Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '12

 
Kategori
Öykü
 

Aaa Ayşe Bebeğin Böceklenmiş

SARIMSAK KOKULU ÖYKÜLER

(Bu Öykülerin Gerçek Kişi Kurum Ve Kuruluşlarla ilgisi, benzerliği yoktur )

AAA AYŞE BEBEĞİN BÖCEKLENMİŞ!

O bebeği böceklenen Ayşe benim. Ayriyeten bebeğim böceklenmedi, kurtlandı. İnanılmaz bir şeydi, oyuncak bebeğimin ağzından kurtlar dışarı taşarak çıkıyorlardı. Ama kurtları, arkadaşım ve ben on üç yaşında böcek zannediyorduk. Her neyse.

Ben ve küçük kardeşim Seniha tanımadığız bir şehirde, büyük ve uzun koridorlu karanlık evde yalnız yaşıyorduk. Annem ve babam biz küçük yaşta iken ayrılmışlardı. Biz babamla kalıyorduk. Babam çalışıyor ve eve geç geliyordu. Seniha yedi yaşında ben ise on ikiyi yeni bitirmiş ortaokul öğrencisi idim. Saçları uzun ve saçaklı ama güzel bir kızdım. Kız kardeşim ise çelimsiz zayıf ürkek bir kızdı. Birbirimize sıkı sıkı bağlıydık ve hiç ayrılmazdık. Birlikte uyur, birlikte yemek yer, birlikte oynar ve birlikte ağlardık. Sanki tek yumurta ikizi gibiydik. Hayatımızda bir değişiklik yapmak istedik. O uzun soluklu gecelere kendimize bir arkadaş edindik. Bu sayede aile bireylerini de çoğaltmış oluyorduk aklımız sıra. İki tane oyuncak bebeğimiz oldu ama bunları nasıl aldık nereden geldi hatırlamıyorum. Bu bebeklerle Seniha’nın isteği üzerine evcilik oynuyorduk. Aslında evcilik oynamaya hiç vaktim olmuyordu fakat Seniha’yı kıramıyordum. Bir taraftan kendimi kocaman bir kadın gibi hissediyor evin bütün işleri ile ilgileniyordum. Bazen de küçük bir çocuk gibi evcilik oynar işlerden bunalır evi dağıtırdım. Çift karakterli bir şey olmuştum.

Gün içersinde Seniha ile işleri paylaşırdık. Evimizin koridoru çok büyüktü, ortasında bir kapı vardı. O kapı işaretimiz olur odaları bölüşür temizliğe başlardık. Seniha küçük olduğu için bir şey unutsun o koridoru koşarak gelir ister, koşarak geri dönerdi. Küçücük bacakları aşmaz gibi hızlı yürür soluk soluğa kalırdı. Bunu günde birkaç kez yapardı. Çünkü koridorun öbür tarafında kalmak istemezdi. Ben onu anlar benim tarafımda ki işleri erken bitirir, onun tarafına geçerdim. Küçücük ellerine sığmayan yer bezi ile toz almaya çalışırdı, hem üzülür hem de komiğime giderdi. Birlikte çabalar işleri bitirirdik. Sonundaki ödül onu çok sevindirirdi.

 Eveeet ödül evcilik oynamaktı.

Önce güzelce bir karnımızı doyururduk, güzelce dediğime bakmayın on üç yaşında bir kız evde ne bulduysa onu pişiriyordu. Olsun başarıyorduk. Yedikten sonra o yemeklerden küçük bir tabakta, ailemize katılan oyuncak bebeklere hazırlıyorduk. Çok komik ama bebeklerimiz yemek yesin diye ağızlarını bıçakla kesmiştim. Yatağımızın üstüne çıkıyor bebeklerimizi kucağımıza alıyor, bir güzel karınlarını doyuruyorduk. Onları uyuttuktan sonra ya balkondan dışarıyı seyrediyorduk ya da bakkala gidip ufak tefek alışverişlerle kendimizi mutlu ediyorduk.

Tanımadığımız bilmediğimiz bu şehirde yazı tamamlamıştık. Okullar açılmış kız kardeşim Seniha ikiye ben ise ortaokula başlamıştım. O okul hikayesi de ayrı bir konu.

Her sabah okula giderken, akşamdan yedirip doyurduğumuz oyuncak bebekleri yatağımızın üstünde bırakır üstlerini örterdik. Onlar uykuda iken biz okul yolunu tutardık.

Böyle günlerin birinde arkadaşım İlknur’la okuldan bize geldik. Çantalar elimizde ilk iş odamıza girdik. Benim amacım oyuncak bebeklerimizi ona göstermekti. O ara zil çaldı. Kardeşim Seniha’da okuldan geldi. Kapıyı açmamla bizim odadan çığlığın gelmesi bir oldu. Kardeşimi kapıda bırakıp odaya koştum.’ne oldu’ diye sürekli tekrarlıyordum. Kısa bir sessizlikten sonra arkadaşım İlknur, çığlık gibi ince sesi ile ‘ görmüyor musun bebeğin böceklenmiş’ dedi. Öylece kalakaldım. kardeşimin bebeğine bir şey olmamıştı. Çünkü o bu görevi ara sıra yapıyordu. Bazen üşenir sadece uyuturdu onları. Ne yapacağımı bilmiyordum. Arkadaşımı evden çıkardım ve Seniha’yı salona aldım. Beyaz tülbende kundak yaptığım bebeğimi kucağıma aldım ve onun kurtlu haline bir kere daha baktım ve apartmanın arka bahçesinin yolunu tuttum.

Bana göre en iyi fikir bahçedeki çağla ağacının dibine gömmekti. Etrafıma baktım balkonlarda kimse yoktu. Sanırım binadaki bütün kadınlar yine gün toplantısındaydı. Bu da benim işime geldi, kimseye görünmeyecektim. Elimle toprağı kazımaya başladım, olmadı, tırnaklarım acıdı. Eve çıktım bir bıçak aldım ve onunla denedim. Başardım. Ağlayarak bebeğimi toprağa gömdüm. Bu olayı çok asil, cesaretli ve metanetli bir biçimde sonlandırdım. Yukarı çıktım kapıya geldim gözyaşlarımı sildim ve zile bastım. Soru sorar gözlerle Seniha kapıyı açtı. Ona hiçbir şey söylemedim. Kısık bir sesle ’bakkala gidelim sana şeker alırız’ dedim

Gülümsedi.

Bir daha oyuncak bebeğim olmadı. Uzun bir süre Seniha’nın bebeği ile oynadık ama asla bir daha bebeğimize yemek ve mama yedirmedik.

Zaten oyuncak bebek oynama isteğim zamanla hafızamdan siliniyordu. Çünkü hayatın koşulları çocuk ruhumu yavaş yavaş beynimin alt kısımlarındaki bölümlerin bir yerlerine gömmüştü.

Ama şimdilerde çok mutluyum. Uzun yıllardan sonra çocukluğum, gizlendiği yerden gün ışığına çıkmaya başladı. Artık ne gardiyan var, ne de tutsaklık, eskide bana kalmış, benim çocukluğum, şimdilerde bana arkadaş. Bıraktığımız yerden devam ediyoruz.Tıpkı eskisi gibi…….

 

   

 
Toplam blog
: 12
: 344
Kayıt tarihi
: 25.11.08
 
 

GONCA YAZGAN, 1965 İstanbul doğumlu ve lise mezunu. Evli iki çocuk annesidir.   Resim çalışmaları..