Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Haziran '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

"Ey hancı, şuraya bir yatak ser, yavaş yavaş!...

"Ey hancı, şuraya bir yatak ser, yavaş yavaş!...
 

Döşeklerin serildiği kandillerin yakıldığı, yorgunlukların atıldığı hanlarda şimdi hizmet turiste


Uzun kervanların soluk soluğa yol teptikten sonra, günler sonrası erişebildiği kervansaraylar, o devirlerde Hilton gibiydi. Hilton otel zincirleri gibi, bu kervansaraylar, yurdun dört yanını kaplamıştı.

Şair böylesi bir yolculuk sonrası hancıya sesleniyordu “Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı / Şuraya bir yatak ser, yavaş yavaş” diyordu. Sonunda da “ İşte hancı,ben her zaman böyleyim ( Öteyi ne sen sor, ne ben söyleyim” diye bitiriyordu Bekir Sıtkı.

Şimdikiler n’apıyor. Evet, deve sırtında, at sırtında olmasa da, uzak yollardan geliyorlardı bu Kervansaraya. Öbek öbek toplanıyorlar. Ortalara masalar kuruluyor.. Sahnede şakır şakır program yapan eğlence kervanına, kervansaraylılar da katılıp geceyi gündüz eyliyorlar şimdi. Değişen ne oldu? Çok şey oldu tabi. O zamanki gibi bu kervansaraylarda yatak da var yorgan da. Şimdilerde mum ışığı da kullanılıyor. “romantik olsun” diye.

O devirlerde adam, uzun yollar teperek, eşeğin tepesinde uyuya uyuya gelmiş. Kervansarayda da kafayı bir vurdu mu, horul horul uyuyorlardı elbet.

Şimdi bütün kervansaraylar, tarihi dokusuna ilişilmeden bu gün, turizm sektörüne verilmiş, eğlence üniteleri ve tarihi birer vesika olarak sunulması isteniyor. Şimdi iş, turizmcilik oyununda.

Yıllar yılı Ferdi Uçargönül ve Ali Acunun işlettikleri Kuşadası kervansaray, bu gün her ildeki kervansaraylara fark atacak şekilde Avrupai bir tarz da işletiliyor.Değişken programların eşliğinde Türk mutfağından örnekler sergileniyor. O devrin giysileri tanıtılıp, o devre ait gösteriler düzenleniyor. Turistler bu gibi şeylere çok duyarlı. Eğlence ve tarihi, bir arada yaşamaları, onlara enteresan geliyor. Çünkü, gidileceği yerin tarihini okuyarak o yere geliyorlar.

O devirde Kuşadası Kaymakanı olan, Türkiyenin ilk turizm monitörü ve “şövalye” üncvanlı ve madalyalı idarecisi olan Özer Türk (Siyah-beyaz resim) elindeki fotoğrafı vererek “ Bunu en iyi sen muhafaza edersin, değerini ortaya kaorsun” diyerek bu Kuşadası Kervansatayının yıkık halianin fotoğrafını vermişti ( Siyah beyaz resm)

Fotoğraftaki (sağda) merdivenler öncesi hol ile, ortada yemek verilen geniş alan, bu resimdekinin aynısı. Ama modernize edilmiş vaziyette.

İnsan düşünüyor. “ Ey turizm, sen nelere kadirsin” diye.

O gece koskoca salonda açık büfe Türk mutfağı, Türk dansözü, Türk kahvesi, Türk usulü puf minderlere kurulma, Türk usulü nargile sefası ve üzerine Türk lokumu da eklenince, çalgılı, çengili, davulu zurnalı bol kahkahalı, Çigan melodilerinin şaraplı mum ışığı tablolu atmosferinde bir an için eskilerin girdabına dalıvermek ne menem bir şeydir acaba? Nostaljinin yaşandığı, zaman tüneli arabalarının birinin gidip, diğerinin yolcu taşıdığı o tarihi yollardan geçip gidivermek…Hazlardan yürekjlerin titremesiyle tatlı baygu-ınlıklar geçirmek ne kadar hoştur?

Ey hancı. Şuraya bir yatak sermesen de olur. Şuraya bir desti şarap koy, ateşi de söndürme, şu kanepeye kıvrılırım ben.” demek, ne kadar güzel şey olurdu.

Eskilerin yüreklerini yakan o acıyı paylaşmış olur muyduk ki?

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..