.

Umutlu, hevesli ve çok istekli bir şekilde başladım üniversiteye. Yürüme kabiliyetim ise tükeniş çanlarını çalmaktaydı. Dengem birkaç adımlık mesafeye düşmüş, bozulmanın zirvesindeydi. Koridorlar arasındaki duvarlardan, bahçedeki mazılardan, direklerden, demir tellerde tutunarak bozulup duran dengemi sağlardım. Etraf kalabalıksa kalabalığın tenhalaşmasını bekler, öyle koyulurdum yola. Kalabalık bir ortamda düşme ihtimalim çok yüksekti çünkü. Düşmeye alışıktım, ama kalabalık ortamda düşmek, ruhumun yıkılmasından başka bir şey olmazdı.

Her dersin farklı bir sınıfta olduğundan nefret etmiştim hele. Ben zaten gücün gelip giderdim bir sınıfa. Bir de üç-dört sınıf birden gezecek olmaktan çok korkmuştum. Sonra Allah'tan ki arkadaşlarla çabuk ısınıp tanıştım. Onların verdiği omuzlar sayesinde büyük destek sağladım. Gene de çok zorlanırdım, ama desteksiz kalmaktan çok iyiydi.

Sınıfımdaki kızların bazılarından çok hoşlandım, gizli gizli sevdim, şahidi tek bendim. 'Sevdiysen neden itiraf etmedin' diyen olabilir. Nasıl edecektim? Hangi cesaretle? Ki durumum sınıf değiştirmekten acizken. Sevgiliyle kantinde çay içilir, bir şeyler yemeye gidilir, sinemaya, tiyatroya, konsere gidilir, dans edilirdi, ben mahrumdum hepsinden, bacaklarımın hiçbirine takâti yoktu. Sevdiğim kızlar beni kardeş gibi ya da normal sıradan bir arkadaş gibi görüyorsa üstelik? Ne teklif edeceksin? Kendin gibi düşünme. Senin için kolay olabilir teklif, ama engelli için değil. Teklif edebilirdim ama, karşımdakinin bana meylini hissetmeliydim. O meyil hiç olmadı. Durumum ise ortadaydı. Hangi cüretle teklif edebilirdim. Sonunda yıkılma ihtimali olabilecek şey karşısında engellinin pek cesareti olmaz. Zaten parçalanmaya hazır ve nâzırdır ruhları.

Bazen birini severdim, bazen ötekini, bazen diğerini, bazen berikini. Ayran gönüllülük falan değil ha. Karşılıklı aşk tadamamanın verdiği bir şey bu. Gönlüm birine tutsak olmamıştı. Daldan dala, ondan ona atlamaktaydı. Hayallerimi bir bir biriyle süsler, sonra diğeriyle süslerdim. Sonra geri gelir baştaki biriyle gelin güveyliğime devam ederdim.

Baha'yı ta çocukluğumdan beri severek dinlerim. O yıl Baha yeni bir albüm çıkarmıştı. Albüme adını veren şarkıyı deli gibi dinlerdim. Şarkının adı 'Nasip değilmiş'ti. Sanki benim için yazılmıştı. Sevdiğim kızları düşünüp yüreğimin göz yaşlarını akıtarak dinlerdim. Baha'nın daha başka güzel şarkıları da vardı. Onları dinlerken sevdiğim kızlarla romantik danslar yapmayı hayal ederdim, omuzlarına kapanıp sevinç gözyaşı dökmeyi isterdim.

*

Üniversitenin ilk zamanlarında arkadaşlarımın omzuna tutunarak gezerdim fakültede, büyük kafeteryaya gider gelirdim. Bazen çarşıya çıkardık. Benim içim giderdi her defasında. Ne güzel şeydi üniversite hayatı. Eğlence, gırgır, şamata ve kahkaha zirvedeydi. Bir ömür sürse de üniversite okumak, ben okurum inancındaydım.

Bacaklarımda derman iyice tükenirken, dengem bitiş zamanlarını yaşamaktaydı. Artık arkadaşların yardımı da yetmiyordu. Okula girip çıkar, sınıfları değiştirir, bir de Cuma günleri Cuma namazına giderdim zar zor, tabii arkadaşlarımın yardımıyla. Artık sınıflara mahkûm gibiydim. Ders aralarında millet gezer, kantine gider, ben oturduğum yerde otururdum. Kapıya yakın en ön sırada.

Üniversite okumak bir ömür sürse ben taliptim ya, ama hayat bana iki yıl neyine yetmez diyecekti. Üçüncü sınıfa geçtim ama başlayamayacaktım bir türlü, hayat 'yeter artık Mustafa, otur köyünde' diyecekti.

Beynimden vurulmuşa dönecektim. Hayallerimi çalıyordu hayat. Birçok şeyinden mahrum olsam da, üniversiteyi bana çok görecekti hayat. Bana göre çok değerli olan yarattığım ortamdan uzak kalacak olmam beni kahrediyordu.

,*

Başlığa, 'adı bende saklı'ya gelelim. Biri vardı ki onu gerçekten çok beğenirdim, bana çok çekici gelirdi. Arada sohbet ederdim onunla. Sıradan biri gibi davranırdı bana. Durumumun farkında olduğum için gocunmazdım bu durumdan.

İkinci sınıfı bitirip yaz tatiline girerken arkadaşlar birbiriyle vedalaşıyordu ben de vedalaştım. Meğer benim vedam son veda olacakmış. Onunla vedalaşmadım, vedalaşamadım maalesef.

Arkadaşlarım öyle candı ki, otobüse dolup beni ziyarete geldi birkaç kez. O, yoktu maalesef. Gerçi olmak zorunda değildi; bir selamı da yeterdi. O da yoktu maalesef. Ama en acısını mezuniyette yaşayacaktım. Arkadaşlarım hazırladıkları mezuniyet programına beni de dahil ettiler; onlarla beraber kep attım. İki yıl aradan sonra, program vesilesiyle fakülteye teşrif ettim. Arkadaşların çoğu yanıma geldi, kimi sarıldı, kimi halimi hatrımı sorup sohbet etti. Gelip benle görüşmeyenler de oldu. Olsun, alınmadım. Ama gelmeyenlerden biri de oydu. İşte bu koymuştu.

Şimdi başlığı anlayabilirsiniz. Adı bende saklı derken, mazide kalmış küllenen aşkımın öğrenilip öğrenilmemesi değil, gücenikliğimin kulağına gitmesi, buna üzülmesi. İnsanları üzmektense üzülmeyi yeğlerim. O yüzden, adı bende saklı.

-Mustafa Yıldırım - 17.08.2017

 
Toplam blog
: 480
: 715
Kayıt tarihi
: 03.11.12
 
 

Konyalıyım. Edebiyat okudum. Amatör yazar ve şairim. ..