Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Temmuz '16

 
Kategori
Güncel
 

"Darbe", biz bu filmi görmüştük.

"Darbe", biz bu filmi görmüştük.
 

Darbe, darbecilerin dar ufuklarında şekillenir.


Uzun yıllar boyunca geri planda beslenen bir sağ sol çatışmasının kurtarıcısı kılıfı giydirilmiş darbe, 12 Eylül 1980’de kapımızı çaldığında, yaşanmış olan çatışmaların bezdirici baskısı altında pek çoğumuz dolduruşa gelmiş, ülke genelinde ve her kesimden insanlar olarak onu coşkuyla alkışlamıştık.

O günlerde ülkemizde uzun zamandır sürmekte olan sağ-sol çatışmalarının hangi mutfakta nasıl pişirildiğini bilmeden; yüzleştiğimiz darbenin arkasında hangi üst aklın olduğunu anlamadan önümüze konan tuzağa düşmüş; çoğumuz darbeci generalin cumhurbaşkanlığını da onaylamıştık.

Ardından da zaman içinde alelacele sağdan, soldan toplanmış insanların arasındaki pek çok masum kimsenin hapishanelere rasgele doldurulduğuna, akıl almaz işkencelere muhatap olduğuna zaman içinde hayretle tanık olmuştuk.

Okudukları kitapları, savundukları değerleri bahane ederek sağcı ya da solcu sıfatlarıyla gözaltına alınan zaman içerisinde sistemli bir şekilde birbirlerine karşı bilenmiş, düşman edilmiş her kesimden ve çoğu aydın insan işkence merkezlerine taşınmıştı. Oralarda dolduruşa getirilmiş eğitimsiz ve kaba saba askerlerin insafsızlığına terk edilmiş, insanlık dışı muamelelere maruz kalmıştı. Biz dışarıdakiler oralarda olup biteni o sıcak günlerde olmasa bile sisler, bulutlar dağıldıktan sonra bütün ayrıntılarıyla öğrenmiştik. Bir sağdan bir soldan mantığı ile yapılan idamların ne kadar basit ve derinlikten uzak olduğunu düşündüğümüzde tüylerimiz diken diken olmuştu.

İdeolojik bir sivriliği olmadığını bildiğim komşum Mehmet Reşit o yakalananlardan biriydi. Geri geldiğinde Diyarbakır cezaevinde bütün dişlerini kaybetmiş olduğunu gözlerimle görmüştüm. Cezaevinden çıktıktan sonra kanser hastalığına yakalandı ve genç yaşta aramızdan ayrıldı. O, binlerce benzer örnekten sadece bir tanesiydi.

Çok sayıda yurttaşımız o fırtınanın etkisiyle ailesini, ülkesini terk edip yabancı ülkelere gitti, oralarda ciddi sıkıntılarla yüzleşti, on yıllarca ülkesine dönemedi, yakınlarının cenazelerine katılamadı ve o ülkelerde memleket hasretiyle yaşamlarını yitirdi.

Darbe onurlu insanların onurlarına, ülkenin gelişip kalkınmasına, ekonominin güçlenmesine, huzura, toplumsal barışa, insanların inanç, ideoloji ve ilkelerine keskin bir balta gibi inmiş; dengeleri, düzenleri allak bullak etmişti.

Aynı silahın sabah sağcılarda, akşam solcularda kullanıldığı süreçlerin getirdiği bu darbenin pişirilmekte olduğu; sağ sol olaylarının ortalığı kasıp kavurduğu yıllarda, ülkedeki huzur ve güven ortamı aşama aşama ve sistemli bir şekilde ortadan kaldırılmış; çok sayıda gencimiz çatışmalarda yaşamını yitirmiş, kat kat fazlası da yaralanmıştı. On binlerce öğrenci güvenlik gerekçesiyle okullarını bırakmak zorunda kalmıştı. Ruh dünyaları örselenmiş, korkutulmuş, geri çekilmek zorunda bırakılmış, evlatlarını okullardan almış insanların sayısı ise bunlardan kat kat fazlaydı.

Kalkınma ve gelişmenin parasal sermayeden daha önemli bir bileşeni durumundaki eğitilmiş insan gücünün diğer bir deyişle insan sermayemizin önü bu bulanık kaos ortamında bir anlamda kapatılmış; ülkenin bilim ve teknolojide ilerlemesi, rekabet gücü kazanması önlenmiş; baskı altına alınmıştı. Uzun yıllar boyunca alınan eğitimler; bu eğitimlere devletin ve ailelerin harcadıkları paralar boşa gitmişti.  Bu günümüzde bile pek çok kişi tarafından görülmeyen, dikkate alınmayan önemli bir kayıptı ve diğer çok sayıdaki ve farklı türlerden kaybın yanında gölgede kalmıştı. Bu yolla ülkenin kalkınma, gelişme ivmesi düşürülmüş, pek çok konuda rakip ve güçlü emperyalist ülkeler karşısında memleket zayıflatılmıştı.

Darbe, darbecilerin dar ufuklarında şekillenir. Onların kişisel ihtirasları ve çıkar hesapları ile harekete hazır hale gelir ve genellikle dışarıdan düğmeye basılmasıyla çalışır. Çalışmaya başladıktan sonra da ülkedeki yerleşik bütün düzenleri, yapıları, kurum ve kuruluşlar ile bütün bireyleri sarsar. Bunların tamamı üzerinde zaman içinde ortaya çıkan olumsuz sonuçlar doğurur.

Darbeyi hayata geçirebilmek için dışarıdan düğmeye basanların daha büyük hesapları ve daha büyük pencereleri vardır. Onlar darbenin sonuçlarını içerideki darbeye alet olanlardan daha iyi görür ve bilirler. Onlar uzun uzun planlar yapar, yemler hazırlar, darbecileri ikna edip harekete geçirirler. Bizim farkına bile varamayacağımız esas amaçları kendi büyük resimlerindeki özel hesaplarını gerçekleştirmektir; ilgili ülkeleri zayıf düşürüp kimi alanlarda devre dışı bırakmak ya da emellerine alet etmektir.

Onlar için darbeciler, şatafatlı üniformalarına ve havalı unvanlarına rağmen basit birer araç, birer maşa, birer uşak hükmündedir.

Darbeciler harekete geçiren temel nedenler ise, ülke yönetiminin başına geçerek makam, mevki sahibi olma arzusu ile parasal kaynakların başında oturmaktan başka bir şey değildir. Onları bu yola sokan güçlerin de kendilerine sağlayabileceği makam, unvan ve paradan başka bir şey yoktur.

Her darbenin silahlı ve silahsız maşaları vardır. Silahsız olanlar da yine güç sahibi siyasal ya da ekonomik gücü olan çevrelerin tatminsiz, beklentisi yüksek kesimleridir. Onlar kendi aralarında gizli ya da açık bir çıkar birliği içindedirler. Darbeleri hazırlarken elbirliği ile ellerindeki her türlü aracı kullanırlar.

Bu kişilerin darbe öncesi savundukları, darbe nedeni olarak ileri sürdükleri fikirler, iddialar; yönelttikleri eleştiriler, kendileri inanıyor olsalar bile giriştikleri eylemin gerçek nedenleri değildir. Büyük bir bölümü eline, aklına tutuşturulan bu savlarla başkaları tarafından kullanıldığının farkına bile varmaz. İleri sürdükleri bu sahte nedenlerin her biri, alt kademelerde kullanacakları kimseleri kandırmaya, kendi halklarını yanıltmaya yönelik ve kendilerine destek veren medya yardımıyla parlatılmış birer kılıf niteliğindedir.

Aradan uzun yıllar geçtikten sonra 12 Eylül darbesi önceki kaos sürecinin bilinçli ve sistemli bir şekilde sağ-sol olaylarıyla dış güçlerin etkisiyle tezgâhlandığı; darbeden sonra da ülkenin ekonomik kaynaklarının, maddi varlıklarının ziyan edildiği ciddi şekilde konuşulmaya başlanmıştır. Olan ülkemize, ülkemizin geleceğine ve bu süreçlerde harcanan insanlarla onların ailelerine olmuştur.

Darbeciler yıllarca ülkenin en iyi kurumlarında, iyi maaşlarla ve çok iyi koşullarda yaşıyor olsalar da gözleri daha yükseklerdedir. Çok düşük ücretlerle canlarını dişlerine takarak çalışan alt gelir grubundaki insanları, tek bir lira para için olmadık güçlükleri göze alanları görmezler, bilmezler. Yaptıkları, yapacakları darbenin o yoksul insanların dünyasını nasıl örseleyeceğini hiç bilmezler.

Onların içinde daha küçük hesapları olan; bu küçük hesapları yıllar boyunca üst üste koyup büyük beklentiler haline getirenleri de vardır.

Öğretim üyesi bir arkadaşım yıllar önce benimle bu küçük hesaplara örnek olacak bir anısını paylaşmıştı. Anlattıklarını işittiğimde şaşırmış, dünyada böyle insanlar da var mı? diye düşünmekten kendimi alıkoyamamıştım.

Çocuğu tıp fakültesinde öğrenci olan bir subay, hocamızdan oğlunun dersten geçmesine yardım etmesini istemişti. Hocamızın ifadesine göre çocuk başarılı değildi ve sınav diğer öğretim elemanlarının katkılarıyla komite usulü yapılıyordu, sonuçlara müdahale etmesi mümkün değildi. Üstelik oğlu doktor olacaktı ve bu dersleri iyi öğrenmesi gerekiyordu. Bunu sabırla, uygun bir dille her türlü anlattığı adam Nuh diyor, peygamber demiyor; bir türlü geri adım atmıyordu.

Sonuçta istediğini alamayacağından emin olan subay hocamıza “bakın hocam, dünya bir günlük değil; bakmayın beni burada çalışan küçük bir memur olarak görmeyin. Gün olur, devran döner, yarın işin başına biz geliriz ve bütün bunların hesabını sorarız” deyince benim o sakin, kibar, dürüst kendi halindeki arkadaşımın kanı tepesine sıçramış, “git kardeşim başımdan, sen de işbaşına geçince elinden geleni ardına koyma” diyerek adamı kendisinden uzaklaştırmıştı.

Olayın üzerinden neredeyse on yıl geçti. Sonunda biraz geç de olsa, bu son darbe girişimi ile o zatın beklentilerinin de kendine göre bir zemini olduğu ortaya çıktı.

Elbette bu kişisel olayı o zatın mensubu olduğu kuruma mal etmek mümkün değildir. Bu çarpık yaklaşım bütün yüreğimle inanıyorum ki, o şahsın mensubu olduğu saygın kurumun kıymetli mensuplarının da benim gibi anlamakta güçlük çekeceği çok özel bir durumdur. Benzeri sayısız özel duruma örnek olsun diye zikretme gereği duydum. Kimi küçük insanların hangi hesaplar içinde olduklarının; ne tür hayaller kurduklarının aydınlatılması amacıyla dile getirdim.

Darbeler yukarıda da ifade ettiğim gibi bir ülkedeki bütün yapılarda darbecilerin asla hesap edemeyecekleri şekilde deprem etkisi yapan; çökerten, dağıtan, onulmaz yaralar açan, ciddi sayıda can kayıplarına, iş kayıplarına, kurumsal ve kişisel denge kayıplarına yol açan; ülkeleri sonu belli olmayan kaoslara sürükleyen; her bireyi maddi, manevi çok ciddi şekilde etkileyen, telafisi olmayan yıkımlara neden olan girişimlerdir.

Darbeler, darbeci küçük azınlıklara çok büyük kazanç sağlasalar da büyük insan kalabalıklarını ciddi anlamda mağdur eden eylemlerdir.

Darbeler yakın zamanda komşu ülkede gerçekleşmiş örnekte olduğu gibi kendilerini destekleyen uluslararası güçlerin darbe sonrası birer birer ve zaman içinde ortaya çıkıp tanımasıyla, güç vermesiyle meşrulaştırılmaya çalışılsa da temize çıkarılabilecek şeyler değildir. O uluslararası meşrulaştırma da her ne için ve nerede ve ne şekilde yapılmış olursa olsun dürüst bir davranış olmadığı gibi, insan haklarına da uygun değildir.

Ülkemiz 15.07.2016 akşamı fedakâr ve serdengeçti halkın canını siper ederek sokaklara döküldüğü darbe girişiminde tam anlamıyla direkten dönmüştür.

Televizyon kanalları bu süreçte ciddi bir sorumluluğu başarı ile üstlenmiş, görevlerini yerine getirmiştir.

Her fikirden, her inanç ve ideolojiden, her partiden, her etnik kökenden insanın bir araya gelip direnmesiyle bu korkunç ve sonu karanlık plan bozulmuştur.

Bilinmesi gerekir ki, darbenin başarılı olması halinde ülkemizde bin bir güçlükle ve türlü mücadelelerle sürdürülen gelişme ve kalkınması bir anda bıçakla kesilmiş gibi duracaktı. Resmi görevlerdeki yetişmiş insanlar darbecilerin getirdiği yetersiz, verimsiz ve güdümlü kimselerle değiştirilecekti. Bu beceriksiz ve kötü niyetli insanlar daha önceki darbede olduğu gibi gittikleri yerleri, ortamları allak bullak edecekti. Ülkemiz o andan itibaren elde etmiş olduğu kazanımlar anlamında on yıllarca geriye gidecekti. Devlet sistemimiz, demokrasimiz, ekonomimiz, toplumsal ve kişisel yaşamlarımız önce felç olacak sonra da tükenecek, ya da can çekişecekti. Bu ülkedeki her birey bu yıkımlardan payına düşeni alacaktı. Akla hayale gelmeyen bunalımlar, yokluklar, acılar yaşanacaktı.

Her darbe sonrasında olduğu gibi çeşitli bahanelerle insanlar tutuklanacak; izbe yerlerde işkencelerden geçirilecek, öldürülecek, kaybedilecek ya da ömür boyu engelli hale getirilecekti.

Doğulusuyla, batılısıyla; şu ya da bu inançtan, şu ya da bu görüşten her insan, her aile, her yapı ağır sarsıntılar geçirecekti.

Bundan sonra, başta devlet yetkilileri olmak üzere herkesin üzerine düşen görevler vardır.

Öncelikle bu tezgâhı planlayanlara bundan sonra böyle bir şeye niyetleneceklere ibret olacak nitelikte cezayı vermek gerekir.

Girişim askeri nitelikte olduğu için, cezalandırma sürecinde askerlik ve emir komuta hesaplarıyla oyunun bir parçası olmak durumunda kalan ve suça bulaşmak istemediği halde zorlanıp işin parçası haline getirilmiş olan kimselerin özenle ayıklanması da önemlidir.

Son olarak da bu tarz girişimlerin etkin ve sağlıklı istihbarat faaliyetleri ile yeniden gelişmesini haber almak, önlemek ve varsa mevcut olanları engellemek de olmazsa olmaz bir zorunluluktur. Son olay bunun önemini ciddi bir şekilde ortaya çıkarmıştır. Bu alanda sorumlu ve yetkili olan kimselerin özenle yerine getirmeleri gereken en küçük ihmali kabul etmeyen önemli bir iştir.

Birer birer yurttaşlara düşen temel sorumluluk da, benzeri girişimler karşısında her zaman bugünkü bilinçle kenetlenebilmektir.

Nüfusumuzun önemli bir bölümünü teşkil eden genç insanlarımız 12 Eylül 1980’i, öncesini ve sonuçlarını görmedi, yaşamadı. Bu bakımdan böylesi bir girişimin muhtemel sonuçlarını anlamakta güçlük çekebilir.

Biz o darbeyi sonuçlarıyla yaşadık, gördük. Yakın zamanda Mısır'da yapılan darbeyi de, etki ve sonuçlarıyla genç, yaşlı hepimiz televizyon ekranlarında izledik. Halkın seçtiği bir cumhurbaşkanının cuntacılar tarafından uydurma suçlamalarla nasıl idam talebiyle yargılandığına tanık olduk.

Ve artık hepimiz biliyoruz ki, darbe kim tarafından, hangi amaçla ve nerede yapılırsa yapılsın yıkıcıdır. Toplum kesimlerinin kendi gelecekleri açısından reddetmeleri, direnç göstermeleri gereken bir şeydir.

Barış ve kardeşlik ikliminde, darbesiz bir dünyada, huzur içinde birlikte olmamız; bugün darbe karşısında gösterdiğimiz refleksi gelecekteki olası durumlarda da aynı coşku, güç ve enerjiyle göstermemiz; her türlü darbeci örgütlenmeyi lanetlememiz; bu güzel ülkenin sağduyulu bireyleri olarak birlikte yaşarken birbirimizi anlamaya çalışmamız; birbirimizden hoşgörüyü ve merhameti eksik etmememiz dileklerimle.

 

18.07.2016

20.07

 
Toplam blog
: 284
: 245
Kayıt tarihi
: 21.06.14
 
 

Yaşadığımız evrenin oldukça zengin bir yer olduğunun farkındayım.  Bu zenginliğin çok az bir kısm..