Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Şubat '11

 
Kategori
Edebiyat
 

A. Ziya Kabak ve "Beyaz Kurt" öyküsü

Abdullah Ziya Kabak için ne zaman bir şeyler yazayım diyordum. Bir türlü kısmet olmuyordu. Bunu yazmamam konusu onu sevmediğimden değil. Her şey bir kısmet meselesi. Bugünlere geldi. Gerçi onun böyle bir yazı için yazmamın bir gereksinimi de yoktur. Abdullah Ziya Kabak’ı ben Söke’ye geldiğim günden buyana ( Ekim 1985) onu sanat ve kültür camiası içinde görüyorum. Halim, selim bir insandır. 

Mesleği terzi olmasına rağmen ( karşın ). Sanatla, edebiyatla uğraşıyor. Çalıştığı dükkânda hem terzilik yapıyor ve hem de boş zamanlarını okumakla ve yazmakla geçiriyor. Söke’de yapılan her türlü sanat ve kültür ile ilgili oluşumun içinde Abdullah Ziya Kabak’ı görmek olasıdır ( mümkündür ). Örneğin Beşparmak Dergimizin kurulmasında ( Eylül 1989), sarı Zeybek ve Sökeli Şairler ve Yazarlar Derneğinin kurulmasında yine arkadaşlarımızın arasında görüyoruz. Onun bu özverili çabalarını hiçbir zaman yadsınamayız. 

Bir kere şu olguyu bir kenara atalım diyorum: Şu ünlüdür, şu sıradan bir yazardır, şairdir temasını bir kenarda lütfen atalım. Kimin ne zaman kalacağını ancak yüce Mevla’m biliyor. Elbette bunları zaman gösterecektir. Diyeceğim şu ki bu konuda es geçen bazı arkadaşlarımız vardır. Hepimiz Söke’de yaşıyoruz, bir birimizin yüzüne bakıyoruz, zamanı gelince onları desteklemek için vereceğimiz çaba bizi asla küçültmez, oysa bizi daha çok yüceltir. Bir kere Söke’mizde şu olgu vardır. 

Birbirimizi kıskanıyoruz, arkadaşlarımızın başarısını kimi zaman görmezden geliyoruz. Söz yerinde ise” senin yazdıkların öykü değil, senin yazdıkların şiir değil, sen yazamıyorsun “ kestirip geçiyoruz. İşte şahsen ben bu olguyu, davranışı asla beğenmiyorum. 

Bir sanat ve Kültür Dergisi’nde ( Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış Dergisi – Orhan Kemal Özal Sayısı ), okumuştum Orhan Kemal ile ilgili bazı anıları ) Orhan Kemal, Doğum, Öykücü ve romancı: Adana - Ceyhan’da 1914. ölümü: 02 Haziran 1970, Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü’dür.) Şimdi haftalardır, aylardır televizyonlarda ( kanal, D’ de, izlediğimiz “Hanımın Çiftliği “ romanın sahibi Adanalı öykü yazarı Orhan Kemal’dir. Orhan Kemal bir ara Adana’dan İstanbul’a öykülerini yazıp postayla İstanbul’a gönderiyordu. Her öykü için 10 TL alıyordu. 

Dergilere, gazetelere gönderdiği öyküleri, oyunları okunmadan çöpe atılıyordu. Durum böyle olunca Orhan Kemal yazdığı birkaç öyküsünü çantasına koyup soluğu İstanbul’a alıyor. Kış kıyamet, günlerinde İstanbul’da Aksaray’da üçüncü sınıf ucuz bir otelde kalıyor. Öyküleri alıp ilgili gazeteye gidiyor, “ arkadaşlar öykülerimi size gönderiyorum, fakat bunları her nedense yayımlanmıyor, onun için merak edip taa Adana’dan buralara kadar geldim. Sizlerin huzurunda öykülerimi bizzat okumak istiyorum” deyince gazete yazı işleri müdürü ve diğer arkadaşları “olur” deyip Orhan Kemal’i dinliyorlar. 

Orhan Kemal öykülerinden birini okuyor. Onlar işi iyice anlıyorlar. İkinci öyküye geçmeden “ tamam arkadaş “ deyip Orhan Kemal’in elinden bütün öykülerini alıp yayımlıyorlar. Hatta yazar Orhan Kemal’den bile özür diliyor. Bu gün öykücü, romancı ve oyun yazarı Orhan Kemal’in Türk edebiyatında 50’ye yakın yayımlanmış eseri vardır. Bunların çoğu Sinemaya da uyarlanmış, film halinde getirilmiş ve bunların bir kısmı yabancı dillere de çevrilmiştir. Yazar Orhan Kemal’i rahmetle anıyorum…. 

Şunu vurgulamak istiyorum sağ, sola bakıp hiçbir kimseyi küçük görmeyelim lütfen, biz de günün birinde veya gelecekte özür dileme duruma düşmeyelim diyorum. Yani Türkçesi onu, bunu hiç kimseyi hor görmeyelim, küçük görmeyelim, yazar, şair saymadığımız bu gibi kişiler bir gün bizi de sollayıp geçebilirler. Ben den söylenmesi… 

Bir isim daha verebilirim. İşte Yunus Emre ve İşte Âşık Veysel… Yunus Emre’yi şair saymıyorlardı, koca Yunus Emre bugün aramızda tam 770 yıldır onurla yaşıyor. Şiirleri, değişleri dilden dile bestelenip yabancı dillere çevriliyor. Âşık Veysel’de öyle bir halk ozanı oldu. Sanatçı dostum Abdullah Ziya Kabak’ tan söz açılınca nerelere kadar gittik…Sözü özü yerel yazarlarımıza değer verelim, eksikleri varsa yardımcı olalım diyorum. İşte bir örnek daha : Orhan Veli’yi Orhan veli yapan Varlık Dergisi’nin sahibi rahmetli Yaşar Nabi Nayır’ dır …Anlayan anlamıştır sanıyorum… 

Abdullah Ziya Kabak, 1950 yılında Milas Eğridere köyünde doğdu. Evli, üç çocuk babasıdır. Halen Söke’de ikamet ediyor.1963 yılından buyana yazarlık hayatına başları.1973 yılında Gazetecilik mesleği içinde yer aldı. Aydın Gazeteciler Cemiyeti üyeleri ardasında görev aldı. Beşparmak Dergisi, Pamukkale Güneşi, Sarızeybek Dergisi ve Söke Şairler ve Yazarlar Derneği’nin kurucuları ardasında yer aldı. Yeni Söke Gazetesi, Söke Ekspres, Esnafın sesi, 09 Haber Gazetesi, Beşparmak Dergisi, Sarızeybek gibi dergi ve Söke yerel basınında yazılarıyla göründü. 

1974 yılında Anadolu Haber Ajansı muhabirliğini yürüttü, Halen Gerçek Gazetesinde yazı yazmaya devam ediyor. Asıl mesleği terziliktir. Abdullah Ziya Kabak’ın daha önce yayınladığı “Tarladaki Altınlar” ( öyküler / 1998 ) ve “ Türkmen Beyi Zeybek Osman” ( romanı / 1999), adını taşıyan iki kitabı yayımlandı. “Tarladaki Altınlar” öyküler kitabıyla Aydın Gazeteciler Cemiyetin 1998 yılında öykü dalında ödül almıştır. Ayrıca 7. Söke Sanat ve Kitap günlerinde ( 20–22 Ekim 2010 )’de yer almıştır.  

Abdullah Ziya Kabak öykülerinde sosyal ve toplumsal olaylara değinirken Zeybek Osman romanında daha çok Türkmen beylerinden söz ediyor. Yazılarında daha çok Milas, Beşparmak dağları ılbıra etekleri ve Ödemiş yöresinden ve bu yörede yaşayan Yörüklerin gelenek ve göreneklerinden, kimi zaman düğünlerinden örnekler sergiliyor. Asil, soylu yarış atların yarışmaları hakkında bilgiler sunuyor. 

Bu yöre beylerinden söz ederken bu bölgede yaşayan özellikle Yörük beylerinden örnekler veriyor. Ama mutlaka her öyküsünde mutlaka bir Osman Ağa, bir Mehmet Ağa ve bir Gökçen Ağa vardır. Abdullah Ziya Kabak’ın “ Türkmen Beyi Zeybek Osman” romanını daha önce de altını çize çize iyice okumuştu. Yalnız geçenlerde 25 Aralık 2010 ve 4 Ocak 2011 tarihleri arasında yayımlanan uzun soluklu “Beyaz Kurt “adını taşıyan öyküsünü de okudum. Gerek “Türkmen Beyi Zeybek Osman “ romanı olsun ve gerekse “Beyaz Kurt “ öyküsü olsun ikisinin de olay yeri Milas ile Ödemiş arasında geçiyor. İkisinin de Osman Ağa ve Mehmet Ağaları vardır. İkisinde de Yörük Beyleri ve Yörük Ağaları geçiyor. Yine her ikisinde de heyecan dolu at yarışları, atlı ciritleri yapılıyor. Geleneksel Yörük düğünleri vardır. Her ikisinde de Beşparmak Dağları ve Ilbıra etekleri yer alıyor. Yine her ikisinde de “Beyaz Kurt “ geçiyor. 

Yine her ikisinde de Mehmet Ağa’nın çocukları olan Oğuz ve Nuray geçiyor. Bu çocukların anneleri Fatma Hatun geçiyor. Yine her ikisinde de Zehirli İncir sütü geçiyor. Her ikisinde bir benzerlik vardır. Fazlasıyla bir benzerlik saptadım. Belki ben yanılmış olabilirim… Aslında bu öykülerin yazarı Abdullah Ziya Kabak, bunları daha iyi biliyor. Çünkü öyküyü ve romanı yazan kendisidir. Bu ayrıntıları A.Ziya Bey’e bırakıyorum. Öyle sanıyorum ki A. Ziya Kabak “Beyaz Kurt’u yazarken daha önce yazdığı “Türkmen Beyi Zeybek Osman’ın “ tesiri altında kalmış olabileceğini düşünüyorum… ( Türkmen Beyi Zeybek Osman ‘ romanı .s.: 54... 57, ...61… 65..).sayfalarda geçen sözler gibi… Bu bir yanılma da olabilir, eserleri konusunda art bir düşüncesinin olmadığı kanısındayım. 

Tüm bunlara rağmen “Beyaz Kurt” öyküsünde ufak tefek uzatmalar ve benzer isimler ve yerler ( Ödemiş, Milas Ilbıra Etekleri ve Beşparmak dağları gibi ), olmasına rağmen ( karşın ) uzun soluklu nehir oylumunda bir öyküdür. Fazla uzun olmasına karşın bana hiçte sıkıcı gelmedi. Birkaç saatte döne döne “Beyaz Kurt’u okudum. Akıcı, rahat ve Yörükler Obası’nda geçen bir yaşayışı bir öykü oylumunda anlatıyor. Benim de benimsediğim ve saygı duyduğum bir yaşayış tarzı… 

Anadolu’muzun güzel insanlarının yaşamıyla ilgili hayat öykülerini okumak bana da hoş saatler yaşattı, sevdim doğrusu. “Beyaz Kurt “ öyküsünde yalın, duru ve çarpıcı ve iyice harmanlanmış bir Türkçe vardır… A. Ziya Kabak yazılarında Türk diline de önem veriyor, arı ve duru Türkçeden yanadır Tüm bunlara rağmen elbette dört dörtlük bir insan yoktur. İnsan olarak hepimizsin eksikleri vardır. Eksiklerimizi zamanla bulup gidermeye çalışacağız. 

Söke kültürüne, Söke edebiyatına böylesine güzel eserler kazandıran yazar arkadaşımız Abdullah Ziya Kabak’ın bu çalışmalarından dolayı kutluyor, hayatı boyunca sağlıklı günler diliyorum. İlerde daha başarılı, daha kalıcı ve nitelikle eserler, öyküler ve yapıtlar ortaya koyacağına inanıyorum. Kendisine sağlıklı günler ve aydınlık dolu yarınlar diliyorum. 

Başsağlığı:  

Emekli öğretmenlerimizden ve gazetemiz yazarlarından Mesut Coşkun’un eşi emekli öğretmen Mürüvvet Coşkun’u 20 Şubat 2011 Pazar günü kaybettik. Başta Coşkun ailesi olmak üzere tüm yakınlarına, sevenlerine ve öğretmenlerimize başsağlığı ve meslektaşımız Mürüvvet Coşkun Hanımefendiye Allah’tan rahmet diliyorum. Sevgili Mesut Coşkun’u da 7 Eylül 2006 yılında kaybetmiştik. O’nu da rahmetle anıyorum. ( A.GÜLER )  

 
Toplam blog
: 2227
: 832
Kayıt tarihi
: 27.06.09
 
 

1946 Mardin ili, Kızıltepe ilçesi'nin Esenli köyünde doğmuştur. İlk ve ortaokulu Kızıltepe'de bit..